Cumhuriyet’i kutlama tartışmaları ‘körleştirme’ operasyonu mu?
.
Vatan Haber
Üzerime yapışmış, içime sinmiş, bize ülke gerçeği olarak dayatılan tüm kir pastan uzaklaşabilmek, yenilenmek için bayramı da bahane ederek birkaç günlüğüne tüm gündemlerden uzaklaşmak istedim.
Aslına bakarsanız kendimden de kaçmak istediğim bir dönemdeyim...
“Bana yeni bir hayat lazım” dediğim bir zamandan geçiyorum.
Neredeyse kırk yıldır biriktirdiğim hayata savaş açmış durumdayım...
Kolay olmadığını da söylemeliyim.
Ama bütün zorluğuna rağmen ‘ben bu dövüşü kazanırım’ inancı insanı nasıl heyecanlandırıyor inanamazsınız.
İnsanın kendisiyle dövüşmesi, dövüşlerin en zoru sanırım...
İşte böyle bir haldeyken, Türkiye’de yaşamak ise hem eğlenceli hem karabasan gibi...
Bir hafta herşeyden kaçmak istediğim için ülkede olanları da, araya epeyce mesafe koyarak izledim.
Ve size şunu söylemeliyim ki uzaklastıkça neler olduğuna dair artan netlik, baş döndürüyor...
Ne kadar uzaktan bakarsanız kafanız o kadar iyi çalışıyor sanki...
Ülkeye de kendinize de...
İnsanın kendisine kör olması da bu yüzden sanırım...
Doğru algılamak için belki de arada bir biraz uzaktan bakmak gerekiyor.
Pazartesi ‘hayata’ döndüm ve gündem beni gündüz Ankara’da 29 Ekim’i kutlamak isteyenlere yapılan zulümle, gece İstanbulda yapılan köprü showla karşıladı.
Bu tuhaf, gerçekten deli saçması karmaşanın aslında hepimizi körleştirme operasyonu olduğunu düşünüyorum doğrusu.
‘AK Parti deli mi kendisine karşı bu düşmanlığı niye yaratıyor’ diye düşünüyoruz ya, en azından ben öyle düşünüyorum, galiba sebebini buldum.
Lale Kemal’in 27 ekim tarihli Taraftaki yazısı...
Diyor ki Kemal, ‘Türkiye’nin güvenlik, savunma ve istihbarat harcamaları, bilinen rakamlara göre geçen yıla oranla yüzde 57 artış göstermiş. İlk aklımıza gelen nedenler; PKK ile çatışmaların yoğunlaşması ve Suriye ile yaşanmakta olan kriz. Ama aklımıza getirip pek de tartışmadığımız ve ciddi maliyeti olan bir alan da keyfî silah alımları.
Keyfi diyorum, zira silah alımları, diğer alanlardaki askerî harcamalarda olduğu gibi parlamento süzgecinden geçmediği için gerekli olup olmadığına bakılmaksızın satın alınmaya devam ediliyor.
Bu silah alımları arasında, uzun yıllardır sürüncemede kaldıktan sonra yakında ihalesinin sonuçlanması beklenen yaklaşık 4 milyar dolar tutarındaki, kısa adı T-Loramids olan hava ve füze savunma sistemi bulunuyor.
Amerikan yönetimi ve dolayısıyla Amerikan silah sanayinin de büyük önem verdiği Türkiye’nin füze projesi, Avrupa’nın son yıllardaki en pahalı ihalelerinden birini oluşturuyor.
Proje, 120 kilometre mesafede balistik füzeleri tesbit edip imha edecek 12 adet sistemin tedarikini öngörüyor.
...
Peki, NATO üyesi Türkiye’nin ittifak şemsiyesi altında balistik füzelere karşı korunma imkanı varken fazladan para verip bu füze sistemlerini satın almasına gerek var mı?
Üstelik de, Amerikan yapımı ve NATO bünyesindeki balistik füzelere karşı Türkiye’yi korumakta olan radar sistemi Malatya Kürecik’te konuşlanmış iken.
Türkiye’nin, ulusal füze projesinin yaklaşık maliyeti olan 4 milyar doları, ortalama 1.80 liralık kurdan çarptığımızda eder 7.2 milyar lira. Maliye Bakanlığı’nın yeni açıkladığı verilere göre, 2013 yılında Sağlık Bakanlığı bütçesi 2.6 milyar lira. Bunun Türkçe meali şu ki, Sağlık Bakanlığı’nın toplam yıllık bütçesinin neredeyse üç katına yakın bir para füze projesi için harcanacak. Füze için ayrılan 7.2 milyar lira, ayrıca Adalet Bakanlığı için öngörülen 7.7 milyar doların biraz altında, Jandarma Genel Komutanlığı için öngörülen 6.3 milyar liranın ise biraz üstünde.
Türkiye, NATO şemsiyesi altında olası bir balistik füze tehdidine karşı korunmasına rağmen, aynı amaca hizmet edecek füze sistemlerini ayrıca almayı planlıyor ve bu projenin maliyeti, sağlık ve adalet dağıtmak için elzem olan iki bakanlık bütçesinin ya çok üstünde ya da biraz altında. Ortada, alışkanlık haline getirilmiş çok aleni yapılan fakat kabul edilemez nitelikte bir silah alımı politikası var ama sorgulayan yok.
Türkiye’de silah alımlarına kimler karar veriyor, parlamento, siyasi irade denetimi var mı bu alımlarda?, Türkiye’de silah üretilmesi seçeneği varken, hangi komisyoncular aracılığıyla hep hazır silah alınmıştır?’
Gerçekten merak etmiyor musunuz, Türkiye bu kadar silahı niye alıyor diye...
Üstelik de Kemal’in dediği gibi ‘NATO’nun koruma şemsiyesi” altında iken.
Bütün sahneyi kaplayan bir gürültü patırdı var ama sahnenin arkasında milyarlarca dolarlar, gerekli olup olmadığı bilinmeyen silahlara harcanıyor.
Biz gürültüye bakarken hepimizden habersiz bir işler yürüyüp gidiyor.
Uzaktan bakınca, sadece sahnenin önü degil arkası da gözüküyor.
Bazen biraz uzaktan bakmalı.
Sahnenin arkasında başka gerçekler de yaşanıyor çünkü.
Bu arada unutmadan belki size de yeni bir hayat lazımdır...