Şampiy10
Magazin
Gündem

Kafes Planı’nın 2009 Mart tarihi taşıması her şeyi değiştirdi

AK Parti askerle uzlaşıp geçmişe sünger çekmişti ama...

ABONE OL
Vatan Haber

Bu hafta çok zorlandım. Kiminle röportaj yapacağıma karar vermek, karar verdiğimi bulmak, bulduğumu ikna etmek zor oldu. Bazen böyle oluyor... Gazeteciler, Tayyip Erdoğan’ın köşe yazarlarını kızdıran sözlerini protesto etmek için imza kampanyası yaptılar. Nedense gerektiği kadar etkin olmadı. Ya da ben öyle düşündüm. Bunu, bu işi başlatan Gülay Göktürk’e sormak için aradığımda, ilk söylediği “İmza kampanyası hakkında konuşmam” oldu. Bunu, bu haftanın tersliğine verip, pes etmedim. Gülay Hanım’la konuştum. Umarım bir ‘terslik’ yoktur.

* Geçen hafta bir yazı yazdınız ve köşe yazarlarına çağrıda bulundunuz. Başbakan’ın, köşe yazarlarını kontrol altına almak için gazete patronlarına seslendiği konuşmasını protesto eden bir imza kampanyası başlattınız, herkesi sanırım kendiniz aradınız... Ve hatta “Belirlenecek bir günde de yazı yazmayalım” dediniz.

Bu konuda hiç konuşmadım, konuşmak da istemiyorum çünkü o bir tepkiydi, imzalar toplandı, ortak bir bildiri yazıldı, gereken yere gönderildi. Bu işin sözcüsü olmak pozisyonundan utanırım, çekinirim; bu bir ortak bildiri çünkü. Ben başlattım ama ilk 30 kişiden sonra zaten artık hepimizin oldu. Hazırlanan metin zaten her şeyi anlatıyor.

* İstediğiniz ortaklık yaratıldı mı sizce? “Ben imza atmam” diyenler oldu. Bu oluşumu küçümseyenler oldu. Dürüst olmamakla suçlandı bazı isimler.

Kafam attı öyle bir şey yaptım. Büyütülecek bir şey değil. Geçti bile. Bir daha olursa yine yaparız. Ama takılınacak nokta bu değil. Önemli olan ortak bir tavır gösterebilmekti basında. Gösterildi de bence. Ve sivil dikta gibi maddi temeli olmayan, Ergenekon sürecini bulandırmak için söylenen boş lafların da gerçek olmadığını gösterdi bu ortak bildiri. Çünkü Erdoğan’ın basına karşı olan hatalı tutumunu protesto eden imzalara bakın, İslami basın dediğimiz kesimin güçlü kalemlerinin hepsi var, bu bir güvence değil midir sivil dikta olamayacağına? Bu bile yeterli bence. Çünkü sivil dikta diyenlerin, yıllar sonra bile gösterebileceği delil bir laftı Tayyip Bey’in söylediği. Kullanıma çok açık.

Erdoğan kızıyor, kızınca da gaf yapıyor bence hata yaptı

* Konuşmak istemiyorsunuz ama bunu kendi köşenizde yazdınız diye soruyorum, imzalar toplanmasaydı da bunu sorabilirdim. Köşe yazarları zaten yazılarını yazıyor, kızarlarsa da yazarlar, ortak bir bildiriye gerek var mıydı gerçekten?

Elbette herkes tek tek köşesinde yazabilirdi ama “Eğer köşe yazarları bir gün ortak bir tepki gösterecekse, bu o gündü” diye düşündüm. Basının tümünü ilgilendiriyor, açık seçik ve ortak payda olamazdı. Bütün farklılıklara rağmen bu ortak paydanın kamuoyu tarafından görülmesi lazım. Çünkü bu, kamuoyunun endişelerini giderecek bir şey. “İster iktidarı desteklesin, ister desteklemesin bu gazeteciler ortak bir ses çıkarabiliyor ve bana doğru haber getiriyorlar” diyebilir. “Bağımsız ve özgür olduklarına inanabilirim” dedirtebilecek bir önemi vardı bana kalırsa.

