Celal Bayar'la son röportaj
Celal Bayar: 27 Mayıs harekatı İsmet Paşa"nın şahsi ihtirasıdır
Tarih Profesörü Mehmet Saray, 24 yıl sonra Celal Bayar ile yaptığı ve hiçbir yerde yayınlanmayan röportajını Sanem Altan"a verdi.
Yeditepe Üniversitesi Yakın Dönem Tarih Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Saray: Bayar’la Son Mülakat kitabım 6 ay içinde kitapçılarda olacak. Röportaj yapıldıktan 24 sene sonra basılıyor. Bunun tabii ki çeşitli nedenleri var. Size anlatacağım. İlk kez sizin aracılığınızla Vatan Gazetesi’nde çıkıyor bu. Çok heyecanlı ve mutluyum. 1981 yılında Atatürk’ün 100. doğum yılı dolayısıyla “Atatürk’ün Sovyet Politikası” kitabını hazırlamıştım ve bunu meslektaşım Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali’ye takdim etmiştim. O da okuduktan sonra, “Büyükbabam bundan çok hoşlanır” diyerek kitabı rahmetli Bayar’a vermiş. 98 yaşında o sıralar. Bir gecede okumuş ve beni çağırarak “Oğlum Atatürk’ün Sovyetlere karşı takip ettiği siyaseti çok iyi tespit etmişsin, lütfen bu sahada çalışmaya devam edin” demişti. Bu şekilde başlayan dostluk 3.5 yılı aşkın bir süre devam etti. 4 ana konuda mülakatlar yaptım. Milli Mücadele yılları ve İsmet Paşa ile ilgili olan bölümler için “Oğlum bu bölümleri ileride neşredersin. Bundan hoşlanmayan kimseler çıkacaktır” demişti. O yüzden beklettim. Genç bir doçenttim o yıllarda. 8 kaset doldurmuştuk. Celal Bayar’ın vefatından sonra o kasetlere uzun bir süre ulaşamadım zaten.
Emine Hanım 2004 yılında onları bulmuş ve bana getirdi. Ve o günden itibaren bu kitabı hazırlamaya başladım. Son mülakat dememin bir sebebi de bir akademisyen olarak onunla mülakat yapan son kişi olmamdır. Atatürk ile ilgili konuşmaya başladığında o koca çınarın gözleri parlardı. İnanılmaz bir hafızası vardı, meslektaşlarım inanmazdı. Onları davet ettim bir keresinde inanamadılar.
Atatürk için “O benim muallimim her şeyi ondan öğrendim” derdi. Menderes iktidarı zamanında büyük ölçüde iyi işler yaptı ama başkanımız da çıkışlarıyla onu andırıyor bazen, halktan geldiği için bazen yanlış işler yapıyor. Menderes’i de laiklik konusunda çok törpülemiştir Sayın Bayar. Her şeyden konuştuk. Her konuştuğumuzu yazmadım tabii. Mili Mücadele yılları ilk defa yayına girecek son derece orijinal. “Benim küçük profesörüm derdi” bana. Ahmet Bey ve Nilüfer Hanım’la da çok iyidir aram, Celal Bayar üniversite rektörü olmamı istemişlerdi. Kısmet olmadı.
RÖPORTAJDAN ÇARPICI BÖLÜMLER...
* Aradan 35 sene geçti, 27 Mayıs’a dönüp baktığınızda bu hareket neydi?
