Ecevit’in kasketi mi Haberal’ın verdiği onur mu?
.
Bazen bilgisayarın başına oturur ne yazsam diye düşünürsünüz...
Bazen de bilgisayarın başına oturur hangisini yazsam diye düşünürsünüz...
Bizim gibi ülkelerde, yani iki farklı gerçekliği olan, şifzofreni belirtileri görülen toplumlarda genellikle hangisini yazsam diye düşünürsünüz.
Konular gerçekten boldur.
Önemli olan, ‘yaratılmış’ gündemle mi yoksa daha saklı duran esas gündemle mi ilgilenmeyi tercih edeceğiniz.
Bu kafa karışıklığı, bu konu yığını, bu kandırmaca teker teker her birimizin üstüne başına da siniyor tabii.
Nasıl sinmesin ki...
Bakın bizi yönetmek isteyen parti liderlerine, dinleyin dediklerini, izleyin yaptıklarını, göreceksiniz...
Her birinin yanına gidip ‘seçimi kazanacaksın ama tek şart var, tutarsız ol, bir dediğin bir dediğine uymasın, bir yaptığın bir yaptığını tutmasın’ desek... Bu kadarını başaramazlardı bence...
Sahadaki futbolcular gibi tam en önemli maçta, golü atıp ayakta alkışlandıkları anda rakibi yumruklayıp kırmızı kart alıyorlar...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Zonguldak mitingini izledim dün.
Çünkü CHP şu sıralar tam da dediğim gibi bir ruh hali içinde.
Seçim beyannamesi alkışı hak eden önerilerle dolu ama çağ dışı bir zihniyetle Ergenekon sanığı Haberal’ı üstelik Ecevit’in memleketi Zonguldak’ta aday gösteriyor...
‘Haberal onurumuzdur, Ecevit’i elinden geldiğince tedavi etmiştir’ diyor... Kafasında da Ecevit kasketi...
Seçim beyannamesiyle değişmek isteğini ortaya koyan CHP, bu kabul edilemez ‘sözleri’ niye söylüyor peki?
Neden mi böyle düşünüyorum?
Bülent Ecevit’in Mehmet Haberal’ın hastanesinde yanlış tedavi edildiği ve bir gece yarısı Rahşan Ecevit’in onu hastaneden kaçırdığı bilinmiyor mu? Ve eve çıkan Ecevit’in hızla iyileştiği...
Biliniyor...
Adli Tıp, Ergenekon soruşturması kapsamında eski Başbakan Bülent Ecevit’in Başkent Üniversitesi Hastanesi’ndeki tedavi sürecine yönelik şüpheleri haklı çıkartan bir rapor hazırlamadı mı? Hazırladı...
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi tarafından hazırlanan ve 11 Şubat 2009 tarihinde mahkemeye ulaşan rapor 26 sayfa.
Rapor, Ecevit’in hastalığı sürecindeki ihmali ve yetersiz tedaviyi gözler önüne sermedi mi? Serdi...
1999-2002 arasında Ecevit’i tedavi eden doktorların tıbbi kayıt tutmadığı anlaşılmadı mı? Anlaşıldı...
Ecevit’in kaburga kırığı tedavisinin tam, parkinson tedavisinin eksik yapıldığı belirlenmedi mi? Belirlendi...
Ecevit’in, 11 gün boyunca kaldığı Başkent Üniversitesi’nde öldürülmek istendiği iddia edilmişti. Hatta ‘iş göremez’ raporu verilerek hükümet düşürülmek istenmişti.
Peki nasıl oluyor da Kılıçdaroğlu, Ecevit’in memleketi Zonguldak’ta sahneye çıkıp ‘Haberal onurumuzdur’ diyor Ecevit kasketiyle?
Şimdi biz beyannameye mi inanacağız mitingdeki duruma mı?
Hangisi gerçek CHP?
Yeni anayasa isteyen, askerliği kısaltmayı öneren, KCK davasını eleştiren, yolsuzluklara karşı çıkan CHP mi, Haberal’ı “onuru” olarak gören CHP mi?
İşin garibi...
Bu sorunun doğru cevabını bilen birisi olduğunu da sanmıyorum.
CHP’nin yöneticileri de dahil...
Duy da şaşırma...
- ÖYSM başkanı Ali Demir hâlâ istifa ‘mektubunu’ yazmadı...
- Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esigeme Kurumu Genel Müdürü İsmail Barış Adana’da sevgi evinde kalan kimsesiz çocuğun kızgın çatalla yakıldığını doğruladı...
- Ermeni ‘katliamı’nın yıldönümü olan günde şakalaştığı arkadaşının kurşunuyla ölen er Sevan Şahin Balıkçı’nın Ermeni olması...
- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’a söylemekten son anda vazgeçtiği ‘aaa’ diye başlayan kelime ‘ayağını denk al’mış.
- İstanbul Kurtuluş’a 2003’ten beri savaştan kaçan çoğunluğu Hristiyan mülteciler olan Iraklılar yerleşmiş. Küçük Bağdat deniyormuş oraya artık.
- Mahkeme izniyle tam 80 bin kişinin telefonu dinleniyormuş.
