Tayyip Erdoğan ve Yılmaz Özdil...
.
19 Mayıs’ta İzmir’deydim. İzmir’in nasıl koyu bir Atatürk fanatizmi taşıyan, Ak Parti ‘düşmanı’ bir şehir olduğunu anlatmama gerek yok sanırım...
Ve aynı İzmir, insanların büyük bir sükûnetle hareket ettiği, kimsenin kimseye karışmadığı, huzurlu, mutlu bir şehirdir aynı zamanda...
İstanbul’un gerginliği İzmir’de yoktur.
İzmirliler çimenlere yayılmayı, bira içmeyi, mutlu olmayı sever.
Ama eğer yanlarında Atatürk ya da Ak Parti’yle ilgili bir şey söylerseniz o yumuşak şehrin insanının nasıl sizi ısıra ısıra öldürmek istediğini de görürsünüz.
İzmirli arkadaşlarımla ben politika konuşmam.
Onları severim çünkü ama arada dalga geçmeyi de ihmal etmem ‘İzmir Tayyip Erdoğan’a benziyor’ derim, çok kızarlar.
‘E siz de farklı fikirleri sevmiyorsunuz, o da sevmiyor. İki uçta olanlar birbirleri için aynı türde suçlamalar yapıyor, birbirleriyle benzeşiyorlar yani. Bence benziyorsunuz’ deyince kavga etmeyiz ama gözlerindeki kızgınlığı fark ederim.
O yüzden az konuşuruz bunları.
Ama Yılmaz Özdil’in ‘Soma vakası‘nı ne kadar dirensek de konuşmak zorunda kaldık doğrusu.
Aralarında daha aklı başında olanlar Yılmaz Özdil’in o nobran dilini sevmediklerini söylediler; bir kısmı o nobranlıktaki zekâya hayran olduğunu söyledi, bir kısmı da ‘kim olursa olsun, ne olursa olsun Tayyip Erdoğan’a kafa tutan herkes benim için büyük insandır’ dedi.
Siz ne düşünüyorsunuz bilmem, gerçi araya da tatil girdi ama benim için konu henüz eskimedi.
Başbakan’ın en keskin ya da en keskin gözükmeyi seven “muhaliflerinden” biri Yılmaz Özdil.
Soma’da hayatını kaybedenlerle ilgili bence kendi çevresine bile açıklamakta zorlanacağı şeyler söylediği iddia edildi.
Her ne kadar kendisi o sözleri söylemediğinde ısrar etse de, bende ince bir sızı ve kuşku bıraktı o sözler...
Hatta Twitter’da ‘Yılmaz Özdil bunu hep yapıyor’ diyerek Uludere katliamından sonra yazdığı o tuhaf, insafsız, çirkin yazıyı koyanlar oldu.
Ama benim ilgimi bunlardan daha çok, Başbakan’la en keskin muhalifinin birbirine benzemesi çekiyor.
Biri yüzlerce insanın öldüğü Soma’da adam dövebiliyor, öteki de ölenlerin ‘verdikleri oylardan’ dolayı ölümü hak ettiklerini söylüyor.
İzmirli dostlar bu yazdıklarıma çok kızıyorlar işte... ‘Başbakan iktidarı bıraksa, ülkeyi Özdil gibiler yönetse ne değişir?’ diye sorunca sinirleniyorlar.
‘Bu ülkedeki bütün çarpıklıkları, yalanları, gizli kararları, kirli-puslu karanlık işleri sadece Tayyip Erdoğan’ın yaptığı hatalar mı yaratıyor sizce’ diyorum, ‘sistemin, o sistemi besleyenlerin, o sistemden çıkarı olanların hiç mi suçu yok’ diyorum öfkeleniyorlar.
‘Bu ülke Erdoğan’dan önce güllük gülistanlık bir yer miydi?’
‘Hatalara karşı bu kadar duyarlıysak, niye Erdoğan’ın yaptıklarından başka hiçbir hataya ‘hata’ diyemiyoruz?’
‘Neden hükümet karşıtı olmak bizi ‘tanrısallaştırıyor’ düşündünüz mü hiç?’
Ama öyle değil mi?
Niye Balyoz’a Balyoz, Ergenekon’a Ergenekon, ajana ajan, onurunu satan gazeteciye alçak diyemiyoruz da, Ak Parti düşmanı olmayı kahramanlık sayıyoruz.
Dürüst olmadan etkili olmak mümkün mü?
Şu sıralarda Erdoğan’a yapacağınız en büyük iyilik, onun yaptığı her kötülüğü daha büyük bir kötülükle eleştirmek herhâlde...
Her şeyi haince bir dille eleştirmek, hiçbir şeyi gerçekten eleştirmemekle aynı anlama geliyor bana sorarsanız.
Bu ‘kahramanlığı’ bırakır, gerçekleri görür, gerekeni över, gerekeni yererseniz, toplumsal sorunların çözümü için önerilerde bulunursanız, hem kendinize, hem ülkenize yardım edersiniz bence.
Aksi takdirde sürekli aynı adamı kötüleyen, hep aynı lafları tekrarlayan, gerçek sorunlardan hiç söz etmeyen, uyuşturucuyla algıları bulanmış tinerci çocuklara dönersiniz.
Bunun da sizin ‘kahraman’laştırması dışında insanlara hiçbir yararı olmaz.
Öyle değil mi ama!