Muhalefeti yok edeceğim derken gazeteleri yok ettiler…
.
Vatan Haber
Fanusa konmuş bir kelebek gibi sessizliğe alışmaya çalışarak neredeyse bütün gazeteleri okudum dün sabah…
Ne zamandır üst üste bu kadar çok gazete okumamıştım…
Ne yazdıklarını hiç merak etmediğim kağıt yığınları gibiler benim için uzun zamandır…
Birbirimizi sevmekten vazgeçmiş ama ilişkiyi bitirmeye cesareti olmayan sevgililer gibiyiz…
Dün sabah onları özlediğimi fark ettim ve özenle hepsini teker teker okudum…
Ve karar verdim bu sevgililer gününde bizim bu ilişkiyi yeniden gözden geçirmemiz lazım.
Gerçekleri söylemiyorlar çünkü.
Söyleyenler de sanki fısıltıyla söylüyorlar.
Abartıyor muyum? Sanmıyorum…
Gazeteleri okuyorsunuz, notlar alıyorsunuz ve sonunda aldığınız notlara şöyle bir baktığınızda kendi sıkıcılığınızdan sıkılıyorsunuz…
Siyasetcilerin dışında halkın oluşturacağı bir toplumsal muhalefetin sesi olmasını beklediğiniz gazeteler, ses çıkarmaktan çok uzaktalar.
Gerçekçi, evrensel ölçülere bağlı, demokrasiyi savunan bir muhalefetin parçası değiller…
Bu kuruluk sadece siyasette de değil üstelik… Magazin ya da lezzetli bir insan öyküsü bile yok denecek kadar az artık…
Size hayatın, Türkiye’nin, dünyanın hiçbir gerçeğini sunamayan kağıt yığınları halindeler…
İnsan güneşli bir sabah vakti gazeteleri okumaya başlayınca kendini fokur fokur kaynayan pis bir bataklığa düşmüş, çamurlanmış gibi hissediyor.
Hamletin dediği gibi ‘Danimarka’da kokuşmuş bir şeyler vardı.’
Ve bu kokuşmuşluk artık saklanmıyor bu ülkede… Tuhaf bir kendinden vazgeçiş, karaya vurmuş deniz anası gibi pelteleşerek bütün ülkeye yayılıyor…
Bu ülkede korku ve yalan artık müstehcenlik düzeyine geldi…
Utanma ve edep duygumuzu
incitiyorlar… Gazetecilik gerçekten ölüyor…
Aslında benim gibi gazete okumayı seven biriyseniz bu acıyı siz de biliyorsunuz…
Şöyle teker teker gazete sayfalarında dolanmak uzun uzun kahve yudumlayarak sevdiğin bir yazıdan ötekine uzanmak…
Özlüyorsunuz değil mi siz de?
İnsan, hukuku, demokrasiyi savunan gür ve güçlü bir sesi duymayı özlüyor çünkü.
Demokrasiye sahip çıkan birkaç kalem de kurtarmaya yetmiyor gazeteleri. Galiba muhalefeti yok edeceğim derken gazeteleri yok ettiler.
Ben, gazeteciliğin “bitkisel hayata” girdiğini düşünüyorum. Komadan çıkabilir mi?
Toplumsal muhalefetin sesi olmadan, hukuku, demokrasiyi savunmadan çıkabileceklerini hiç sanmıyorum.
“Sevdiğimiz bir şeydi” gazeteler.
Gözümüzün önünde öldürüldüğünü görmek üzüyor insanı. Hatta sarsıyor…
Ne de olsa sevmekten vazgeçse bile insan her zaman terk etmeyi de istemiyor…
İçindeki o ümidi seviyor…