27 Mayıs Hareketi, bence Halk Partisi’nin, İsmet Paşa ve etrafındaki mutaassıp ve müfrit (aşırı) beş on kişinin hareketinden başlamış bir fiildir. Onların da maksatları fikir muhalefetinden çok şahsi ihtiras tasarısıdır. Buna da kaniyim. Bunun ifade edilmesi lazım, İsmet Paşa son zamanlarda adeta çılgın bir hale gelmişti. 27 Mayıs’ı desteklemekle doğru yapmadı. Atatürk onların anti-demokratik tutumlarından şikayet etmişti. Bayar, “En çok mükedder (üzüldüğüm) olduğum mesele şudur, en yakınlarım beni anlamamıştır, ne olduğumu, ne yapmak istediğimi” dedi. Ona bunu söyleten İsmet Paşa ve Recep Peker’in tavırları idi. Üçlü idare sistemi Atatürk’ü üzmüştür. Atatürk’ten özür dilemesini, helalleşmesini isterdim. Uğraştım olmadı. 27 Mayıs yalnız hukuku çiğnemekle kalmadı milli birliğimizin bozulmasına, halkın kutuplara ayrılmasına ve DP mensubu pek çok kişinin ızdırap çekmesine sebep oldu. Atatürk, Türk Ordusu’nun politikaya müdahalesini özellikle darbe yapmasını hiçbir zaman istememiştir. Bunu İttihat Terakki döneminden beri bilirim. Buna rağmen ordunun içinden bir kısım darbeci subayın 27 Mayıs’ı yapmaları beni çok üzmüştür. Bu olay esnasında benim şahsıma, aileme, arkadaşlarıma çok kötü davranılmıştır. İncinmişimdir. Demokrasi istiyorsak halkın reyi ile seçilen hükümetlere itibar etmemiz lazım. En kötü sivil idare, en iyi darbe idaresinden ehvendir.
* Atatürk’ün çok partili demokratik sisteme zamanında girilmediği için ifade ettiği üzüntü sizlere Demokrat Parti’yi mi kurdurdu?
Mutlaka Atatürk’ün sözleri tesir etti. Ayrıca çok partili demokrasi hayatına geçmezsek sağlıklı bir kalkınmanın olmayacağına inanmıştım. Bir de Halk Partisi içinde bulanan bir grubun içinde bana karşı takındığı tavırlar rol oynadı. Atatürk’ün vefatından sonra ben Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve diğer komutanlarla istişare ettim. Bakanlar Kurulu’nda da konuştuk. İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanı olmasına karar verildi. Ben bu konuda müstenkif (çekimser) kaldım. İsmet Paşa Reisicumhur olduktan sonra bana “Başvekaleti bırakmayınız birlikte çalışalım” dedi. Kabul ettim. Ama çok geçmeden bazı müfrit Halk Partisi ileri gelenleri aleyhimde tavır almaya başladı. İsmet Paşa’nın da bu grubun tesiri altında kaldığını görünce istifa ettim. Demokrat Parti’yi kurduk. Ben aslında ayrılmak niyetinde değildim. İyi yönetilmiyor diye bazı arkadaşlarım istifa etti. İstifaya kızan Halk Partililer de onları kovdu. Bu doğru değil dediğim için de beni de kovdular. Hem de mebusluğumu düşürdüler. İsmet Paşa korkuyordu çünkü Milli Şeflik rejiminden demokrasiye doğru gidiliyordu. Toplandılar benim istifamı kabul ettiler. Ben de arkadaşlarımla “Dörtlü Takrir”i vererek DP’yi kurduk.
* İsmet Paşa’nın tepkisi ne oldu?
Bize düşman oldu. DP kuruluşunu kendi şahsına karşı yapılmış bir hareket olarak görüyordu. O vakit kendini Milli Şef olarak ilan etmişti. Bizim partiyi Milli Şefliği’ne karşı çıkma gibi gördü. Bu arada harbe girme girmeme tartışılıyordu. Ben ülkenin savaşa girmesini istemiyordum. Ayrıca İsmet Paşa ve Halk Partisi bizim bütün vatan sathında teşkilatlanmamızı istemiyordu. Bana demişti ki “Şark vilayetlerinde teşkilat yapmayalım. Bu bölge insanları sorun çıkartıcı tipler.” Şaşırıp kalmıştım. “Paşam o insanlara sahip çıkmazsak bölgeyi nasıl kalkındırız” dedim. Bize engel çıkardılar. 63 ilin 49’unda seçime girdik biz ama. Halkın bize büyük teveccühü vardı. Seçimi kazanacağımızı biliyordum. Ama sonuçlar açıklanınca parti teşkilatı büyük infial gösterdi. 66 milletvekili çıkarmıştık. Seçimde hile yapılmıştı. Aldığımız oyların çoğunu yok etmişlerdi. Ama bu aksaklığa rağmen çok partili sistem başlamıştı.
* İsmet Paşa iktidarı size nasıl teslim etti?