* Başbakan sonra “Aslında öyle demedim yanlış yorumlandı” dedi, ikna oldunuz mu?

Benim ikna olup olmamam önemli değil. Önemli olan Başbakan’ın bunu söyleyip söylememesiydi. Bu hataydı, yapmasa iyi olacaktı. Tayyip Erdoğan’ın söylediği netti. Kızıyor, kızınca da gaf yapıyor. Sonra, “Kızıp kontrolü kaybettiği zamanlar söylediği laflar aslında içinde sakladıkları mı ya da bu anti demokratik bir karakter mi?” korkusu yaratıyor insanlarda. Ama şunu söylemeliyim, siyasetçilerin aslında ne düşündüğü bizi ilgilendirmez, ne yaptığına bakmamız lazım. Kızdım ama beni ilgilendiren aslında neler yaptığı.

AK Parti’nin takıntıları var, bunlarla mücadele edeceğiz

* Siz AK Parti’yi destekleyen birisiniz değil mi?

AK Parti büyük bir dönüşümün liderliğini yapıyor bugün. Tarihi bir rol oynuyor. Kendisine “Özgürlükçüyüm” diyen, “Demokrasi istiyorum” diyen, “Devletin değişmesini” istiyorum diyenin mutlaka AK Parti’yi desteklemesi lazım. Bu destek onun yanlış yaptığında söylemenizi, beğenmediğiniz yanlarını eleştirmenizi engellemez. Oynadığı rol ana hatları ile 2002’den beri doğrudur. Yalpalanmalar doğaldır. Bu çizgi desteklenmelidir. AK Parti’nin takıntıları, ‘bunlarla mücadele edeceğiz.’ İçki takıntısı var mesela. Ama en önemlisi kamuoyunun kabul etmediği her şeyde geri adım atmıştır. Kamuoyundan çok etkilenen bir parti. Doğru eleştiri yapıldığı zaman geri adım atan bir parti. Eleştirilerin yararı oluyor.

* Nerelerde eleştiriyorsunuz AK Parti’yi?

Dokunulmazlık meselesini halletmemesi hayal kırıklığı yaratıyor bende... Alevi meselesini bu kadar sürümcemede bırakması, Ruhban Okulu meselesini uzatması, siyasi partiler seçim barajı meselesi hoşlanmadığım şeyler. Bu küçük şeylerle uğraşmak yerine büyük oynaması lazım. Küçük hesapların üstünde olması gerekir AK Parti’nin artık. Zaman zaman basın özgürlüğü konusunda absürt, saçma, neyi hedeflediği belli şeyler söylediğinde kızıyorum ben de.

Bu süreçten daha âlâ AB ile bütünleşme faaliyeti olabilir mi?

* Neden her şeyi doğru yapamıyor sizce? Niye anlattığınız gibi bir partiyse, bazen kendisi bile bunu unutuyor?

AK Parti gibi büyük kitle partileri hiçbir zaman kolay anlaşılır partiler olmaz zaten. Çünkü kendi tabanlarında çok farklı eğilimler vardır. Geldikleri damarın alışkanlıkları, geleneği vardır.

Bunlar zaman zaman ortaya çıkar. Bazen milli görüşçülerin, bazen içlerindeki milliyetçi kanadın sesi çıkar. Bu sapma değildir, dalgalanmadır. Doğaldır. AK Parti’nin esas yönü doğrudur, bizi şaşırtan küçük çıkışlara bir dalgalanma olarak bakabiliriz.

* Siz yazılarınızdan birinde, “Askeri vesaite karşı duruşu, yaptıkları yeter de artar AK Parti’yi desteklemem için” diye yazdınız. Artık ne yaparlarsa yapsınlar, siz AK Parti’yi tarihe yazdınız mı?

2002’deki yapılan reformlardan sonra da bunu söyleyebilirdik. O reformların durduğu söylenir ama ben durduğu kaanatinde değilim. Durdu denilen dönem AK Parti askeri vesaite karşı mücadele verdiği dönemler. Sonra Ergenekon dönemi başladı. Rejim değişiyor. Bu süreçten daha âlâ Avrupa Birliği’yle bütünleşme faaliyeti olabilir mi? Askeri vesait tarihe karıştı artık.

