Kandırılıyoruz duygusu...
.
Yıllar önce dinlediğim
bir hikayeyi hatırlıyorum yaşadıklarımıza baktıkça.
Komünist olan ama Sovyetler Birliği’nde olanları pekde komünistçe bulmadığı için partisinden atılan Kapinsk’inin
bir röportajında anlattığı bir hikayeyi dinlemiştim bir gün eve gelen bir dostumuzdan.
Bir ülkede insanların hepsi iki kere ikinin altı olduğuna inanıyormuş.
Matematikçiler bu durumu araştırmışlar ve araştırma sonucunda iki kere ikinin dört olduğunu keşfetmişler.
Durumu hemen krala anlatmışlar.
“Biz yıllardır yanılmışız, iki kere iki dört ediyormuş.”
Kral da biraz düşünmüş ve sonra:
“Halk yıllardır iki kere ikinin altı olduğuna inandı. Şimdi bunu birden değiştiremeyiz, önce alıştıralım. Siz ikikere ikinin beş olduğunu açıklayın önce” demiş.
***
Nedense bu ülkede ne olsa, ne
dinlesem, ne görsem bu hikaye aklımdan bir geçiyor...
Bizim ülkemizde de sanki tam bu durum yaşanıyor.
Artık kimse kolay kolay “İki kere iki altı eder” diyemiyor ama hala iki kere ikiyi de dört ettiremiyoruz bir türlü.
“İki kere iki beş”te sıkışıp kaldık.
***
Eski ve saçma inançların ezberlenmiş konforu bozuldu, çoğunu unuttuk bile hatta ama hala kesin doğrulara da bir türlü ulaşamadık.
Kafamız hep karışık nedense...
Bir işin doğrusunu hep beraber bir türlü bilemiyoruz sanki... Düşünmüyor musunuz sizde bazen neden kafamız bu kadar karışık diye..
Neden bu kadar karmakarışık duygular içindeyiz çoğumuz?
Ne kendimizi tanıyoruz doğru dürüst, ne hayat hakkında
bir şeyler biliyoruz, ne de ülkede aslında ne oluyor anlıyoruz...
***
Bunun sebebi sanırım bilmemiz gereken en temelşeylerin bile bize söylenmiyor olması.
Bir durup düşünün, bugüne kadar devletin aldığı hangi kararların nedenlerini biliyoruz ya da hukukun verdiği hangi hükümlerin...
Size de olmuyor mu bu,
tuhaf şaşkın bir suratla uzak-lar baktığınız duyduklarınız ya da yaşadıklarınız karşında...
Sanırım şeffaf olmayan bir ortamda olduğumuzu hep biliyoruz aslında ve bu hep o aynı kuşkuyu yaratıyor içimizde...
Bir haksızlık var ve kandırılıyoruz kuşkusunu.
***
Oysa ki bazen de haksızlık
yok ve kandırılmıyoruz.
Ama öyle hatalar yapılıyor
ki artık kim haklı, kimhaksız birbirine karışmış durumda. Kafalarımızın içi allak bullak işte.
Bütün kavramlar birbirine
girdi. Bazen bir haksızı savunmak, bazen de bir haklıya karşı çıkmak zorunda kalabiliyoruz.
Bu durum bazılarımızı suskun, bazılarımızı yalancı, bazılarımızı öfkeli, bazılarımızı da
korkak yapıyor.
İnandığını bu kafa karışıklığı içinde bir başka şeye dönüşmeden anlatmak giderek zorlaşıyor.
Ne desen aslında düşündüğün şeyi diyememiş oluyorsun, öyle değil mi?
***
İki kere iki altı değil, bunu öğrendik.
“Şimdi galiba sıra iki kere iki beş de değil”i öğrenmekte…
Ama “iki kere iki altı”dan yola çıkıp “iki kere ikibeş”ten geçerken insan “iki kere iki dört”-
ten bile kuşkulanır hale geliyor işte.