Şampiy10
Magazin
Gündem

Niye kavga ediyorsunuz aranızda hiçbir fark yok ki!

ULUSALCILAR... DEMOKRATLAR... CEMAATÇİLER...

ABONE OL
Vatan Haber

Konu ne olursa olsun, hep aynı kederi hissediyorum günün sonunda... Gelişmemiş bir toplumuz biz.

Giriştiğimiz kavgalara, uğradığımız haksızlıklara, kendimizi haklı bulduğumuzdaki halimize, kadınlara, erkeklere, rütbelilere, rütbesizlere, yetkililere, yetkisizlere bakınca hep aynı şeyi görüyorum.
Hepimiz birbirimize benziyoruz.

Hepimizin gelişmemiş yanları aynı.
Hepimiz güçlü olduğumuza inandığımızda, güçsüz olanı yok etme hakkına sahip olduğumuzu zannediyoruz.
Hepimiz kendi çıkarımız için başkasını yok edecek bir hırsa sahibiz.

Hepimiz kavga ederken aynı üslubu kullanıyoruz.
Hepimiz hep mağduruz... Hepimiz hep ötekini suçlu buluyoruz...

Farklı şeyler düşünmenin, farklı inançlara sahip olmanın bizi birbirimizden farklı kıldığını zannediyoruz.
Aslında farklı düşüncelere sahipken bile birbirine benzeyen insanlar grubuyuz biz...

Biz bize benziyoruz ve tabii ki biz bizle kavga ediyoruz.
Biz bize benzemeseydik büyük bir ihtimalle kendi aramızda kavgalar yaratıp, o renksiz kavgaların kahramanları olmaya da bu kadar özenmezdik.

Edebiyata, sanata, yeni ve özgün düşünceler yaratmaya uzak bir halde, önümüze konan fikirlerden bazılarını sahiplenip, o fikri sıkı sıkıya tutarak, ezberlenmiş sözlerle birbirimize saldırıyoruz.

Ezberlediğimiz düşünceler farklı ama ezberleme alışkanlığımız aynı.

Belki de o yüzden, kendi ezberlerimizi savunurken birbirimize o kadar benziyoruz.

Belki de savunduğumuz fikir kendi beynimizin ürünü olmadığından “özümüzü” değiştirmeye yetmiyor, aynı mayadan yapılmış değişik biçimli kurabiyeler gibiyiz, görüntümüz değişik de olsa tadımızda aynı kekrelik var.

“Öz, biçimi belirler” derler, biçimler bu kadar benzediğine göre demek “öz”de değişiklik sağlayacak bir sahiciliğimiz bulunmuyor.

Birbiriyle dövüşen Türklerle Kürtlere bakın, aynı tehditkar tavrı, aynı şiddet sevdasını görürsünüz.

Muhafazakarlarla Kemalistlere bakın, aynı intikamcılığa, aynı hoşgörüsüzlüğe rastlarsınız.

Başbakanla muhalefet lideri, medya çalışanıyla hukukçu, ulusalcıyla ilerici, dinci ile Atatürkçü birbirine benziyor kavga ederken...

Sanki bir aynaya bakarak dövüşüyoruz.
Tartışmaları bu derece sığ, bu kadar tek yanlı bir toplumu hangi hukuk reformu, hangi anayasa, hangi yönetim biçimi dönüştürebilir ki...

Birbirinden “farklı” olduğuna inanan bunca insan hep birlikte “farklılıktan” nefret ediyor.

“Niye kavga ediyorsunuz, aranızda bir farklılık yok ki” diye bağırmak istiyor bazen insan.

Farklı olduklarına inandıkları için kavga ediyorlar ama bence birbirlerine çok benzedikleri için kavga ediyorlar.
Barışı bilen yok aralarında.

Dinlemeyi bilen yok.
Tartışırken haksız olabileceğini düşünen, haksız olduğunu gördüğünde bunu kabul edebilen de yok.

Belki de kendimizden, böyle olmamızdan nefret ettiğimiz için “bize benzeyen” rakiplerimizle düşmanlarımızdan da bu kadar nefret ediyoruz.

Bir gün bu toplum da değişecek elbet.
Ama o zaman gelene dek her gün aynı bıkkın kederle bitecek.

*****

İki kitap okudum, kafam karıştı

Hrant Dink cinayeti dördüncü yılını doldurdu ocak ayında. Ve cinayetle ilgili iki kitap yayınlandı.
Önce geçtiğimiz gün gözaltına alınan Nedim Şener’in Kırmızı Cuma’sı, ardından ölüm tehditleri alan, evine kaleşnikof mermisi ve beyaz bere gönderilen Bugün gazetesinin Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan’ın “Bi’ Ermeni Var” adlı kitabı.

İkisinin de açıkladığı bilgilerle cinayeti net bir şekilde çözecek kadar aydınlanıyor insan.

İki kitabın da tek bir sayfasında yazılanlar bile mahkemenin tüm seyrini değiştirebilecekken, hiçbir şey olmaması ama kitapları yazanların hakkında davalar açılması ve Ogün Samast’tan bile çok yılla yargılanmaları... “İşte, ancak bu ülkede olur” diye düşündürüyor.