Gücünü çok yitirdi en azından. Gücünü aldığı darbe yapma tehditi artık işe yaramaz. Neye dayanarak gücünü koruyacat askeri vesait, hiçbir şeye. Artık AK Parti’nin kendi üslubuyla Türkiye’de askeri vesaitin gerileyişini yaşayacağız. Tersi artık çok zor.

Asker kendini padişah sanmış, o yüzden şu anda eleğe döndüler

* Darbe çabaları, bunu planlayan belgeler yayınlandıkça ne düşündünüz?

Şunu hissettim, çok çok uzun süreler o kadar fazla denetimsiz kalmışlar, o kadar fazla astığım astık kestiğim kestik yaşamışlar ki, fütursuzluğa o kadar çok alışmışlar ki günün birinde yaptıklarının hesabının sorulabileceği asla akıllarına gelmemiş.

Gerçek anlamda padişah gibi hissetmişler kendilerini. O yüzden şu anda eleğe dönmüş durumdalar, her şey sızıyor. Hiçbir şeyi koruyamıyorlar, çünkü bu ihtimal hiç düşünülmemiş.

* Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun dediği gibi, 1000 yıl sürecek iktidarlara hazır olduklarını gösteriyor bu, değil mi?

Kesinlikle evet. Bu laçkalık da getirmiş aynı zamanda. Bir de kendi içlerine çok kapalı bir toplum askeriye. Dünyaya, dünyanın gerçeklerine kapalı. Bir kast gibi yaşar Türkiye’den koparsanız, dünyayı ve Türkiye’yi anlama konusunda böyle çocuksu kalırsınız. Zeka nasıl gelişir, durduk yere değil, gözlem yaparak, anlayarak, görerek, oysa bizim ordumuz bütün toplumdan kopuk yaşıyor.

Orduevlerine gidiyor akşam yemeğe çıkarsa, tatile çıktığı zaman kendi kampına gidiyor, lojmanda oturuyor, kendi aralarında görüşüyorlar. Sonuç bu olur o zaman, ham zekanız varsa bile dumura uğrar. Bir emekli subay bana şunu söylemişti: “Askeri okula ilk başladım gün bize ‘Sizler kendinizi geleceğin cumhurbaşkanları olarak görmelisiniz’ dediler. Bir ay sonra ilk kez eve gittiğimde, mahallede arkadaşlarıma rastladığımda onları küçümsedim.

Bir ay yoktum ama kendimi arkadaşlarımdan üstün gördüm hemen.” Böyle bir eğitim sürecinden geçen bir gencin, bütün hayatını bir de kapalı devre yaşadığını düşünürseniz, kendisini başka insanlarla aynı katta görmesi mümkün mü? Harp okulları niye yatılı mesela? Bütün üniversite öğrencileri gibi kampüslerine gitmiyorlar, akşam eve gitmiyorlar, normal gençler gibi toplum içinde yaşamıyorlar. Talim yapmaları gerekiyorsa askeri eğitim için, buna zaman mutlaka vardır.

İçinde doğup büyüdüğümüz mahalleye ihanet ettiğimizi düşündüler, affetmediler

* ‘28 Şubat diğer darbelerden farklı’ diyorsunuz... Niye?

Şimdiye kadar olan darbelere bakın... 27 Mayıs, siyasi iktidarı ve onun küçük çevresini hedef almıştı, 12 Mart ve 12 Eylül solcuları ve Kürtleri hedef aldı, ama 28 Şubat toplumun yüzde 60’ını ilgilendirdi, halkın çoğunluğunu hedef alınca kendi sonunu hazırlamış oldu. Çok akılsızcaydı. Böyle bir savaş kazanılamazdı. Kaybetmeye mahkumdu zaten. Önceki hükümetler askerle anlaşarak siyaset yapma alanını koruyordu, fakat askerler AK Parti’nin belli bir alanda bile siyaset yapmasını istemedi, yok etmek istediler. Dolayısıyla AK Parti demokrasi önderi oldu, bir tek bu çare vardı çünkü. Asker yaptı bunu. Kürtler ve solcular bunu yapamadı.