Teslim etmeye mecbur kaldı. İktidara gelince beni Çankaya’ya davet etti, “Sen kur bunu bence münasibi budur” dedi. İsmet Paşa iktidarı kaybetmesine rağmen hâlâ olayları yönlendirmek istiyordu. Şaşırdım doğrusu. Bir gün Meclis’te bağırmıştı. Hükümete karşı çok sıkı tenkitler yapardı. Bizi devireceğine çok güveniyordu. Meclis’te haykırmıştı, “Sizi ben bile kurtaramam.” Meclis’te yaptığı bu konuşmalarla 27 Mayıs için gerekli zemini hazırladıklarını düşünüyoruz. Bu müfrit grup ve onların destekçisi bazı basın mensupları 27 Mayıs öncesi bizlere çok haksız hücumlarda bulundular. Bu kampanyalar 27 Mayıs’ı yapmak isteyenlere çok cesaret verdi. İsmet Paşa öncesinde de sonrasında da 27 Mayıs’ı desteklemiştir. Darbecilerle devamlı fikir birliği içerisinde olmuştur. İhtilalci subaylardan Suphi Karaman yazdığı hatıralarında “27 Mayıs ortamının oluşmasında İnönü’nün büyük katkısı vardır” demiştir. Ama şunu da belirtmek isterim ki hatasını bilahare anlamış, demokratların affı hususunda gayret göstermiştir. Tarihi bir vebal altında kalmaktan korkmuştur.
Emine Gürsoy - Celal Bayar’ın torunu: Şener Eruygur, Hurşit Tolon Çetin Doğan 27 Mayıs darbesinde iyi eğitim aldı
Büyükbabam az konuşan biriydi. Atatürk’ü çok takdir eder, çok beğenirdi. Şöyle düşünüyorum, Atatürk’ün sürekli arkasında olup onu destekleyen, toparlayan biriydi ve Atatürk’ü hep kollamıştır. sevmeyenlerine karşı. 27 Mayıs darbesi yapıldığında ben 10 yaşındaydım. Çankaya Köşkü’ndeydik, tank uğultusuyla uyandım. Normal olmayan bir durum olduğunu tabii anladım ama
-belki çocuk olduğum için- korkmadım. Büyükbabamı almaya gelmişlerdi. Büyükbabamın direndiğini, “Millet iradesi ile geldim, millet iradesi ile giderim, siz kim oluyorsunuz” dediğini, silah çektiğini, gelenleri vurmak istediğini, sonra silahı kendisine çevirdiğini, bu silahın elinden alındığını ve Harbiye’ye götürüldüğünü biliyorum. Yassıada mahkemesinin silahlı ortamında bile soğukkanlılıkla askerin siyasete karışmasına karşı olduğunu, askerin siyasete karışmaması için elden gelenin yapılması gerektiğini söylemiştir.
Darbeden çok kısa bir süre önce 21 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri Ankara’da bir yürüyüş yapmıştı. Bu yürüyüş elbette ki komutanlarının teşvik ve himayesinde yapılmıştı. Büyükbabam bu subayların disipline sevk edilmesini ve cezalandırılmasını istemişti. Bu konular Yassıada’da dava konusu oldu. Cumhurbaşkanı bu işlere karışmamalıydı, dendi. Bayar da “Elbette ki karışmalıydım, memleketin güvenliğini temin etmek en birinci telakki ettiğim görevdi” demişti. Bayar, “Harp Okulu’nu imha edecekti” dendi. Akla hayale sığmayacak şeyler. Yine bu aynı öğrenciler, darbe günü DP’lileri tutuklamakla görevlendirildiler. Yine o dönemin genç subayları -seçilmiş genç subayları- Yassıada’da görev yaptılar. Silahlı olarak mahkeme salonunda nöbet tuttular vs. (Yaklaşık 3000 ordu personeline bu görevleri dolayısıyla MBK ek maaş bağladı). Bu insanlar o yıllarda tabii genç insanlar, bu işlerin içinde yetiştiler, yetiştirildiler. Tutuklamaları yapan, Yassıada’da nöbet tutan, darbe muhafızlığını gören o subaylar ileriki yıllarda hep terfi ettiler ve hep karşımıza çıktılar: Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Çetin Doğan, Çevik Bir, Tuncer Kılınç, Altay Tokat, Kemal Yılmaz, Edip Başer, Tamer Akbaş, Yaşar Büyükanıt, Fevzi Türkeri, Akay Şakman, Teoman Koman, İlhami Erdil, Namık Kemal Ersun, Necip Torumtay, İsmail Hakkı Karadayı, Kemal Yamak, İlhan Oral, İrfan Tınaz, Doğu Aktulga... Hiçbiri Harbiye yürüyüşünü ve Yassıada‘yı ağızlarına almadı. Hiçbiri 27 Mayıs darbesinden ve yapılanlardan dolayı pişmanlık duyduklarını söylemedi. Harbiye’de ve Yassıada’da ne yaptıklarını anlatmadılar. Ama 60 darbesinde bu isimler iyi eğitim aldı.
