Şike Davası ve vicdanları rahatsız eden çelişkiler...
.
Vatan Haber
3 Temmuz 2011’de başlayan ve 2 Temmuz 2012’de alınan mahkeme kararıyla yepyeni bir boyut kazanan Şike Davası’nı en kısa nasıl özetlersiniz?
- Aziz Yıldırım suçu sabit değilken bir yıl hapiste yattı.
- Aziz Yıldırım şike ve çete suçlarından 6 yıl 3 ay hüküm giydiği gün tahliye oldu.
Suçluluğu “kesin” değilken tutukluydu, suçluluğu mahkeme tarafından sabit görülünce serbest bırakıldı.
Bu garip durumu açıklayabilen kimse var mı?
Sırf bu çelişki bile geride kalan 365 günü ne kadar sağlıksız ve adaletten uzak geçirdiğimizin göstergesi.
İnsanın aklına ve vicdanına takılan pek çok soru var Türk spor tarihinin en önemli soruşturmasında.
Çünkü “sportif” ve “hukuki” açıdan taban tabana iki zıt sonuç bulunuyor ortada.
Futbol Federasyonu’nun kurulları “Suç yok” diyor, mahkeme “Suç var...”
Spor kriterleriyle, yargı kriterleri nasıl böylesine çelişkili olabiliyor?
Çok basit bir soru.
Ama tam Türkiye’nin özeti işte.
Basit soruların cevapları olmayan bir ülkeyiz biz.
Polisin haftalarca dinleme yaptığı, bütün istihbarat birimlerini kullanarak delil topladığı, yargı sürecinin 6 ayı bulduğu bir Şike Davası’nda Türkiye’yi iki kampa bölmeyi başardılar.
“Adamına göre muamele” yapıldığı şüphesiyle kamuoyunu başbaşa bıraktılar:
- Şimdi F.Bahçeliler kendilerine şike lekesi bulaştırdı diye Aziz Yıldırım’a kızsınlar mı?
- Yoksa onu Cemaat’in gadrine uğramış bir kahramanlık sembolü olarak mı görsünler?
- Trabzonlular gerek TFF’de gerekse mahkemede beraat ederek aklandıklarına mı sevinsinler?
- Yoksa artık yüzde yüz hakettikleri şampiyonluk kupasını F.Bahçe’den hâlâ neden alamadıklarına mı dertlensinler?
- Serdal Adalı ile Tayfur Havutçu 1 yıl 3’er ay hüküm giydiklerine göre Beşiktaşlılar şike konusunda tertemiz olduğunu iddia edebilirler mi?
- Beşiktaş’ın Türkiye Kupası finalinde yendiği İBB’den de İbrahim Akın ile İskender hapis cezaları aldı… Mahkemeye göre Beşiktaş’ın geri vermesi gereken o kupayı, İBB de alamayacağına göre kim alacak?
- En büyük kader kurbanlarından biri de Beşiktaş’ın Protokol Müdürü Ahmet Ateş... Menajer Yusuf Turanlı’ya Serdal Adalı’nın ofisini tarif ettiği için 6 ay hapis yattı. Şimdi mahkemede beraat çıktı... Ateş’in uğradığı bu haksızlığın hesabını kim verecek?
Şike Soruşturması pekçok insanın adalete inancını kökünden sarsacak derecede büyük belirsizliklerle dolu.
Şimdi şöyle düşünen birine nasıl kızabilirsiniz:
- Bu aslında bir F.Bahçe operasyonu idi...
- Savcılık ve Emniyet, bu gerçeği perdelemek için Beşiktaş ve Trabzon başta olmak üzere başka takımları da sepetin içine attı.
- Hani Emenike’nin para sayarkenki görüntüleri, hani İbrahim Akın’ın aldığı paranın görüntüleri, hani Serdal Adalı’nın İbrahim Akın’a hediye ettiği at?
- Ve hani Aziz Yıldırım’ın evinde çıkan silahlar?
Peki şunları söyleyene ne cevap verirsiniz:
- Arkadaş tamam, belgelendirme konusunda birtakım eksikler var ama sonuçta konuşmalar ortada işte...
- Aziz Yıldırım’ın direkt bağlantısı tespit edilmese bile, İlhan Ekşioğlu’nun, Yusuf Turanlı’nın ve diğerlerinin yaptığı konuşmalar şike diyalogları değil mi?
- Şike veya teşvik olmasa bazı sicili bozuk insanların rakip takım kamplarında, maçlarında, yöneticilerinin evinde ne işleri var? Ve neden bu görüşmelerle ilgili Aziz Yıldırım sürekli bilgilendiriliyor?
- Şike sahaya yansımamış dense bile, Tayfur Havutçu, Bülent Uygun, Ümit Karan, İskender Akın, Vederson, İbrahim Akın, Mehmet Yıldız hayatlarını saha içinde kazanan profesyoneller değil mi?
Ortada hâlâ birbiriyle çelişen böyle sorular varken bu nasıl adalet?
Bu kadar “tartışmaya açık” veya “adamına göre” adalet olur mu?
- Başbakan bu işin futbol tarafındaysa, yargı tarafında kim var ki federasyon kurullarıyla mahkemenin kararları taban tabana zıt?
Kafalar bu kadar karışık, kriterler bu kadar kaygan, kararlar bu kadar tartışmalı ise bizim millet olarak “şike” işinden ders almamızı beklemek saflık olur.
Bir tarafta, şikeden ceza aldığına sevinen, şikeden hüküm giyen başkanına kahraman muamelesi yapan F.Bahçe.
Bir tarafta, aslında UEFA’dan ceza almamasına rağmen mahkeme tarafından suçlu görülen F.Bahçe.
Peki, hangisi gerçek F.Bahçe?
Doğru kararı veren hangisi, mahkeme mi UEFA mı?
Son soru da şu:
Mahkemesi ile federasyonu böylesine ters kararlar alabilen bir “devlet” nasıl bir devlet?