Tek sorun şu: Benim bile anlayabildiğimi Başbakan’ın anlayıp anlamadığı...
.
Dün sebebini bilmediğim bir enerjiyle uyandım...
Çok erken saatlerde gazetelerin hepsini okumuştum...
Bir taraftan da televizyonda, yeni yapılan KCK operasyonunu ve Oda Tv davasının ilk duruşma haberlerini takip ediyordum göz ucuyla...
Ama tuhaf bir şekilde, yerel politikayla ilgili yazılar ve haberler o kadar da ilgimi çekmiyordu...
Dış politika haberlerine ve yazılarına takılıyordu gözüm...
Sonra günlerde hiç farkında olmadan onları okuduğumu ve biriktirdiğimi fark ettim...
Dersim tartışmaları, yeni anayasa çalışmaları, KCK operasyonları, Oda Tv duruşmasıyla ilgilendiğimi sanıyordum ama bir baktım asıl merak ettiğim Türkiye’nin dış dünyayla ilişkileriydi.
Suriye meselesi tüm dünya ilişkilerini yeniden yapılandırıyordu aslında...
Dostlar düşman, düşmanlar dost oluyordu...
Abdullah Gül, İngiltere Kraliçesi’nin daveti üzerine İngiltere’ye gitti...
Bu haberleri görmüşsünüzdür.
Ve ilk iş olarak Beşşar Esad’a seslendi ve “Akdeniz’in sahillerinde otoriter rejimler, hesap verebilirliği veya şeffaflığı olmayan tek partili sistemlere artık bir yer olmadığına kuvvetle inanıyorum. İngiltere’de okumuş ve yaşamış biri olarak Suriye Cumhurbaşkanı Esad bunu anlamalı” dedi.
Başbakan her gün sert bir açıklama yapıyor Esad’la ilgili...
Ortadoğu’nun değişim liderinin Türkiye olduğu artık çok açık...
Ve Türkiye bu rolün hakkını verdikçe, ABD ve İngiltere ile ilişkiler kardeşlik düzeyine çıkıyor...
Ve görünüyor ki PKK’nın çözümü de bu ilişkilerden geçiyor...
Dolayısıyla “dışarda neler oluyor”u anlamadan içeriyi anlamak zorlaşıyor...
Dün Radikal’de Murat Yetkin’i okuduğumda öğrendim.
ABD’nin önceki büyükelçilerinden biri Murat Yetkin’e “Benim görev yaptığım dönemde bunu hayal bile edemezdim. Üç savaş helikopterinin satışı konusu Kongre’de iki hafta askıda kaldı ve Türkiye İsrail ilişkileri bu durumdayken bir kişi bile itiraz etmedi. Beyaz Saray ağırlığını koymaksızın bu olmaz. Bence Başkan Barack Obama ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki ilişkiler, baba George Bush ile Turgut Özal arasındaki ilişkiden sonra iki ülke liderleri arasındaki en iyisi.” demiş...
Hatta geçen hafta İstanbul’da ABD’nin birden fazla eski Ankara büyükelçisi, eski Dışişleri Bakanı Madeline Albrigh, eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley, halen görevdeki Başkanlık İstihbarat Konseyi üyesi Chuck Hagel siyaset, güvenlik, enerji, ticaret ve toplumbilim konularında uzman onlarca araştırma kuruluşu uzmanı varmış. Hepsi de Türk-Amerikan ilişkileri üzerinde yoğunlaşan bir dizi toplantı için gelmişler.
Birkaç gün sonra da ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Türkiye’ye geliyor.
Geçen hafta Time Degisi’nin kapağı Başbakan Erdoğan’dı...
Bütün bunların yeni Türkiye, yeni Ortadoğu, yeni dünya çalışmalarının bir parçası olduğu çok açık.
Yine Murat Yetkin’den öğrendim, üst düzey bir Türk diplomat “Eskiden Türk Dışişleri’nin en önemli faaliyetlerinden birisi, iki ülke dışişleri müsteşarları düzeyinde yıllık olarak yapılan siyasi istişarelere hazırlanmak olurdu... Şimdi Obama’nın telefonda en çok görüştüğü liderlerden birisi Erdoğan” demiş.
Türkiye, Ortadoğu’nun liderliğine ağırlığını koydukça dünyadaki ağırlığı da artıyor anlaşıldığı kadarıyla.
Hem Ortadoğu, hem de Batı için Türkiye’nin en büyük özelliği “Müslüman ve demokrat” olması.
Müslüman ülkeler, Türkiye’ye bakarak, “demokratikleşmenin ve laikliğin” zenginlik ve güç getirdiğini düşünüyor.
Batı ise, Müslüman dünyanın Türkiye’yi örnek alarak demokratikleşmesini destekliyor.
Müslümanlarla Batı’nın kesiştiği noktada duran Türkiye, bütün ışıkları üstünde topluyor.
Şimdi sorun bu ışıkların altında “Müslüman ve demokrat” olarak durmaya ve örnek olmaya devam etmek.
Ama “demokrat” olmak konusunda Erdoğan Müslümanlık kadar istekli gözükmüyor.
Halbuki ikisini aynı ağırlıkta götüremezsek en büyük gücümüz olan bu yeni “Müslüman demokrat” kimliğini kaybedeceğiz.
Bu, liderliği ve gücü de kaybetmek anlamına geliyor tabii.
Onun için dışarıya baktıkça aslında içeriyi görüyor ve demokrasinin Türkiye için ne kadar gerekli olduğunu anlıyorum.
Tek sorun benim bile anlayabildiğimi başbakanın anlayıp anlamadığı.