‘Tanrı’yı gördüm…’
.
Vatan Haber
Bende sevdiklerimi, dostlarımı ölüme kaptırma korkusu vardır, herkeste vardır bu ama bendeki sanırım biraz daha fazla.
Zamansız ölümler olabileceği korkusu hep aklımın bir kenarında durur.
Bu duygudan pek kurtulamam.
Haberim olmadan değişen her şeyden ürkerim ben…
Sanırım ölümün de habersizliğini sevmiyorum en çok.
Geçen gece, yeni bir duyguyla daha tanıştım…
Tanımadığım biri için hissettiğim kaybetme duygusu bu.
Aslında tanımadığım, çoktan ölmüş olan birini ‘yeni’ kaybetmenin acısını hissetmek.
İyi bir film arıyordum yine seyretmek için… Neler olabilir diye dolanırken, o belgesele rastladım. Seyretmeye başladım.
‘Yarışın sonunda Tanrı’yı gördüm’ dediği yer geldiğinde, seyretmek için bu belgeseli niye seçtiğimi anladım.
Ayrton Senna’nın hayatını anlatan Senna Belgeselinden bahsediyorum…
İngiliz yönetmen Asif Kapadia’nın anlatımından ruhunuza sızdığı gibi nirvanaya ulaşmış bir hayat…
1994 yılında 34 yaşında ölen Brezilya’lı F1 pilotu Ayrton Senna beni gerçekten derinden etkiledi…
Tanımadığım birini yeni kaybetmenin acısı eklendi hayatıma…
Belgesel şu cümleyle bitiyor, ‘Senna, Formula 1 kazalarında ölen son pilottur.’
Belgeseli izledikçe Senna’ya hayran kalıyor, öleceğini bildiğim için tuhaf bir duyguyla o anı bekliyordum…
Senna, direksiyonun kitlenmesi yani yüzde yüz araba hatası yüzünden 218 km hızla beton bariyerlere çarparak öldüğünde hissettiğim acı ok gibi saplandı ciğerime…
Bana sorsanız ‘ölmesi’ için her şeyi yapmışlar.
Hele Fransızların, bir Brezilyalının, çok yetenekli bir Brezilyalının, çok yetenekli genç bir Breziyalının önünü kesmek için nasıl uğraştıklarını, nasıl düşmanlıklar yaptıklarını gördüğümde, Senna’nın böyle ölmesini kabullenmekte zorlandım doğrusu.
Belgeselin beni en etkileyen yerlerinden biri, ezeli rakibi Fransız Alain Proust’un, Senna’nın ‘Tanrıyı gördüm’ demesinden bile korkmasıydı.
Bu güçlü inancının diğer pilotlar için tehlikeli olabileceğini söylüyordu Proust.
Risk alabilme yeteneğinden, tutkusundan, cesaretinden korkuyorlardı Senna’nın.
Yağmurda araba sürüşüyle, virajlara hız kesmeden girebilme becerisiyle F1 yarışlarına ‘yarışılamaz’ bir yenilik getirmişti Senna…
Bunu beceremeyen herkesin ‘yok olmasını’ istediği kişiydi...
Tanrı inancıyla bile ürkütebiliyormuş pistleri. Cesareti, korkusuzluğu, yeniliğe olan merakı o güne kadar pistlerde alışık olunan her şeyi değiştirmiş.
Tıpkı ölümünün de yarışlardaki tüm güvenlik sistemlerini değiştirmesi gibi…
O yüzden beni en yaralayan cümle o oldu, ‘Senna, F1 yarışlarında ölen son pilottur.’ Ancak o öldükten sonra ölümleri önleyecek tedbirleri almışlar.
Senna, ölümüyle büyük bir acı yaratmış hem Brezilya’da, hem onu seven milyonlarca insanda.
Cenazesini seyrettiğimde inanamadım…
Bence yeryüzünden böyle ‘sessiz’ bir efsane daha geçmedi.
Gerçekten biri Tanrı’yı gördüyse onun Senna olacağına inanacağınız biri Senna.
Babası Brezilyalı zengin iş adamı…
Hiç ekonomik sıkıntı çekmeden büyüyen bir çocuk.
Ailesi tarafından desteklenen ve çok sevilen…Belki de sahip olduğu gülümseme ve kendine güven buradan geliyor.
Çocukluğunda onu sarmalayan sevgiden. Çok uzun zaman önce ölmüş olan birisiyle yeni tanışabiliyor insan işte.
Çok uzun zaman önce ölmüş birini yeni kaybetmiş hissine kapılabiliyor.
Eğer o kaybolan insan Senna gibi korkusuz, kararlı, işini mükemmel yapan ve insanları seven biriyse.
Öyle biri ölse de kaybolmuyor.
Bir gün ansızın çıkıp geliveriyor hayatınıza iste.