PKK yarattığı acılarla Kürtleri utandırıyor
.
Vatan Haber
Geçen hafta Hrant’ın Arkadaşları’nın, başbakana yazdıkları mektup için “köşenizi talep ediyoruz” istekleri beni çok etkilemişti...
Sesini duyurmanın en yaratıcı ve etkili biçimi diye düşünmüştüm...
İnsanın çok haklı olduğunda bile yaratıcı, kibar ve zeki davranabileceğinin göstergesiydi benim için...
“Ben haklıyım, her şeyi istediğim kabalıkta söyleyebilirim” hoyratlığından epeyce bunalıyorum çünkü.
Siirt’te PKK’nın düzenlediği sonra da özür dilediği saldırıda dört genç kızın ölmesinin ardından Kürt gençlerinin de birbirinden bağımsız oluşturduğu iki inisiyatifi görünce, acının Türk, Kürt, Ermeni demeden aklı başında olan herkesi aynı şekilde etkileyici bir tavır almaya yönelttiğini anladım...
Siyaset dışı “sıradan” insanlar da artık seslerini zekice yöntemlerle duyurabiliyorlardı.
‘Benim için öldürme’, ‘Benim adıma öldürme’ inisiyatiflerini oluşturan Kürt gençleri, PKK’nın sivilleri öldürmeye başlamasından sonra şunu soruyorlardı:
Bunların bizim adımıza yapılmasını istediğimizden emin miyiz?
Uzun zamandır gördüğüm en iç yakan sorulardan biriydi bu...
Hepsinin Türk devletinin zulmünden canının yanmasına rağmen, Kürtlerin direnişine, savaşına inanmasına rağmen iş, vicdan ve mantık sınırlarını aştığı zaman ortak bir tavırla olanlara karşı çıkmaları çok sarsıcıydı...
Hatta can acıtıcı...
Benimicinoldurme.blogspot.com adresinde 23 Eylül’de “Kürtlerden PKK’ya çağrı” başlıklı bir metin yayınlandı.
Dediler ki:
‘PKK vurdukça, siz gerillalar öldürdükçe ve öldükçe daha güzel bir yer oluyor Türkiye. Kürtler başları daha dik yürüyorlar, haklılıkları daha da arıyor, daha da pekişiyor. Siz karakollar basıp mayınlar döşedikçe demokratikleşiyor memleketimiz. Mutlu günler vaat eden özerklik hızla inşa oluyor şarapneller ve kemikler üzerinde’
Şaşırtıcı bir dil kullanmışlar değil mi?
Gerillanın bunları anlayacağına olan inançları beni etkiledi doğrusu.
Çünkü PKK ya da TAK, Kürt gençlerinin kullandığı bu ironik dili anlayacak olsalar neden sivilleri öldürmek, barışı dinamitlemek, olabilecek tüm anlaşmaları yerle bir etmek istesinler ki?
Neden Kürtleri bile yarattıkları acılarla utandırsınlar ki?
Bir gün inandıkları o haklı savaşın, vicdanlarını zorlayacak bir hale geleceğini düşünmüş müdür acaba Kürtler?
O Kürt gençlerinden biri şöyle yazmış:
‘Hepimiz KCK’lıyız diye de bağırabilirim, devletin yaptıklarını meşru görmüyorum ama ben bir Kürt olarak PKK’nın bunları yapmasını istemiyorum...’
Küçücük iki cümle, yaşanılan 150 yıllık acının koca bir özeti gibi...
“Benim adıma öldürme” inisiyatifi ise Facebook’ta yayınladığı yazıda ‘Kürtler hiçbir zaman katillerine benzemedi’ dedi...
Ve sordu.
‘Kürtlerin kendi hakları için verdikleri meşru mücadele tüm insani normları ayaklar altına
alan zalimce bir şiddet kampanyasına dönüşmek üzere. Niçin sesiniz çıkmıyor? Bunların bizim adımıza yapılmasını istediğimizden emin miyiz?’
Hrant’ın arkadaşları “devletten” hesap soruyordu.
Demokrat Kürtler, hem devletten hem de PKK’dan, şiddeti gereksiz yere hayatımızın parçası haline getirmelerinin hesabını soruyor.
Devletin de, PKK’nın da karşısına şimdi sorularla, hesap sorarak çıkıyor insanlar, “silahlı güçlerin” kendilerini “kutsallaştırma” süreci belki de ilk kez böyle güçlü biçimde kırılıyor.
Bu, kutsallık maskesi ardındaki zorbalığın çok da fazla sürmeyeceği anlamına geliyor bence.
Ülkenin kaderi, silahlarla değil zeki ve demokrat insanların “müdahalesiyle” değişecek diye seviniyorum.