İki kitapta da yazarlar cinayeti Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” hikayesine benzetmişler. Hatta Nedim Şener, kitabın adını da buradan esinlenerek koymuş.
Ama kitaplar arasında farklar da çok.

Nedim Şener’in kitabı cinayetteki ihmaller üzerine kurulu. Cinayeti planlamakla suçlanan Erhan Tuncel’in yazdığı mektup ve açıkladıkları önemli yer tutuyor.

Adem Yavuz Arslan‘ın kitabı Dink’i öldüren tetikçinin arkasındaki güçle ilgili. Hatta Ergenekon’dan tutuklu Veli Küçük ile Dink cinayeti sırasında Trabzon İl Jandarma Komutanı olan Ali Öz’ün birlikte çekilmiş fotoğrafları, ilişkilerinin delili olabilecek nitelikte... İki kitabın yazarı da birilerini aklamak, birilerini suçlu göstermek için kitapları yazmakla eleştirildiler.
Bilmiyorum... Bilemem de!

Arka sayfayı merak etmeyecek kadar, ön sayfanın aydınlanmasını, cinayetin suçlularının bulunmasını istiyorum.

Adem Yavuz’un kitabında iz sürülecek çok işaret var. Ama insanın kafası da karışıyor.

*****

Yeni dizi Outcasts geliyor

Dünyanın büyük heyecanla izlediği Lost dizisinin yerini dolduracak bir yeni bir dizi hala yapılamadı.
Ama önümüzdeki günlerde ülkemizde de yayınlanmaya başlayacak yeni bir dizi Lost‘un yerini almaya aday.
BBC’de geçtiğimiz aylarda başlayan Outcasts, Lost kadar olmasa da bilim-kurgu türüne yeni bir boyut getirecek gibi gözüküyor.

Outcasts yok olmaya yüz tutmuş dünyadan kaçıp kurtulan, yaşanacak yepyeni bir dünya arayan bir grup insanın hikayesini anlatıyor.

Dizinin başrollerinde Jamie Bamber var.
2040 yılında dünya yok olmak üzereyken, bir grup bilim adamı dünyaya benzer yaşam koşulları olan bir gezegen bulurlar.

Adını da Carpathia koyarlar.
İşte, dizi Carpathia’da başlıyor. Öncü grup yeni gezegene ulaşmış ve bir koloni kurmuştur.

Fakat ardından dünyadan kimse o gezegene ulaşamamıştır.
Ta ki yıllar sonra CT-9 adlı uzay gemisinden haber gelene kadar.

Ve bilinmez bir macera başlar.
Ben hikayeyi sevdim.

Lost meraklıları bence siz de Outcasts‘i seveceksiniz.
Bekleyin az kaldı.

*****

Saray’dan çok Adalet’in gerektiğini gösteren örnek

Geçtiğimiz eylül ayında İngiliz gazetesi Daily Telegraph‘ta Tayyip Erdoğan‘ın, AK Parti’nin seçim kampanyasında kullanılmak üzere İran’dan 25 milyon dolarlık bağış aldığına dair bir haber yayınlandı.

Tayyip Erdoğan, kasım ayında gazeteye dava açtı. Dava üç ay içinde yapılan ilk duruşmada sonuçlandı ve Londra Yüksek Mahkemesi, AK Parti’yi, seçimler için İran’dan para almakla suçlayan Daily Telegraph gazetesini tazminata mahkûm etti.
Önceki gün haberlerinin yalan olduğunu itiraf ederek Erdoğan’dan özür dileyen gazete, Tayyip Erdoğan’a 25 bin sterlin de tazminat ödeyecek.

İngiltere, hukukun adil ve hızlı işlediği bir memleket olduğu için, Tayyip Erdoğan kendisi hakkında söylenmiş bu iddiadan çabucak aklandı.

Kendisi hakkında “Para aldı” iddiasını dile getiren herkese karşı güçlendi.

Ne güzel...
Şimdi Tayyip Erdoğan bu sevincin üzerine, bu ülkede hukuk eksikliği yüzünden acı çeken insanları daha iyi anlayabilir diye düşünüyorum.

Başbakan derdini çözecek bir hukuk sistemi buldu. Peki ya Türkiye’de yaşayan insanlar ne yapacak?

Televizyonda bir yetkili söylüyordu, tutuklananların yüzde 50’si beraat ediyormuş. Ne yazık ki, Saray’la olmuyor bu iş...
Adalet gerekiyor.

*****

Artık 4 gün beraberiz

Haftada üç olan yazı günüm dörde çıkmıştır...
Bundan sonra pazartesileri de sizinle buluşacağım...
Pazar, pazartesi, çarşamba ve cuma...

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Olanı sevmek...
  2. “Akrep gibisin kardeşim”
  3. Yazarımız rahatsızlığı nedeniyle bugünkü yazısını yazamamıştır.
  4. Acılar usta, bizler çırağız...
  5. “Bırakın doğa size dadılık etsin”
  6. Bu kış hayat ağır geldi...
  7. Yalan söylüyoruz!
  8. Bu hayat, siz böylesiniz diye böyle!
  9. Biz herşeyin iyi olmasını istemiştik...
  10. Kim öldürüyor bizi?

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.