Ceset gibi sessiz duran bu toplum, bulunan kemikler karşısında dirilse keşke...
.
Vatan Haber
Bir insan için çöküntü ne zaman başlar bilir misiniz?
Toplumun ahlak kurallarına, geleneklerine, göreneklerine, değerlerine uymadığı zaman değil...
Bir insan, kendi koyduğu ve savunduğu değerlere aykırı davranmaya başladığı zaman çöküntüye girmiş demektir.
Kumarın kötülüğünü anlatan biri kumara bulaştığında, içkinin haram olduğuna inanan biri içmeye başladığında, ihanetin en büyük günah olduğunu söyleyen biri ihanet ettiğinde kişilik çöküntüsü de başlar.
İnsanı içki, kumar, zina, merhametsizlik, yalan, ihanet çökertmez, o insanları çökerten kendi ölçülerine, değerlerine, inançlarına ihanet etmeleridir.
Aynı şey devletler için de geçerlidir...
Bir devlet, kendi hukukuna, yasasına aldırmamaya başladığında çöküntü başlar.
Diyarbakır’da yapılan kazılarda 23 insana ait kemikler bulundu...
23 kafatası...
Kemiklerin bulunduğu Saraykapı sıradan bir yer değil üstelik.
Orası JİTEM’in ana karargahı olarak bilinen bölge...
Orası insanların infaz edildiği yer...
O bölgede yaşayan bütün insanlar orada katliamlar yapıldığını biliyor.
Bir tek bilmeyen devlet ve biziz galiba.
Çünkü ne politikacılar ne de biz hiçbir harekette bulunmadık hâlâ...
O 23 kişi kim merak bile etmiyoruz...
Hatta haberleri önem sırasına göre dizsek, bu haber, bizim için en altlarda gelir.
Soruşturma başlamıyor...
Bir ülkeyi baştan aşağı ayağa kaldıracak bu haber, küçücük bir hareket bile yaratmıyor bizim ülkemizde...
Bu sessizlik, yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayan o bağrış çağrışlarımıza, ‘bu haksızlık, gelişmiş ülkelerde bu olamaz’ diyen haykırışlarımıza bakınca hepimizin ve devletin çöktüğü yerdir işte.
Hayatın içinde dolaşan biri, ardında hiçbir iz bırakmadan, sanki üstüne bastığı toprak tarafından emilmişçesine kayboluveriyor birden, artık bir daha onun ne yüzünü görüyor, ne sesini duyuyor sevdikleri, bir zaman sonra ceset bile denemeyecek kalıntıları çıkıyor bir yerlerden, hatta çoğu zaman onlar bile çıkmıyor...
Ve biz, hayattan kaybolan bu insanlarla hiç ilgilenmiyoruz...
Maç sevinçlerine, şike çekişmelerine dalıyor, parti içi dövüşleri takip ediyor, Başbakan’ın nutuklarını dinliyor, özgürlük kavgalarına giriyor, gazeteci mırıldanmalarına takılıyor, kendi uydurduğumuz pek çok köksüz ve anlamsız acıya üzülüyoruz...
Bizim aldırmadığımız o kemikler ortaya çıktıkça bizim insanlığımızdan, varlığımızdan, değerimizden, onurumuzdan da bir şeyler kaybolduğunu hissetmiyoruz bile...
Zamanında ölümlere, kayıplara, cinayetlere ses çıkarmamamızın bize sessiz bir cellat yamaklığı rolü yüklediğini bilmezden gelip, o cellatlığa şimdi bir de bulunan 23 kafatasına olan aldırmazlığımızı ekliyoruz ve yanımızdakine dönüp aslında ne kadar akıllı, duyarlı, onurlu biri olduğumuzu anlatıyoruz.
Bu bizim çöktüğümüz an değil de nedir sizce?
Madem o kadar inaçlı, madem o kadar onurlu, madem o kadar haksızlıklara duyarlı, madem o kadar ‘o kadarız’ nasıl bu kadar sessiz kalabiliyoruz Diyarbakır’da çıkan 23 kafatasına karşı?..
Bu, her şeyden önce kendi olduğumuzu iddia ettiğimiz kişiye ihanet değil mi?
Cinayetler karşısında bir ceset gibi sessiz duran bu toplum, bulunan kemikler karşısında dirilse keşke...
Henüz onurunu, insanlığını, vicdanını bu cinayetlere kurban vermemiş, bu ölü toplumda hâlâ insan olarak yaşamaya çalışan birilerini bulabilmek için çığlık çığlığa bağırmak gerekiyor belki de...
İnsanlar neredesiniz?
Öldünüz mü hepiniz?