Medeniyet ve inanç...
.
Günlerdir ne hissettiğimi bile tam tarif edemeden sanki acılarla donmuş bir halde hayata bakıyorum...
Gördüğüm her şey ölüm...
Acı...Sessiz çığlıklar...
Kendimi yalnız ve çaresiz hissediyorum hayatın kıyısından başka kıyılara bakarken... Acının beni çaresizleştirmesinden hoşlanmıyorum ama ne yapabilirim onu da tam bulamıyorum...
***
Ve nedense hep aynı şey oluyor, ölümü her düşündüğümde hayatı da düşünür buluyorum kendimi...
Ve koltuğa gömülmüş düşünceler arasında savrulurken ısrarla gözüm bir kitaba takılıyor.
“Dünyanın ilk tapınağı” yazıyor kitabın üzerinde... Urfa’nın yakınlarında 12 bin yıl önce kurulmuş Göbeklitepe’yi anlatıyor kitap...
Sanki bana hayatı anlatacak, beni ölümlerin yakıcı alevinden kurtaracak sırra ulaşmış gibi dokunuyorum kitaba...
Nedense tam da aradığını bulmuş bir insan heyecanıyla kitabı çevirmeye başlıyorum.
***
Göbeklitepe, pek çok arkeoloğa göre son dönemlerin en önemli arkeolojik keşiflerinden biri… İnanç tarihinin en eski buluntusu.
Neolitik dönemin en önemli merkezi. Cilalı taş devri insanının bıraktığı izler…
***
Üzeri genellikle hayvan figürleriyle süslenmiş T biçimli, ki bu form insanı anlatıyormuş, anıtsal dikilitaşlardan oluşan bir yer Göbeklitepe.
Orada kazı yapan arkeologlar bu tapınağı yapan insanlar için “Evren nedir, biz neden buradayız sorusunu soran ilk kişilerdi” diyorlar.
Kadınlar erkekler beraber ibadet ediyor Göbeklitepede...
Toplumda hiyerarşik bir düzen var.
Ve avcı insanın ilk kez tarımı keşfettiği, buğdayı kullandığı dönem…
Sonra da yerleşik düzene geçiyor zaten insanlık, mevsimlerin döngüsüne göre yaşamaya başlıyor tarımı keşfettiği için.
***
80 bin dönümlük Göbeklitepe’nin şu ana kadar ancak yüzde10’u açılmış ve geride kalan kazı alanının tamamımın açılması için 80 yıl daha gerekliymiş diyorlar...
İnsanoğlunun avcı ve göçebe topluluklardan yerleşik düzene geçmesinde, insanlığın bu dönüşümünde Anadolu’nun rolü çok büyük, bu ortaya çıkıyor…
Yerleşik düzene geçmesiyle korkuyu, sığınma duygusunu keşfeden insan, inanç kavramını da bu dönemde buluyor işte…
Yerleşince korkuyor, korkunca inanıyor. Medeniyet ve inanç Anadolu topraklarında böylece doğuyor.
***
Medeniyet ve inanç…
Bugün artık ne medeniyetimiz ne de inancımız kaldı, inançsız bir barbarlar topluluğuna döndük.
Bizim bugün yitirdiğimiz değerler meğerse Anadolu’da doğmuş…
Ne çarpıcı bir paradoks değil mi…
İnsanlığın belki de en büyük macerası bu topraklarda başlamış.
***
Böyle baktığımda bazen “biz bu topraklara layık değiliz” diye düşünüyorum.
12 bin yol önce bu topraklarda insanlar o güne dek hiç görülmemiş bir “şeyi” inşa edebilmişler, yeni bir hayatın başlangıcı olmuşlar.
Peki, biz bugün yeni bir “şey” inşa edebiliyor muyuz, yeni değerler yaratabiliyor muyuz, yeni bir hayatın öncüsü olabiliyor muyuz?
Maalesef hayır. Biz sadece birbirimizi öldürüyor ve acı çektiriyoruz.
***
Kitabın içine, 12 bin yıl önceye kaçıyorum.
Bugünde övünebileceğim, ilgimi çekebilecek, beni mutlu edebilecek hiçbir şey yok çünkü…
Sadece acı ve ölüm var.