Mutsuzluk korkaklıktır, siz ne dersiniz...
.
Geçen gün bir arkadaşım öylesine aniden sordu, “kim bir aşkı ölümüne yaşamak istemez ki?”
“Herkes ister bence” diye de ekledi.
Sonra da bana bir film karesini anımsatan bir ses tonuyla, “sana bir şey söyleyeyim mi, mutsuz insanların hepsi yalancı, hatta annem bile... ‘Ben aşk için hayatımı mahvetmem’ diyor ama mutsuz bir aşk için ediyor...” dedi.
Ben de o gördüğüm film karesine layık olabilmek için gülerek “daha çok roman okusun” dedim.
Sonra sessizce yürümeye devam ettik.
***
Ve düşündüm, büyük
bir aşk yaşamayı, aşkından vazgeçmemek için her şeyinden, hatta hayatından bile vazgeçen tutkulu bir kadın olmayı hangi kadın istemez ki gerçekten?
“Ben olmak istemem, ben aşk için hayatımı mahvetmem, ben aşk için ailemi bırakmam” dese bile bir roman kahramanının bedelini hayatıyla ödediği aşkı “İstemem” diyecek kadın var mıdır?
Bence de yoktur.
***
Çok mutsuz kadın var.
Hayatını değiştirmeyi hayal eden ama değiştirmeye korkan…
Mutsuzluk neredeyse
özenle tasarlanmış koca
bir bencillik diye düşünüyorum bazen.
Mutlu olmak için hiç
bir şey yapmayan ve mutsuzluğuyla çevresindeki herkesi etkileyen bir bencillik.
***
Kadınlar, her defasında aynı yerde tıkanıyorlar…. Güvence arayışı ve aşk isteğinin çatıştığı noktada...
Doğanın kadına verdiği iki içgüdünün çarpışması...
Hayatın devamı için
kadınların doğurması, doğurduğu çocuğu koruması ve onu koruyabilmek için
içgüdüsel bir şekilde “güvence”araması gerekiyor.
O güvence arayışı, doğanın kadının içine yerleştirdiği bir içgüdü,hayatın devamı için gerekli bir korkaklık...
Ama belki de kadının hayatını mahveden bir zaaf.
***
Ama kadının içinde, aynı şekilde en iyi erkeği seçmek, en iyi erkeğe aşık olmak gibi bir başka içgüdü
daha var.
O da hayatın devamı için gerekli...
Kadın en iyiyi, en güçlüyü, en sağlamı seçecek insanlığın güçlü bir şekilde devam edebilmesi için.
Öyle birini bulduğunda ya da öyle olduğuna inandığı birini bulduğunda aşık olacak.
O erkek için her şeyi
göze alacak.
***
Arkadaşım sürekli babasından şikayet eden annesinin bile istese hayatını değiştirebileceğini, mutsuzluğun yalan
bir şey olduğunu anlatıp durdu o gün...
Bence haklıydı da...
Ben de çoğu mutsuzluğun kökeninin cesaret eksikliği olduğuna inananlardanım...
Hayatını değiştirecek cesaretin yoksa mutsuzluk kaçınılmaz gibi neredeyse...
***
Bütün kadınlar aşık olmak ve o aşk için mahvolmak isterler...
Ama çok az kadın bunu yapabilir...
Onun için romanlar kadar çok okunuyor, filmler bu kadar seyrediliyor...
Cesur olamayan kadınlar, olmak istedikleri kadının hayatını okurken ya da seyrederken onun gibi yaşayabiliyorlar.
Aslında çok istedikleri bir heyecanı ve macerayı
“güvenceli”koltuklarında yaşamayı tercih ediyorlar.
***
Kadını yaşayamadan
öldüren o “güvence” isteğinin zehri onları zehirliyor...
Ölü cesur kadınlarla dolu kadınların ruhları...
Belki de onun için bu kadar çok ağlıyoruz.
İçimizde taşıdığımız cesaretimiz ve o cesareti korkusuzca öldürdüğümüz için yas tutuyoruz.
Belki de romanlar aslında bize o hiç bitmeyen ikilemimizi ve o hiç bitmeyen yasımızı anlatıyor...
Kimbilir...