Mahzun Eylül, ‘masum’ suçlular!
.
Eylül geldi.
Değişen ışıklar, kokular, duygular, insanı derinden etkileyen gel gitler zamanıdır Eylül, karşı konulmaz ona...
İçi ıssızlaşır insanın birdenbire...
Rengi, kokusu, ışığı sadece sana ait olan bir adada tek başına bulursun kendini…
Kendinle hesaplaşırsın, hüzünlenirsin, yalnızlığınla mahzunlaşırsın, kendini kendinden bile koruyamaz hale gelirsin.
Öyle olmasa da öyle hissedersin...
Sanki ruhun ve bedenin şeffalaşır, yaprakların arasından süzülen incecik bir ışık huzmesi bile yarayabilir seni.
İyileşmek, güçlenmek, kalabalalıklaşmak için herkesin kendine ait bir yolu, yordamı, çaresi vardır.
Ona sığınırsın.
Benim sığınağım böyle zamanlarda, yazmak...
Derinlerde dolaşan duyguları yakalayıp yazmaya, onları böylece sağaltmaya çalışmak.
Ama bu, bizim gibi ülkelerde öyle kolay bir iş değil, sen bir ışık hüzmesiyle bile yaralanacak haldeyken, yaşadığın toplum alev alev tutuşmuşsa, başını kendinden kaldırıp etrafına bakmak zorunda kalırsın...
***
Heryerde bir yangın yaşanıyor sanki şu günlerde yine...
“Yargı bağımsızlığını” yok etmek için neredeyse ölesiye bir çaba var.
Siyaset, hukuk dünyasının içindeki mevzilerini güçlendirmek için büyük bir savaş veriyor, bağımsız hukukçuları sistem dışına atabilmek için elinden geleni yapıyor.
25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu yürüten polisler gözaltına alınıyor, polislere “hırsızları yakalamanın en kadar pahalı” olduğu gösteriliyor.
25 Aralık’ta haklarında gözaltı kararı çıkarılan 96 kişi için ise takipsizlik kararı veriliyor.
Tüm şüpheliler soruşturulmadan suçsuz ilan ediliyor...
İnsanın masumiyete de inancı kalmıyor.
İsimleri hırsızlıkla anılan şüpheliler herkesin gözü önünde adaletten kaçabiliyor...
Oysa ki kendimizi en masum hissettiğimiz aydır Eylül...
***
Bunu yapamıyor olmalılar diye aklınızdan geçiyor değil mi?
Tabii ki yapamıyor olmalılar!
Ama devlet devlet değil artık.
Cumhurbaşkanı Yargıtay’a, Yargıtay’ın yargıçlarına “haşhaşiler” diyor.
Cumhurbaşkanı kızdı diye başbakanıyla bakanları da Yargıtay’a küsüyor.
Yargı çok ciddi biçimde cumhurbaşkanını da hükümeti de hukuka uymaları, bağımsız yargıya dokunmamaları için uyarıyor.
Muhalefet cumhurbaşkanını tanımıyor, ne elini sıkıyor, ne davetlerine gidiyor...
Genelkurmay Başkanı, o eski “kırmızı çizgileri” yeniden gündeme sokuyor.
Polisler polisleri yakalıyor...
Cumhurbaşkanı rahatlıkla “daha da yakalayacaklar” diyor.
***
Böyle bir devirde, böyle bir memlekette karşılıyoruz bu Eylül’ü biz...
Bir yanımızda kendi yalnızlığımız, hüznümüz…
Bir yanımızda çöken, bütün değerlerini kaybeden bir toplum.
Yara bere içindeyiz.
***
Bu eylül kendimizle başbaşa kalamayacağız sanırım…
Yeniden güçlenmek, kalabalıklaşmak, neşelenmek için kendi içimizde çıkmak zorunda olduğumuz o mahzun yolculuğu ertelemeye mecbur olacağız.
Yaşadığımız memleket yanıyor çünkü…
Memlekete bakmaktan kendimize vakit kalmıyor ne yazık ki...