O zamanki “dindar” iktidarın içinde acaba
.
“28 Şubatçılar” için çalışanlar var mıydı?
Bu ülkede yaşayıp da akıl sağlığını koruyabilen birileri var mı acaba?
Bir sabah ortak bir ağıtın içine uyanıyoruz, hepimizin canı aynı yerimizden yanıyor, dostlar düşmanlar cenaze namazlarında aynı saflarda duruyor…
Bir sabah uyanıyoruz, dostlar düşman olmuş birbirlerinin cenazelerine gitmemeye yemin etmişler…
Bir sabah uyanıyoruz, yoksul işçi-ler önlem alınmadığı için ölmüşler…
Bir sabah uyanıyoruz, dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ülkesi olmuşuz.
Bir sabah uyanıyoruz, Kürt meselesini çözmek için demokratik açılım başlatmışız.
Bir sabah uyanıyoruz,
Uludere’de Kürt köylüler bombalayarak parçalamışız.
Dün sabah uyanıyoruz 28 Şubat Operasyonu başlamış.
Emekli Orgeneral Çevik Bir, Emekli Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan, Emekli Tuğgeneral İdris Koralp göz altına alınmış.
Güne böyle başlayınca siz nasıl uyanmış olursanız olun haberlerin başına oturuyorsunuz ister istemez…
Aynı şizofrenik yapı içinize işliyor.
28 Şubat günlerini hatırladım.
Nasıl korkunç bir “laiklik” baskısı vardı.
“Şeriat tehlikesi” ayyuka çıkmış gibi gösteriliyordu televizyonlarda.
Ürkütücü görünüşlü adamlar, ellerinde sopaları, kafalarında sarıklarıyla şehir şehir dolaşıyorlardı.
Aynı kadın bir o şeyhle, bir başka şeyhle basılıyordu.
Kameralar “şeyhlerin” yatak odalarına giriyordu.
Sonra 28 Şubat oldu.
O kadın da kayboldu, şeyhler de kayboldu, sopalı sarıklı adamlar da kayboldu.
O “şeyhlerden” biri daha sonra “uyuşturucu” üretiminden yakalandı.
Şeriat da yalandı şeriat yüzünden darbe olacağı da…
Dün askerler göz altına alınınca da bunlar geldi aklıma…
Şeyhlerle basılıp duran kadın ne oldu acaba?
Kimdi o kadın?
Kim, birilerini “şeyh” kılığına sokmuştu?
Sarıklı sopalı adamları kim şehir şehir dolaştırıyordu?
Onların giderlerini kimler karşılıyordu?
Medya niye bu olayların içyüzünü hiç merak edip araştırmamıştı?
Niye Genelkurmay’ın propaganda merkezi gibi çalışmıştı gazetelerle televizyonlar?
Üniversiteler niye susmuştu?
İş dünyası niye susmuştu?
Peki, o zamanki “dindar” Refah Partisi neden tabanıyla birlikte bu sahtekarlıkların karşısında dik durmamıştı?
Neden Milli Güvenlik Kuru-lu’nda 28 Şubat kararlarını imzalamışlardı?
Niye “muhafazakar” taban isyan etmemişti?
Niye “dindar” iktidar, devlet çetelerinin oluşturduğu Susurluk’a “fasafiso” demişti?
Niye kendini “devletin suçlarından” ayırmamıştı da o suçların destekçisi konumuna girmişti?
Neden 28 Şubatçıların alabildiğine “sömüreceği” gösteriler yapmıştı?
Neden Erbakan “kanlı mı olacak, kansız mı olacak” gibi tuhaf sözler söylemişti.
Burası kimin kim olduğunu bilmediğimiz tuhaf bir ülke.
Uyuşturucu üretcisinden “şeyh”, generallerden darbeci, “dincilerden” işbirlikçi, gazetecilerden darbe ajanı yapıyor.
Hala bütün gerçekleri bilmediğimizi düşünüyorum.
O zamanki “dindar” iktidarın içinde acaba “28 Şubatçılar” için çalışanlar var mıydı?
Kimlerdi onlar?
“Mazlumların” arasına sızan “zalimlerin” adamlarını da bir gün öğrenecek miyiz?
Bir gün öyle, bir gün böyle, seke seke yürüyerek zamanla geçmişin bütün kirlerinden arınacağımızı düşünüyorum.
Ama bu çok kolay olmayacak herhalde.
Böylesine kirli bir geçmişi temzilemek zor iş.
Hele temizlerken bir yandan da kirletmeye devam ediyorsanız…