Gerçeği görmek zorundasın!
.
İnsanlık tarihinde çok önemli şeyler olurken doğa istifini bozmaz, kendi düzenini kendi bildiği gibi yaşamaya devam eder...
İnsanlar birbirlerini öldürerek savaşıp dururlar da buna güneş hiç aldırmaz... O aynı saatte doğup aynı saatte batar… Doğa da düzenini aynen sürdürür, rüzgar eser, ağustos böcekleri öter, yağmurlar yağar, kuşlar göç eder, gün geceye döner, gece sabahla birleşir.
Doğa insanlığın gidişatını değiştirecek olaylardan habersiz, kendi olağanlığını sürdürür.
İnsanlardan uzakta, doğanın içinde yaşayan biri, olanların en küçük bir işaretini bile görmez çevresinde.
Kendi mucizesini yaşar...
***
Bu aralar ben de öyle yaşamak istiyorum işte...
Türkiye’de olan hiçbir şeyi bilmek istemiyorum.
Tek gerçeğim doğa olsun istiyorum...
Geçen gece bir kaç arkadaş bir yemek masasının etrafında sabahın ilk ışıklarına kadar güldük, sohbet ettik, dertlendik, sevindik hatta umutlandık bile...
Bir ara herkesin bildiği Türkiye gündemiyleilgili bir şey söyledim, hepsi birden şaşkın şaşkın bana baktı...
“Bunu duymadınız mı gerçekten” dedim, duymamışlar...
O kadar şaşırdım ki “bunu nasıl duymadınız” dedim..
Bütün bağlarını kesmişler gazete, televizyon ve internet haberleriyle... Kendi dünyalarını yaşıyorlarmış.
***
“İnsanların anlattığı kadarını biliyorum” dedi bir tanesi, öteki “ben anlatmalarına bile izin vermiyorum” dedi...
“Peki duymadan olabiliyor mu ya da çok mu güzel oluyor” dedim çocukcu bir şaşkınlık ve insanları ilk defa görmüş bir canlı acemiliğiyle...
Onlar kendilerinden oldukça emin “evet,oluyor” dediler.
Eve dönerken uzun uzun düşündüm, bu mümkün olabilir mi diye...
Ve itiraf etmeliyim ki mümkün olmasını çok istedim.
Çünkü Türkiye insanı gerçektem kirleten, yalnızlaştıran, öfkelendiren bir gündeme sahip, gerçekten şaçmalıklara maruz kalıyoruz çoğu zaman haber diye...
***
Anladım ki, ülkeyke ilgini kesmek gerçekten huzur veriyor.
Ama kendime sordum sonra, “etrafımdaki gerçekleri görmemek o gerçekleri yok ediyor mu? Edebilir mi?”
Hayır, etmiyor. Edemez...
Sen gözlerini ve kulaklarını kapattıkça, görmediğin o gerçekler daha da büyüyerek, daha da ürkütücü bir hale gelerek sana yaklaşıyorlar hatta.
Görmemekte direndiğin gerçek, bir gün gelip seni kaçamayacağın bir köşede yakalayacak, o zaman onu görmek zorunda kalacaksın.
Üstelik o gerçeği değiştirme gücün belki de hiç olmayacak o zaman.
***
Görmek istemiyorum, bu doğru.
Duymak istemiyorum, bu da doğru...
Ama görmek ve o çirkin gerçeği değiştirmek için diğer insanlarla birlikte mücadele etmek de bir mecburiyet.
Gelecekte büyük acılar çekmek istemiyorsan, bugün o gerçeği görmenin huzrusuzluğuna tahammül edeceksin.
Başka çare yok.
Ancak bir süreliğine kaçabiliyorsun çünkü, ancak bir süreliğine gözlerini kapatmak seni gerçekten uzak tutuyor.
***
Karar verdim ki daha büyük acıları önlemek için bugünkü huzursuzluğı göze almak zorundayız.
Belki arada bir öyle bir yemek sofrasında bir süreliğine unutmanın lüksünü yaşayabiliriz.
Ama ertesi sabah görmeli ve hatırlamalıyız.
Yoksa öbür sabah kaçtığımız gerçek kapımızı büyük bir dehşetle çalacak.
Öyle değil mi?