Hazdan korktuğumuz için benciliz...
.
“Yaşamadığım hayattan yoruldum” dedi arkadaşım sabah yürüyüşü yaparken.
Öyle içimde çınladı ki bu söz…
Neredeyse birebir aynı şeyi düşünüyordum.
Yaşamadığım hayattan yorgundum.
Yaşamadıkları yüzünden yorulmuş insanların ülkesiyiz biz.
Yol boyunca düşündüm.
Şilepler geçti, küçük kayıklar onların dalgalarında fırtınalara tutuldu, güneş sahilleri aydınlattı…
Ben düşünmeye devam ettim.
Duygularımız yok sayılmış, ezilmiş korkutulmuşuz hepimiz.
Burada, bu topraklarda duyguların açıkca yaşanması düzeni bozuyor çünkü…
Kalabalıklar düzeni seviyor, kalabalıklar duygulardan korkuyor, hareketten ürküyor.
Korkularıyla, duygularına bir mezar kazıp düzenlerini bu mezarların üstlerine kuruyorlar….
Düzeni korumak için kendi duygularını, kendi aşklarını, kendi şehvetlerini, kendi hayatlarını küçümsüyorlar.
Ve hiçbir duyguyu özgürce yaşayamıyorlar.
Bu bir insanı nasıl yormaz ki…
Duygular sönüyor, insanlar birbirine benziyor, şarkılar susuyor, sanat önemsizleşiyor gittikçe.
Hayat suskunlaşıyor biz yoruldukça.
Bizler, hepimiz, o sessizliğe doğduk işte.
Annelerimizin, anneannelerimizin, onların annelerinin sevdikleri erkekle dans etmedikleri, bir lokantada başbaşa yemek yemedikleri, başlarını sevdiklerinin boynunun altına sokup sohbet etmedikleri yerlerden geldik bu hayata…
Sonsuz bir sıkıntıdan, insanları öldüren bir çoraklıktan geldik.
Ölü hayatlarımızdan utanacağımıza, hayatın kendisini küçümsemeyi öğrendik önce…
Günahları,yasakları ezberledik…
Şehvetten, hazdan, aşktan korktuk..
Aşk yaşamadan aşk yorgunu olduk…
Coşkularımızdan utandık.
Ve hiç kendimize sormadık, ne olur bu düzeni bozarsak diye…
Çok mu ayıplar bizi?
Küçümserler mi ,beğenmezler mi?
Ne olur beğenmezlerse?
Onlardan korkarak mı yaşayacağız aşklarımızı?
Işığın, kahkahanın, aşkın düşmanı mı kesileceğiz?
Bizden daha cesur olanlara hep mi kızacağız imrenerek?
Yaşayanları, sevişenleri, mutlu olanları kıskanarak mı geçecek hayatımız?
Yalnız başımızayken istediklerimizi, başkalarının yanında lanetleyerek mi yaşacağız bu hayatı?
Yok mu başka bir seçenek gerçekten?
Hazzı ve mutluluğu bilmeyen kalabalıkların içinde bencillikten başka ne büyüyebilir ki?
Hazdan korktuğumuz için benciliz.
Hazzı bilmeyen acıyı, acıyı bilmeyen aşkı nasıl bilecek ki?
Korkaklar nasıl sevecek?
Sevmeden hayatı nasıl yaşayacak?
Kadınla erkeği bu kadar koparılmış, heyecanları ezilmiş, sevişmeleri ayıplanmış, acıları küçümsenmiş bir toplum aşık olmayı, doya doya yaşamayı, mücadele etmeyi nasıl öğrenecek?
Hayatı yaşamadan yorgunuz biz.
Yorgunların en zavallısıyız ...
Yok mu başka başka seçeneğimiz gerçekten?