Tarihi sahtekarlıklarla dolu bir ülkenin elbet bugünü de sahtekarlıklarla dolu olacak
.
Vatan Haber
Kendisi zümrüt kakmalı tahtında oturup, testilerle şarap içerek fıskiyeli mermer havuzlarda üryan kızlarla oynaşırken; içki içerken yakalanan insanların kellesini kestiren bir padişahın, yaptıklarını yadırgamayan ve onu tarihe yiğit olarak kaydettiren bir halkın bugünkü politikacısı da elbet “Bizim söylediklerimizle yaptıklarımız birbirini tutmaz, bu bizim geleneğimizdir” der.
Tarihi sahtekarlıklarla dolu bir ülkenin elbet bugünü de sahtekarlıklarla dolu olacak.
Tarihi yalan olanın elbet geleceği de yalan olacak.
Geçmişinden korkan elbet geleceğinden de korkacak.
Yalanla övünen elbet yalanla batacak.
Her şeyi yalan bu ülkenin...
- Son 300 yılında neredeyse her savaşı kaybeden, hatta bazen kendi komutanını bırakıp kaçan Osmanlı’yı biz kahraman ilan etmiyor muyuz?
- Çanakkale Savaşı’nda 250 günde 250 bin kişinin ölümüyle biz “büyük başarı” diye övünmüyor muyuz?
- İttihatçıların yolsuzluklarını çocuklarımızdan saklamıyor muyuz?
- Kadınları namus uğruna ahlak uğruna öldürüp, evlere hapsedip eşcinselliği gelenekselleştirdiğimizi neredeyse bütün divan edebiyatının aslında bir eşcinsel edebiyatı olduğunu biz inkar etmeye çalışmıyor muyuz?
- İstiklal Savaşı’nı Kürtlerle birlikte yapıp onlara sözler verdikten sonra o sözleri biz unutmadık mı?
- Bu ülkede sahte komünizm partisini Mustafa Kemal emir verip Kılıç Ali’ye kurdurmadı mı, Kılıç Ali’nin anılarında anlattığı bu hikayeyi biz yok saymadık mı?
Daha sayılabilecek ne çok şey var aslında...
- Hazırlıksız bir halde girdiğimiz Dünya Savaşı’nda zavallı köylüleri öldürtüp, salak gibi yenildikten sonra aslında galip geldiğimizi ama Almanlar yenildiği için yenik sayıldığımızı okutmuyor muyuz okullarda?
- Ya da çok dindar, çok müslüman olduğu söylenen bir toplumda müslüman olmayanlara nasıl zulüm yaptığımızı tarihin dipnotları arasına sıkıştırmaya biz çalışmıyor muyuz?
Bunca yalandan, çarpıtmadan, sahtekarlıktan ne çıkmasını bekliyoruz?
Bu toplumu yönetenler kendi halkından, bu toprakların halkı kendi geçmişinden ve kendi gerçeğinden korkuyor.
Bir kere de cesur olamaz mıyız?
Çıkıp, sorunlarımızla açıkça yüzleşemez miyiz?
Bunu bir kere yapamaz mıyız gerçekten?
Korkuyu ve yalanı bir kenara bırakıp bir kere de cesur olmayı deneyemez miyiz?
Bir kere...
Sizi de söylenen yalanlar sıkmıyor mu artık?
Bu toplum ciddi sorunlarını normal yollarla çözemezse, söylediği yalanlarla bu sorunları kendinden bile saklamaya çalışırsa sonumuzun iyi olmayacağını siz de hissetmiyor musunuz?
Dünyaya yalanlarımızla kafa tutmak sizin de ağırınıza gitmiyor mu?
Yalanlara dolanarak yaşamaktansa, öleceksek de cesur olup dürüstçe ölmek size daha çekici gelmiyor mu?
Gerçeğe varmak gerçeğin parçası olmak gerçekten yaşamak için hayatımızdaki sahtelikleri, yalanları söküp atmamız gerekmiyor mu?
“Bunca sahtekarlıkla kuşatılmış bir hayatın içinde bizim hayatlarımız gerçek olabilir mi?” diye endişe sarmıyor mu her yanınızı?
Peki, bu sahte hayatı yaşayanların duyguları, aşkları, sevişmeleri, heyecanları, başarıları gerçek olabilir mi?
Biz onca yalan varken gerçek olabilir miyiz?