Göbeklitepe ve Fatih Altaylı…
.
İki gün şehirden uzaklaştım, uzunca bir süre gündemden uzaklaşmışım kadar berraklaştı zihnim…
Urfa ve Antep’e gittim…
Göbeklitepe’yi ve Zeugma müzesini gördüm…
İnsanlık tarihinin 12 bin yıl önce yapılmış ilk tapınağını gezdim.
Urfa sokaklarına, Antep çarşısına hayran kaldım.
İçimde akan zaman değişti oralarda…
Üç boyutlu bir fotoğrafa bakar gibi oldum, resim aralandı ve bir başka görüntü çıktı ortaya…
Dünyanın ilk inanç merkezi Göbeklitepe’yi uzun uzun anlatacağım ilerki günlerde, Urfa’nın tepesinde 12 bin yıl önce kurulan bu tapınakta yapılan kazılarda ortaya çıkan bilgiler, bugüne kadar bilinen insanlık tarihini tümden sarsacak nitelikte…
Medeniyetin doğduğu, insanın ilk defa tarımı, mevsimsel döngüye göre yaşamayı keşfettiği neolitik dönem…
Gerçekten etkileyici…
12 bin yıl öncesinin insanı bıraktığı izlerde acaba ne anlattı?
Cilalı taş devri insanı…
İnsan, zamanı kavramakta zorlanıyor bazen.
İşte o ‘zamansızlığın’ içinden tüm olup bitene baktığımda kirliliğin patlamış borudan taşan sular gibi üstümüze geldiğini gördüm.
Bu ülkede bir gazetecinin, bir gazete yöneticisinin hele de adı Fatih Altaylı’ysa yaptıklarına şaşırmayı uzunca bir süre önce bıraktım ama toplumun önünde bu kadar ağır suç işleyip bunu ciddiye almamasına, gevşekliğine, pişkinliğine şaşırmadan edemedim.
Toplumu şiddetin, yalanın, riyanın, yolsuzluğun, iki yüzlülüğün, haksızlığın kendisi ürkütmüyor belki, artık fazla alıştık ama bunları önleyebilecek bir toplumsal örgütlenmenin olmaması, hukuk kuralları içinde çözümü bulabilecek kurumların işlememesi insanı ümitsizliğe sevk ediyor doğrusu…
Bir toplumun hem politikacısı, hem gazetecisi aynı çamurda dolaşıp beraber kirlendiklerinde insan gerçekten bir duralıyor…
Hayata 12 bin yıllık geçmişten bakan bu topraklarda, insanın bunca zaman içinde ulaştığı düzey bu mu gerçekten diye soruyor kendisine.
Siyasetçilerin ve gazetecilerin beraberce içine yuvarlandıkları bu tuhaf bataklık, sadece onların “ahlaki değerlerini” değil bu toplumun ahlaki değerlerini de sorgulamak gerektiğini düşündürüyor bana.
Net bir soru aslında anlatmak istediğimi daha rahat anlatacak.
Bu yaşadığımız basın skandalı Amerika’da yaşansaydı, kamu oyu araştırmalarıyla oynayan bir gazete yöneticisi ve muhaliflerinin sözlerinin kısılmasını isteyen bir siyasetçi koltuğunda kalabilir miydi?
Kalamazdı…
Nasıl kalamadığının örnekleri var yakın geçmişte.
Niye Amerika’da kalamıyor da Türkiye’de kalıyor peki?
Bu, sadece iki ülke arasındaki hukuk sisteminden, yasalardan, kurumlardan kaynaklanmıyor, bu iki toplumun ahlaki değerlerinden ve tepkilerinden de kaynaklanıyor bence.
Türkiye, ahlaksızlıklara gerektiği gibi tepki gösteren bir ülke değil.
Ahlaksızlığı çok fazla yadırgamıyor, ahlaksızlığa çok fazla isyan etmiyor.
İsimler değişecek, Fatih Altaylı gidecek onun yerine onun yaptığı işleri yapmaya razı başka bir Altaylı gelecek, Erdoğan gidecek onun yerine yolsuzluk yapan başka bir Erdoğan gelecek.
Toplum kendi ahlaki değerlerini oluşturana kadar bu devam edecek ama her skandalda, yaşanan her rezillikte bu toplum da ahlakın ve ortak değerlerin biraz daha fazla farkına varacak.
On iki bin yılda geldiğimiz yer burası.
Ne yazık ki…
Umarım gelecekte dürüstlüğü ve ahlakı keşfetmemiz daha kısa sürecek…