İnönü ve CHP, darbenİn azmettİrİcİsİ olmuŞtur
Büyükbabam Yassıada mahkemelerinde tüm hayatında olduğu gibi cesur ve dik durdu. Arkadaşlarına sahip çıkmıştır. “Vatanperver insanlardır, hepsine kefilim” demiş ve mesuliyeti kendi üzerine almıştır. 27 Mayıs’ta büyükbabam 78 yaşındaydı. Cumhurbaşkanı olduğu için ancak “vatana ihanet” suçundan yargılanabilirdi ve idam edilebilirdi. Bu sebeple Yassıada’da görülen Anayasa davası “vatana ihanet” suçlamasıyla açıldı. Darbeden hemen sonra İnönü’nün damadı Metin Toker’in çıkardığı Akis dergisinin kapağında bir darağacı, darağacından sallanan bir idam ipi ve önünde de büyükbabamın bir fotoğrafı vardı. Altında ise “cürüm ve ceza” denilmekteydi. İnönü ve CHP, darbenin azmettiricisi olmuştur. TCK’na göre 65 yaşın üzerindekiler idam edilemiyordu. Büyükbabam için bu kanunu da değiştirdiler, yaş haddini kaldırdılar. Ama idam etmemeleri kesinlikle yaşla ilgili değil bence cesaret edemediler, korktular sonuçta Cumhuriyeti Atatürk’le beraber kuran kişi Celal Bayar.
ASILDIKLARINI ANLAYINCA HIÇKIRA HIÇKIRA AĞLAMIŞ
15 Eylül 1961’de Yassıada mahkeme kararları tebliğ edildi, 15 idam kararı vardı, büyükbabam 1 numaralı sanık, onun kararı ilk açıklandı. Kararı duyunca kulaklığını çıkarıp atıyor, eliyle de “Hadi oradan, siz de önemsenecek insanlar mısınız?” anlamında bir hareket yapıyor. Kararlar tebliğ edilir edilmez idama mahkum edilen sanıklardan 14’ü mahkeme salonundan doğruca İmralı’ya sevk ediliyor. İmralı’da elleri arkalarından bağlı olarak büyükbabam ve diğerleri hücrelere alınıyorlar ve bekleme başlıyor. İdam kararının müebbete çevrildiği tebliğ edildiğinde, liste okunuyor, işte o zaman büyükbabamın gözlerinden yaşlar süzülmeye ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. Çünkü o listede üç arkadaşının isminin olmadığını anlıyor. “Menderes İmralı’ya getirildiğinde yürüyecek halde değildi. İki kolunda iki askerle yürüyebilmiştir. İmralı’ya inişini ve darağacına yürüyüşünü görüntüleyen film ve fotoğraflar göstermelik ve bir iki saniyenin görüntüleridir. Yoksa iki kolunda askerle yürütülmüştür. Menderes’in boynuna geçirilen ip uygun şekilde yerleştirilmediği için Menderes çok can çekişerek hayatını teslim etmiştir. Vücudunun titremesinden ayakkabıları ayağından fırlamıştır. Menderes asıldıktan sonra -oradaki subaylar sırf onu darağacında sallanır vaziyette görmek istedikleri için- cansız bedenini yeniden ipe çekmişlerdir. İnsan böyle bir kin nereden beslenir” diyor...