Sadece YAŞ kararıyla atılanlar mı mağdur? Ya darbe mağduru askerler
Rahmi Yıldırım’dan bir mail aldım.
1982 yılında ordudan re’sen emekli edilmiş bir asker. Emekli aylığı olmayan bir asker emeklisi.
Solcu olduğu için ordudan atılmış, işkence görmüş, hapis yatmış bir asker.
Ordudan haklarında hiçbir mahkeme kararı olmadan, salt görüş ve inançlarından dolayı, Üçlü Kararname, Yüksek Disiplin Kurulu ya da Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) kararıyla ordudan çıkartılarak mağdur edilmiş askerlerden kurulu, onların hakkını arayan ADAM Platformuna (Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri) başkanlık da etmiş bir mağdur.
12 Eylül döneminde ordudan uzaklaştırılan 397 subay, 176 astsubay, 447 askeri öğrenciden birisi.
12 Mart 1971 darbesinden sonra 450 dolayında asker, ikili kararnameyle, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 573 subay astsubay üçlü kararnameyle ve 447 askeri öğrenci göstermelik Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla, 900’ü 28 Şubat 1997 sürecinde olmak üzere toplam 1543 asker YAŞ kararıyla ordudan atılmış.
Rahmi Yıldırım Diyor ki “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, anayasa değişikliği için referandum kampanyasında en vurgulu propaganda söylemi olarak, darbelerle hesaplaşmaya, darbelerin açtığı yaraları sarmaya söz verdi. Erdoğan, darbelerin açtığı yaraları sarma bağlamında, mahkeme kararı olmadan inançlarından dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çıkartılan askerlerin haklarının iade edileceğini söyledi.
Mağdur askerler uzun süre oyalandıktan sonra söz konusu tasarı nihayet geçen mart ayında, sadece 28 Şubat sürecinde irtica suçlamasıyla YAŞ kararıyla ilişiği kesilen askerleri kapsayacak şekilde TBMM’ye sevk edildi. Kamuoyunun tepkisi üzerine ‘yargı denetimine kapalı idari işlem’ ifadesi tasarıya eklenerek, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin mağduru askerleri de kapsadığı savlandı.
Sonuçta tasarı, 6191 sayılı kanun olarak TBMM’den geçti ve 22 Mart 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Her şeye karşın, geçmiş hükümetlerin hiçbir yakınlık göstermedikleri darbezede askerlere ilk kez el uzatılması dolayısıyla, yasa mağdur askerler tarafından umut ve sevinçle karşılandı.
Ne ki tasarı TBMM’de yasalaşırken sergilenen ayrımcılık, şimdi yasa uygulanırken tekrarlanmaktadır. Açıklanan ilk sonuçlara göre sadece YAŞ mağdurlarının başvuruları kabul edilmekte, 12 Mart ve 12 Eylülzede askerlerin başvuruları reddedilmektedir. Milli Savunma Bakanı da, ‘Başvurularını reddederek kendilerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne başvurabilme imkânı sağlıyoruz’ demekte. Ret kararı verilerek Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde (AYİM) dava yolu açmak, mağdurlarla alay etmektir. Zira, askeri mahkemenin bu konuyla ilgili olumsuz tutumu bellidir, içtihat haline gelmiştir.”
Peki, şimdi Ak Parti 12 eylül rejimiyle hesaplaşma adına çıkardığı 6191 sayılı yasanın uygulanmasında bu çifte standardı niye benimsiyor ?
Rahmi Bey’in anlattığına göre Bakanlığın uygulamasından YAŞ kararıyla atılanların başvurularını kabul ediliyor ama 12 Darbesi mağdurlarınınki edilmiyor.
AK Parti, 12 Eylül’le hesaplaşma derken sadece YAŞ kararıyla atılanları mı kastediyordu gerçekten?
Niye açıkça bütün mağdurlara sahip çıkmayacağını, sadece “inançları” nedeniyle atılanları koruyup, “fikirleri” nedeniyle atılanları kapının dışında bırakacağını söylemedi?
Neden insanları kandırdı?
Doğruyu sadece doğruyu söyleyecek bir parti lideri yok mu bu ülkede...
Hep mi kandırırlar, hep mi hayal kırıklığına uğratırlar?
Niye hakka, hukuka, mağdurlara bir bütün olarak sahip çıkmazlar?
Kendi akılları, vicdanları, ruhları da bir bütünlüğe ulaşamadığı, parça parça kaldığı için mi?
Düşünmeden duramıyorum
Kahramanmaraş’taki dört kardeşin beraber intihar ettiği haberini duyduğum andan beri aklımdan çıkartamıyorum.
Sürekli olarak, bir polis araştırmacılığında hikâyenin içinde dolanıyorum.
Bu dört kardeşi, bu kadar planlı bir ölüme insanın
kanını donduracak bir soğukkanlılıkla götüren şey
sadece anne acısı olabilir mi?
Anne acısını küçümsediğim için değil, insan annesini kaybetmesinin yaratacağı acıyı hafife aldığım için değil ama babalarını hiç hesaba katmayan, annelerini seven dört kardeşin aynı anda intihar etmesinin nedenini merak ettiğim için... Düşünmeden duramıyorum.
Bu insanlar bunu niye yaptı? Bilmediğimiz ne var?