Hafıza düşüncede midir yoksa duyguda mı?
.
Vatan Haber
Hayat, gerçeklerden kurtulamamanın hikayesi mi, merak ediyorum…
Ne zaman bir acıdan,bir anıdan,bir insandan, bazen kendimden kurtulmak istesem bütün hayatımı kaplayacak kadar büyüyor bu duygu…
Her şeyi ve her şeyi ele geçiyor.
Gerçekten merak ediyorum, insan kendi geçmişinden, anılarından, hafızasından, inançlarından, alışkanlıklarından nasıl kurtulur?
Ya da kurtulabilir mi gerçekten?
Geçenlerde büyük bir ihtimalle çogunuzun bildiği ama ne tuhaf ki benim anca farkettiğim bir film seyrettim…
Eternal Sunshine of the Spotless Mind.
En iyi özgün senaryo Oscar’ı kazanmış 2004 yapımı bir film.
İsmi bu olan bir filmi nasıl duymamışım bilmiyorum doğrusu.
Türkçeye ‘Sil Baştan’ diye çevrilmiş.
Jim Carrey ve Kate Winslet oynuyor.
Şunu anlatıyor film;
Clementine ve Joel kumsalda tanışır.
Birbirlerinden çok farklılardır ama birbirlerini çok hızlı severler.
Jim Carrey’nin oynadığı karakter, içine kapalı ve mantıklı; kadın ise, dışa dönük ve içgüdüleriyle hareketeden biridir.
Her ilişki gibi zamanla sorunlar başlar…Tahammülsüzlük artar. Ve ayrılırlar.
Clementine mutsuzdur.
Joel’i unutarak mutsuzluğunu bitirebileceğini düşünür.
İnsanların hafızalarını temizleyen bir doktora gider. Joel ile ilgili tüm anılarını sildirir.
Bunu öğrenen Joel de aynı şeyi yapmak ister ama tam yaparken gözyaşı ve kızgınlık dolu anılarının altında sevgilisine karşı duyduğu büyük bir aşk olduğunu ve onu kaybetmek istemediğini farkeder.
Ve vazgeçer ama artık geç kalmıştır.
Karşımızdakine zaten öyle bir insan olduğu için aşık olduğumuzu unutarak, ilişkileri bir iktidar çatışmasına dönüştürüp hayatlarımızı yok yere zehir ettiğimizi nasıl da güzel anlatıyor film.
Filmin sloganı ise şu:
‘Onu aklından attın peki ya kalbinden.’
Kadın erkek ilişkine dair seyrettiğim en iyi filmlerden biri.
Soruları seviyorsanız size yeni pek çok soru sorduran bir film.
Benim sorularımdan biri şu oldu işte, ‘hayat kurtulamamanın hikayesi mi?’
Hafıza düşüncede midir yoksa duyguda mı?
Hafızanı sildirmek isteyecek kadar acı çektiğin bir aşk, dayanamayacağın kadar büyük bir aşk mıdır yoksa vazgeçemeye razı olabileceğin kadar küçük bir aşk mı?
Anılarımı gözden geçirdim sonra.
Acı çektiğim için vazgeçmek istediklerim var mı diye düşündüm.
‘Filmdeki klinik burada olsa gider miydim’dedim içimden?
Yoksa yaşadıklarımı herşeye rağmen acısıyla beraber hatırlamak mı isterim?
Hepimiz aynı şeyi yaşarız aslında.
Aşk bittikten sonra canımız yanmaya devam ederse aşka lanet eder,unutmaya çalışır,acıyı öldürmek için aşkı da öldürmeye uğraşırız.
Unuttukça çoğalacağımızı zannederiz…
Çektiğimiz acı bitsin diye anılarımızı bile feda ederiz, unutarak eksilmeye razı oluruz.
Ben ‘unutuyorum’ diye ağlayan birine rastlamak isterdim.
Hepimizin yaptığını yapmayan birileri vardır değil mi?
Aşkını, aşk ve acısı olarak ikiye ayırmayan birileri…
Acısını da o adama ya da o kadına ait olduğu için seven birileri.
Mutlaka var…
Güzel olan her şeyin bir de gölgesi var hayatta işte.
Karanlık olan bir noktası…
Gölgeyi sildin mi güzelliği de silersin.
Issız ve anlamsız kalır o tablo sonra.
Ama sen bilirsin…
Ya acılarıyla aşk ya da gölgesiz ve anlamsız bir hayat…