Değişmeyen tek şey duygular
.
Vatan Haber
Gençlik umursamazlığı…
Bu duyguyu bilir misiniz?
Bilirsiniz tabii…
Özlersiniz değil mi onu?
Ben özlerim.
Gençlik umursamazlığım, onun içinden taşan dikbaşlılığım, cesaretim.
Kadınlara da erkeklere de bu gençlik umursamazlığının çok yakıştığını düşünürüm ben… Sanki her insanda bu gençlik umursamazlığından olmalı…
O cesaretten, o dikbaşlılıktan…
Ama çoğumuzda o sevdiğimiz umursamazlık kalmıyor. Hayat, kadınları da erkekleri de korkutuyor.
Nedense, Nazım Hikmet’in ‘hiç olmazsa hıncımı böyle alırım dedim, yolda mağrur uzanan gölgesini çiğnedim’ dediği gibi, erkeklerin hıncını mağrur gölgemizi ezerek almak isteyecekleri kadar dikbaşlı olamıyor artık kadınlar…
Erkeklerde ise o bıçkın dikbaşlılık çabuk kayboluyor, daha “güçlü”, daha “zengin” olabilmek için boyun eğmeye razı oluyorlar.
Asilik kalmıyor ruhlarında.
Evden kaçtıktan sonra, hafif utangaç ve tedirgin halde geri dönmüş yaramaz çocuk gibi hava dışarda…
Güneşsiz ama aydınlık.
Kadınları, erkekleri, duyguları, hayatı, sizi beni düşünüyorum.
Hepimiz değişiyoruz…
Ama duygular hiç değişmiyor…
Eskiden de kadınlarla erkekler birbirlerini sevince ‘yalnız benim olsun, benimle eğlensin, başkasıyla gülmesin’ diyorlardı…
Şimdi de öyle…
Eskiden de insanlar sevdikleri kendisiyle yeterince ilgilenmediğinde yağan yağmurdan, açan güneşten nefret edip ağlıyorlardı…
Şimdi de öyle…
Binlerce yıl önce de kadınlarla erkekler birbirlerine hayatı zindan edebiliyorlardı…
Şimdi de ediyorlar… Eskiden de insanlar aşkı kıskançlıklarıyla kuşkularıyla lekeleyip bozuyorlardı…
Şimdi de öyle…
Değişimin değiştiremediği tek şey duygular sanırım bu hayatta…
Neden her şey değişiyor da duygular değişmiyor acaba?
Neden hep aynı kalıyor?
Duygular aynı ama onları ortaya koyuş biçimlerimiz farklılaşıyor giderek.
Gençliğin umursamazlığı içinde duygular çok daha sahici çıkıyor ortaya.
Belki daha çıplak.
Daha yırtıcı ama daha masum.
Yüzlerce yıl önce de öyleydi, şimdi de öyle oluyor. Gençler yaşlanıp bükülüyor ama gençlik hep genç kalıyor.
İnsanların o gençlik umursamazlığını yaşlılıklarında taşımaya güçleri yetmiyor ama Allah’tan gençliği, gençlerin o umursamazlığını ortadan kaldırmaya da güçleri yetmiyor.
Hangi filmde olduğunu unuttum ama gençlikle ilgili aklımdan hiç çıkmayan duyduğum en iyi yaşlı söylenmesiydi ‘gençlik gençlerin eline zayi oluyor’
Yaşlandıkça, duygularını evcilleştirmeye, boyun eğmeye, çıkar hesapları yapmaya “akıllılık” deniyor.
Gençlerin kanının “deli” olduğu da onun için söyleniyor herhalde.
Yaşlıların aklıyla gençlerin umursamaz sahiciliği bir araya gelmez mi, diye dertlenmeden edemiyorum…
Birkaç istisna dışında eskiden de gelmiyordu, şimdi de gelmiyor.
Belki de insanlar sanatı, özellikle de şiiri bunun için keşfettiler.
Aklı, umursamazlığı, sahiciliği, masumiyeti, “deliliği” bir arada var edebilmek için. Var edebiliyorlar da. Şiirde bunların hepsi var. Hep aynı soru dolaşıyor aklımda, kaçımızın hayatı bir şiire benziyor?
Kaçımız bir şiire benziyoruz?
Şiire benzemeyen bir hayat sanırım hiçbir şeye de benzemiyor.
Buruşuk bir kağıda yazılmış sıkıcı bir metin oluyor yalnızca.