Solun kendi içinde antidemokrasiyi barındırması sorunu vardı, kürtler azınlıktı. Demokrasi özgürlüğü din ve ibadet noktasında patlak verdi. Sürece böyle bakarsak, AK Parti’nin dini duyarlılıklara sahip bir parti olmasının avantaj olduğunu görürüz.

* Tanışıyor musunuz Tayyip Bey’le?

28 Şubat günlerinin en hararetli zamanında Abdullah Gül ve Tayyip Bey’le toplantılar yaptık, “Nereye gidiyor Türkiye?” diye konuştuk. Onlar bize kendilerini anlattı. Refah’tan AK Parti’ye geçiş sürecini, zihinlerini bizimle paylaştılar. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olduktan sonra görüşümedik ama bir hukukumuz var.

* Medyada size bir kızgınlık var...

İçinde doğup büyüdüğümüz mahalleye ihanet ettiğimizi düşünüyor aslında. Nasıl olur duygusu... 28 Şubat günlerinde bir avuç insan, oyunu bozduk. Laiklik ve şeriatçılar gibi kamplar vardı. Bir grup aydın yaşam biçimleri onlarınkine benzemediği halde, onlara haksızlık yapıldığına inandığı için karşı tarafa geçti. Geleneksel kamplaşmayı bozduk. Çok kızdılar. Laikçi kampında duran insanların vicdanını rahatsız ettik, daha da kızdılar. Sanki onların hatasını yüzüne vuruyoruz gibi oldu. Özgürlükçü insanlar bu tarafta olunca şablon bozuldu. Bize baktıkları zaman kendi hatalarını görür oldular ve buna delirdiler. Ve bunu affetmediler.

Sanırım bu dönemde hiç kimse Başbuğ’un yerinde olmak istemez

* Şemdinli’de korkan veya anlaşma yapan AK Parti ondan bu yana niye bir değişim, davranışlarında bir kararlılık gösterdi?

AK Parti iktidarı şunu ummuş olabilir, Şemdinli uzlaşmasının nezninde söylenmemiş belki de ama, “Bugüne kadar olan oldu bundan sonra yapmayın artık, biz de geçmişi kapatalım.” Böyle bir uzlaşma yapılmış olabilir. Ecevit, “Kontrgerilla vardır, açığa çıkmalıdır” dedikten sonra, “Geçmişe sünger çekelim, bundan sonra temiz sayfa olsun” demişti.

Kendi içinizde temizleyin, biz de size fazla dokunmayalım gibi bir uzlaşma olmuş olabilir ama asker sözünü tutmadı. Kafes Planı 2009 Mart’ına aitti. Hükümet burada şunu anladı, varlığına kastediyorlar. “Varlığımı korumak için Türkiye’de demokrasiyi korumalıyım” dedi ve vesait rejiminin üstüne gitmeye karar verdi. O planın 2009 Mart tarihini taşıması çok şeyi değiştirdi.

* İlker Başbuğ için ne düşünüyorsunuz.

Hiç kimse İlker Başbuğ’un yerinde olmak istemez sanırım. Çok zor durumda olduğunu düşünüyorum. Hiyerarşi içinde bir darbe olmamasının güvencesi, geçmişte de Hilmi Özkök olmuş. Çok iyi biliyorum, güveniyorum o anlamda Başbuğ’a ama şu dönemin nasıl geçeceği Başbuğ ve Erdoğan’a bağlı. Bu sürecin barış içinde geçmesini sağlayacak onların üslup hünerleri. Her ikisine de yardımcı olmamız gerekir. Zaman zaman itelemeliyiz, anlayış göstermeliyiz, el vermeliyiz. Bu dönüşümü gerçekleştirmek istediklerini gördüğümüz her noktada orduya el vermeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Olanı sevmek...
  2. “Akrep gibisin kardeşim”
  3. Yazarımız rahatsızlığı nedeniyle bugünkü yazısını yazamamıştır.
  4. Acılar usta, bizler çırağız...
  5. “Bırakın doğa size dadılık etsin”
  6. Bu kış hayat ağır geldi...
  7. Yalan söylüyoruz!
  8. Bu hayat, siz böylesiniz diye böyle!
  9. Biz herşeyin iyi olmasını istemiştik...
  10. Kim öldürüyor bizi?

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.