Görüntü dindarlığı…
.
Bazen öyle mailler alıyorum ki aramızda saklanan yazarların sayısı aslında ne kadar çok diye aklımdan geçiyor. Ve gülümsüyorum iyi yazılmış bir mail alınca.
İşte onlardan biri, diyor ki;
“Hayatlarını Allah kelamıyla peygamber hadisi arasında yaşayan, yobazlıkları bile sahte olabilecek siyasetçilerimiz iktidar çarpması yaşıyor…
Kendilerinin alayülala bir mertebeye ulaştıklarını sanıyorlar. İktidar basamaklarını çıktıkça terbiyesizlikleri, yalanları, küstahlıkları artıyor.
Seviyesizlikleri her gün çiğ ışıklar altında biraz daha parlıyor.
İnsanca hayat isteyen herkese hakaret edip, mahalle kahvesi düzeyindeki konuşmalarla ‘laf oturtarak’ hepimizle bire bir polemiğe girmek istiyorlar.
Üstelik bütün bu çiğlikleri, seviyesizlikleri, sığlıkları din adına yapıyorlar onlar.
Dindar olan bizim gibi olur diyerek kendi çirkinliklerini, bütün düzeysizliklerini cehaletleriyle olduğu gibi dine yansıtıyorlar.
Eğer onların söylediklerine inanırsak iyi bir Müslüman olmak için bugün yalancı dediğimize yarın dürüst diyeceğiz… Bugün sırtını sıvazladığımızı yarın sırtından vuracağız…
Kuldan utanmayıp Allahtan korkmayacağız…
Dini böyle bir sahtekarlık haline getirmek için dinsiz olmak yetmez din düşmanı olmak gerekir.
Bana göre bizi din düşmanlığıyla suçluyorlar içlerinden ama en büyük din düşmanlığını bizi yönetenler yapıyor… ”
Bu maili okurken, başka dillerde var mı bilmiyorum ama bizim dilimizde “dinden imandan çıkmak” diye bir deyim var, o aklıma geldi…
Sanırım tarihimiz boyunca çok rastladığımız aç gözlü, kendi çıkarı için her habasete omuz veren din tacirlerine duyulan tepkiyle ortaya çıkmış bir söz bu.
Bana katılır mısınız bilmiyorum ama aslında sadece batılı şehirlinin değil Anadolu insanın da din anlayışını zora soktu bu iktidarın dönemi.
Din adına öyle işler yapılıyor ki din adına ne öğrendiysek hepsini yalanlıyor.
Şefkat, merhamet, adalet görülmüyor, düşmanlık, şiddet ve öfke var onun yerine.
Küfür var, aşağılama var.
Bırakın yaşamlarını farklı biçimlerde sürdürenler arasındaki çekişmeyi, en koyu dindarlar bile kendi aralarında inanılmaz bir kavga sürdürüyor.
Dinden bu kadar çok söz edilip de dini değerlerden bu kadar çok uzaklaşıldığı başka bir dönem var mı gerçekten?
Askeri vesayet döneminde dindarlar acı çekiyordu ama mazlum ve temizdiler.
İktidar, dindarlığı kirletti sanki.
Yolsuzluklar, cinayetler, acılar karşısında sağır ve kör oldular, ayetlerden, hadislerden bahsedip duruyorlar ama nedense söylediklerinin ne anlama geldiğini anlamıyormuş gibi davranıyorlar.
İktidarı ve gücü ele geçirince dindarlık unutuluyor mu?
Roma’da aslanlara yem edilen ilk Hıristiyanlarla, iktidara sahip olduktan sonra meydanlarda insanları yakan Hıristiyanlar arasındaki fark geliyor insanın aklına.
Dünyevi iktidara sahip olmakla dindar olmak arasındaki ilişki nasıl bir şey acaba?
Dindarlık, ele geçirilen dünyevi nimetler karşısında dirençli ve dik duramıyor mu, yoluna ahlakını, merhametini, adaletini unutmadan devam edemiyor mu?
Galiba dindarların iktidarında “görüntü dindarlığı” artıyor ama dinin özündeki değerler yitiriliyor.
Dindar iktidarların hatalarını ve günahlarını “dindarlığın” arkasına saklamak istemeleri, iktidara yönelen tepkinin dindarlığı da hedef almasına yol açıyor.
O zaman da toplum isyan edip “beni dinden imandan çıkarma” sözünü lugatına yerleştiriyor.
Dine de, gerçek dindara da, topluma da yazık oluyor.