Sıradışı işler yapan sıradan bir insan...
.
Günlerdir evlere kapanmak zorunda kaldık,kar yağdı diye.
Karla başa çıkamadık...
Ama bu beklenmedik zorunluluğun benim için hoş bir yanı oldu doğrusu...
Harika filmler seyrediyorum.
Oscar adayı filmleri tamamlıyorum bir yandan, diğer yandan canım ne çekerse onu izliyorum...
***
Bir Woody Allen belgeseli seyrettim...
Woody Allen A documentary...
Gerçekten çok iyiydi.
Sıkı bir Woody Allen hayranı olmama rağmen daha önceden bilmediğim pek çok yeni şey öğrendim bu belgeselden...
Beni en etkileyen, Woody Allen’ın ruhunda barındırdığı tüm çelişkilerin çok sade bir şekilde var olmasıydı hayatında...
Onca tuhaflığına rağmen çok normal olması hatta fazla normal olması insanı hayli şaşırtıyor gerçekten...
***
Hiçbir film eleştirisini okumuyor Allen. Hatta varlıklarından bile haberdar olmuyor.
Her sene bir film çekiyor, biri bittiği an diğerine başlıyor, senaryoyu bitirdikten sonra bir kere bile tekrar okumuyor senaryoyu.
Sete gelirken o gün ne çekileceğini bile bilmiyor sadece o sahnede ne istediğini biliyor.
Oyuncularıyla neredeyse hiç konuşmadığı gibi, film çekmeye başlamadan sadece 3 gün önce ilk defa görüyor çoğunu ama casting işinde bir deha diyorlar onun için.
Çok iyi oyuncu seçimi yapıyor.
Senaryoyu elden ulaştırıyor, okumalarını bekliyor ve geri alıyor.
***
Hiç prova yapmıyor, hızlı çekmeyi tercih ediyor çünkü eve gidip Knicks maçlarını seyretmeyi seviyor.
Oyuncularına hiç karışmıyor, senaryoda beğenmedikleri her repliği değiştirebileceklerini, isterlerse yeni cümleler ekleyebileceklerini söylüyor.
Neredeyse onun filmlerinde oynayıp Oscar almamamış tek bir oyuncu yok ve hepsi aynı şeyi söylüyor, “müthiş bir oyuncu yönetmeni...”
***
Bunlar sadece aklımda kalanlar...
Dünyanın en utangaç adamlarından biri ama en iyi komedi yazarlarından. Sayısız iyi film yapmasına rağmen iyi film yapmayı bir türlü başaramıyorum diyen bir derviş...
O sakin görüntüsü altında sadece kendi istediğini yapmak isteyen bir isyankar...
Hatta çok sıkı bir huysuz...
***
Özel hayatındaki tuhaflıklar, kendisiyle ilgili rahatsız edici iddialar da vardı belgeselde...
Boşanma süreci, evlâtlık kızına aşık olması...
O kadar kendi gibi anlatılmış ki belgeselde, bunu çok sevdim...
Böyle bir dahinin sanata yansıyan parlaklığına odaklanmak, onun kişiliğinin karanlık yanlarıyla ilgilenmekten daha ilgi çekici geldi bana.
***
Her aydınlığın bir de karanlığı var, bunu özellikle Allen gibi dahilerin hayatlarına baktığında görüyorsunuz.
Ama bu tür yaratıcı adamların parıltısı bütün dünyayı aydınlattığından, kendi kişisel dünyalarındaki karanlık yanları haliyle daha geride kalıyor.
Sanırım gerçek özgürlük de bu zaten...
***
Ben özellikle öyle filmler yapan birinin mütevazi duruşuna bayıldım.
Sanki hiç bir şey yapmamış gibi…
Unutulmaz filmler çekerken futbol maçlarını da kaçırmamasındaki sıradanlık da çok çekici geldi bana.
Sıradışı işler yapan sıradan bir insan hayatı.
Ve muhteşem bir tevazu.
Bundan daha mükemmel bir bileşim sanki olamaz gibi geldi bana.