Fazıl Say… Kırılgan bir saldırgan
.
Pazar günü Taraf gazetesinde Fazıl Say’ın uzunca yazısını gördüğümde nedense hiç şaşırmadım.
Yazısı şöyle bitiyordu:
‘Benim büyük bir egom var…Büyük bir ego olmadan da senfoniler bestelenmiyor, yılda 110 konser verilmiyor. Ego için bağışlayın… Ama herkes kendi olsa keşke.’
Fazıl Say, ‘arabesk dinleyen vatan hainidir’ dediğinde ona kızanlara, ‘iğrenç ve geri bulduğum bu müzik türü ile ilgili vatan haini gibi yanlış bir cümle ağzımdan çıkmış olabilir ve ben bu yanlışımı düzeltmiş olabilirim, siz peki neyi düzelttiniz, arabesk neyi düzeltti?’ diye de sormuş yazısında.
Fazıl Say ona kızanlara çok kızgın gözükse de aslında çok kırılmış bence.
Yazıyı okuduğunuzda bunu anlıyorsunuz…
Kırılgan bir saldırgan Fazıl Say.
Evet, tuhaf ama öyle işte.
Her halinden belli olan bir kırılganlığı var.
O büyük yetenek, dünya çapında o şöhret yetmiyor Fazıl Say’ın kırılganlığını geçirmeye.
Sanırım öfkesi de bu yüzden.
Aslında Hadi Uluengin’in Fazıl Say yazısını okuduğumda, Fazıl Say’ın ‘küçük’ bir kırgınlık yaşayacağını ve en hafif anlatımıyla yola geleceğini sezmiştim doğrusu.
Fazıl Say ‘arabesk dinleyen vatan hainidir’ dediğinde Hadi Uluengin yazdı ki:
‘Çizmeyi aşmak deyimi Fazıl Say için artık çok hafif kalıyor.
Çünkü “ulusalcı” piyanist küstahlık ve pervasızlıkta kuşandığı palaskayı bile aştı.
Kim ki “arabesk” dinleyen insanlara “vatan haini” diye iftira atmaya yelteniyor, değil klavyeye tuşe yapmak isterse ağzıyla kuş tutsun, ona haddini bildirmek farz olmuştur.
Dolayısıyla Fazıl Say, sen git!
EVET, çek ve git!
Madem kendi ülkenin insanlarını böylesine hakir görüyorsun ve madem yalnız kendi icra ettiğin tınıları“vatanperver” (!) addediyorsun, o hâlde piyanonu sırtına yüklen, partisyonlarını koltuğuna sıkıştır ve paşa gönlün hangi diyara meylediyorsa derhal oraya git!
ASLINA bakarsanız küstah piyanistin hezeyanlarından memnuniyet de duyabiliriz.
Çünkü Say muazzam kibirliliği ve dehşet cüretkârlığıyla pot üstüne pot kırıyor ve çam üstüne çam deviriyor ama aynı zamanda da farkına varmadan özgürlükçülüğe hizmet ediyor.
Her ağzını açışta ve her nefret kusuşta temsilcisi ve sözcüsü olduğu “ulusalcı” ideolojinin sefaletini geniş kitleler nezdinde daha belirgin, daha net ve daha sarih kılıyor.
Diğerlerinin düşünüp de söylemeye cesaret edemediği şeyleri züccaciye dükkânına girmiş fil patavatsızlığıyla ortaya atınca o “ulusalcılık”ın hem ne denli totaliter bir zihniyetle donanmış, hem de nasıl bir çirkef iftiracılıkla bütünleşmiş olduğu gerçeği tam göz çıkartıyor.
Evet Fazıl Say, en iyisi sen bu diyardan git! Vatanı “vatan hainleri”ne bırak!
Ne bileyim ben, Japonya’da Mozart, ABD’de Bernstein, Rusya’da Stravinski çal!
Ben sana Batı musikisini mükemmele yakın biçimde icra edemezsin demiyorum ki!
Ben sana aynı müziğin neşvünevasındaki Batı düşüncesini hazmedememişsin diyorum
Dolayısıyla Fazıl Say, “bis”ten önce piyano kapağının cilâsına yansıyan suretine bak!
Yukarıdaki hazımsızlıktan ötürüdür ki o suretin o satha ve bütün mecazi anlamlarıyla gerçek“arabesk”in ta kendisi olarak düşüyor!’’
Uluengin, Say’ın parçası olmakla övündüğü Batı kültürünü de, Batılı zihniyeti yakından tanıyan bir entellektüel.
Zaten o yüzden Fazıl Say en büyük kırgınlıklarından birini Uluengin kendisini beğenmediğinde yaşıyor…
Hatta neredeyse acı çekiyor.
Say’ın temel özelliği hep birilerini beğenmemesi.
Ve ben buna hep şaşıyorum.
Dünya üzerinde bu kadar başarılı bir müzisyen neden aklını birşeyleri beğenmemeye takıyor sürekli diye.
‘Arabesk dinleyen vatan hainidir’ dediğinde…
Bunu demesinden çok, dahi denen bir müzik adamının sözlüğünde ‘vatan haini’ sözlerinin olmasına şaşırdım ben doğrusu…
Aklına bile gelmemesi lazımdı.
Aslında dün yayınlanan yazısında pek çok şey ortaya çıkıyor…
Fazıl Say müzikten anlayanlar tarafından beğenilmemeye gerçekten tahammül edememiş…
Duygu dünyası karmakarışık olmuş.
Hatta bir çocuk gibi üzülmüş.
Fazıl Say sevilmek istiyor, “ne yaparsa yapsın” sevilmeyi hakettiğine inanıyor, hatta “vatan haini” türünden zırvalamalarında bile sevginin eksilmemesi gerektiğini düşünüyor.
Ve sürekli bu toplumun ona duyduğu sevgiyi test etmek istiyor, bunun için insanları kızdıracak lafları doludizgin söylüyor.
Say yetenekleriyle sevilmeyi hak eden biri ama ona çocukluğumda öğrendiğim o harika sözü hatırlatmak isterim:
“Tanrıyı ve insanları deneme.”
Üzülürsün…