Kusurların tılsımı...
.
Bazen Tanrı, bir hayatı hayat yapmak için herşeyi verir de ama bir türlü o verdiklerinden bir hayat çıkartamayız biz...
Oysa sadece bize verdiğini olmamızı istiyordur Tanrı, yani en azından benim hayatı oyun olanı olarak düşünmemin sebebi bu.
Doğduğumuz anda neler olabileceğimiz, bir hayatı nasıl kuracağımız belli aslında, bakalım onu yapabilecek miyiz...
İşte hayat tam bu oyun gibi geliyor bana bazen.
***
“Sana verdiğimi ol” diyen bir Tanrı’nın kullarıyız biz...
Ve pek çoğumuz bu sınavı geçemiyoruz.
Bize sunulandan bir hayat çıkartmayı beceremiyoruz.
Ve bir yanımız bunu hep bildiği için çoğu zaman kendimizden bile sakladığımız koca bir ızdırapla yaşıyoruz.
Beceremediğimiz bir yana, kimse eksiğimizle bizi sevmez diye inanıyoruz...
Bu ızdırabımızı daha da harlıyor tabii...
***
Ama bir hayatı hayat yapamamanın, Tanrı’nın bana verdiğini olamamanın ızdırabını yaşamama rağmen “eksiklikle sevgi” ilişkisi konusuda biraz daha farklı düşünenlerdenim ben..
Ben kusursuzluktan çok kusurların çekici olduğuna inananlardanım.
“Ancak birbirimizi kusur ve eksiklerimizle gördüğümüzde birbirimizi gerçekten sevebiliriz” diye düşünüyorum.
***
Bir kadınla bir erkek en keskin biçimde birbirlerinin kusurlarını görseler sevemezler mi birbirlerini gerçekten?
“Beni ancak tüm gerçeğimle, eksiklerim,kusurlarımla gören bir erkek beni sevebilir” diye inanıyorum.
Kusurlarımı sevmeyen biri beni nasıl sevebilir ki?
***
Ama nasıl da, biri bizi tüm gerçeğimizle görse hiç sevmez zannediyoruz, değil mi?
Hatta zannetmiyoruz, hayatta en çok buna kuşku duymadan inanıyoruz.
‘Gerçeğimizi’ saklanacak en büyük parçamız diye biliyoruz.
Oysa benzer zayıflıkların, benzer kötülük planlarının, benzer çocuksu incinmelerin, benzer kıskançlıkların, benzer korkuların sahibiyiz hepimiz.
Sevmenin ve sevilmenin kaynağında kusurlarımızın yattığını niye bize kimse öğretmiyor, bilmiyorum.
Kusurların tılsımından niye hiç kimse bahsetmiyor?
***
Bir hayatı hayat yapamamak çok fena biliyorum ama bunu yapamayışımız belki de en çekici kusurumuz..
Eksiklerin yerini sahte erdemlerle doldurmak ve karşımızdakinin de bunlara inanıyormuş gibi yapması, insanların gerçekten birbirini sevmesini engelleyen en önemli barikatlardan biri bence.
Kusurları değil de sahte erdemleri seven insanları anlayamıyorum.
Gerçekten soruyorum, hiç mi çekici gelmiyor yara bere içinde, eksikleri olan gerçek insanlar?
***
Kusurlarını saklamaya çalışan bir erkek mi yoksa kusurlarını açıkça söyleyen bir erkek mi daha çekici?
Aynı soru kadınlar için de geçerli, kusurlarını saklayan kadın mı yoksa kusurlarını söyleyen kadın mı daha çekici?
Hepimiz doğru cevabı biliyoruz.
Ama kusurlarının değerini bilecek kadar akıllı, bunları söyleyecek kadar cesur olmak da, öyle birini bulmak da kolay değil.
Belki de onun için hep birlikte yalan söylemeyi, saklanmayı tercih ediyoruz.
Belki de onun için, Tanrı bir hayatı hayat yapmak için herşeyi verdiği halde biz ondan bir türtürlü bir hayat çıkartamıyoruz...