Çadır tiyatrosunun ‘çocuk’ yıldızı!
.
Çadır tiyatroları vardı eskiden. Ben hiç gitmedim, sadece filmlerde gördüm. Siz görmüşsünüzdür belki de. Filmlerde hep acıklı yerlerdir çadır tiyatroları.
Uyduruk, basma perdeler...
Derme çatma bir sahne...
Tozlu, talaşlı pis döşemeler...
Kırık sandalyeler, zavallı bir orkestra, orası burası yamalı, eprimiş tülden eski tuvaletleriyle yaşlı ve yeteneksiz şarkıcı kadınlar.
Fındık fıstık yiyerek yerlere tüküren seyirciler... Bağırtılar, çağırtılar... Islıklar... Şarkıcı kadınların hakarete alışmış bakışlarında zaman zaman gizli bir hüzün...
Arada sırada kavgalar...
Havada uçuşan sandalyeler...
Ama bazen bir mucize oluverir. Bu sefil dekorun içinden muhteşem bir ses yükselir.
Yolunu şaşıran genç bir yetenek yanlışlıkla bir çadır tiyatrosuna düşmüştür.
Tiyatrodaki gürültüler hafifler, ağır ağır bir sessizlik yayılmaya başlar. Alaycı ve küçümseyici tavırlarını bir anda değiştiremeyen seyirciler ne yapacaklarını şaşırırlar.
Sonra tam bir sessizlik çöker.
O harikulade sesi dinler herkes.
Aslında hep özledikleri ama buralarda bulamayacaklarını düşündükleri sestir o.
Bizim ülkemizin de genelde bir çadır tiyatrosu acıklılığı vardır.
İnsanlar kendilerini hep ezilmiş ve haksızlığa uğramış hissederler o bağırtıları, ıslıkları, yuhalamaları duydukça.
Gelişmemiş, fakir, estetik değerleri olmayan çadır tiyatroları gibi sahnedekiler yeteneksiz, seyirciler umursamazdır.
O mucize beklenir...
Bazen bir mucize olur da...
Olmadık bir karar alınır.
Tıpkı beklenmedik bir sesin duyulması gibi duyulur sesi mucizenin. Bir darbe anayasası ucundan, kenarından da olsa değişiverir.
Ama bazen de o ses hiçbir zaman duyulmayacak kadar, sefalete gömülür her şey. Bir mucize olmaz.
Bir mucize olma ihtimali bile kalmaz.
Bir çocuğun babasını öldüren katil, gün gelir çocuk olur yeniden.
Öldürdüğü gün yaşı küçük diye...
Çok hızlı, önünü arkasını hesapla- madan, ayrıntıları iyi belirlenmemiş bir yasa çıkarttılar diye...
Belki de onu koruyanlar ‘büyük’ diye!
Ogün Samast; Hrant Dink’in katili, taş atan çocuklar için çıkarılan yasadan yararlanarak artık çocuk mahkemesinde yargılanacak tek başına.
Daha önce alacağı hapis cezasının dörtte üçünü cezaevinde geçirecekti, şimdi üçte ikisini geçirecek. En fazla 20 yıl, 5 ay yatacak.
Zaten çok yavaş ve haksız giden mahkeme sürecini iyice yavaşlatan, zorlaştıran bir karar bu.
Ama yasal... Ne denir ki şimdi buna... Herhalde şu:
- Hrant Dink’in katillerini bulmak hep bir ‘mucize’ye mi kalacak?
- Kanlı bir çadır tiyatrosu burada hep mi sürecek?
‘Yeni Medya Düzeni’ konferansına eleştiriler...
Dün Doğuş Yayın Grubu’nun düzenlediği “Yeni Medya Düzeni” konferansı vardı.
Yedi yüz ya da beş yüz lira verenler -öğrenciler yüz lira- bu paneli izleyebiliyordu. Ben gitmedim ama bütün gün yeni medya biçimi olan Twitter’dan neler olmuş, takip ettim.
Wired Dergisi editörü Chris Anderson panelde en çok soruyu almış. The New York Times Yönetim Kurulu Başkanı Arthur Sulzberg, nyt.com’un 2011’de paralı olacağını açıklamış. Pazarlama Gurusu Yazar Seth Godin uydu bağlantısıyla katılmış ve en beğenilen konuşmacı olmuş. CBS Interactive Music Group & CBS Corp. Başkanı David Goodman ve editör Cenk Uygur da konuşmacıymış.
Ayrıca katılımcılar da varmış: Levent Erden ve Facebook Uluslararası İş Geliştirme Başkanı Christian Herdandez “Türkiye’nin facebook kullanımında ilk üçte olacağını hiç tahmin etmemiştik” demiş.
Konuşmaların bir kısmının ilgi çekici ve çağa uygun olmasına rağmen, panele katılan Twitter kullanıcıları bütün gün panelin hayâl kırıklığı yarattığını yazdılar.
İngilizce panel idare edecek iyi İngilizce bilen eleman olmadığını, salonda wireless sıkıntısı yaşandığını, moderasyonun zayıf olduğunu, panelin enerjisinin çok düşük olduğunu, cümlelerin uzun, konunun dağınık ve konuşanların kendi cümlelerinde kaybolduğunu söylediler. İşte yeni medyanın hızı...
Bakalım gidenler, gazetelerde ne yazacak?
Edebiyat Festivali başlıyor
İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali bu cumartesi başlıyor.
2 Kasım’a kadar sürecek festivalde otuza yakın farklı ülkeden yetmiş yazar, edebiyatseverlerle “Dört gün boyunca edebiyat” sloganıyla buluşacak.
D&R Mağazaları’nda okuma ve söyleşiler, Midpoint Cafe’lerde edebiyat sohbetleri, İstek Okulları’nda öğrencilerle buluşmalara kadar 4 gün içinde 50’ye yakın etkinlik yapılacakmış.
Edebiyat festivalinin ismini aldığı Ahmet Hamdi Tanpınar için ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde 1-2 Kasım tarihlerinde “Türkiye’de ve Dünayada Tanpınar Zamanı” adlı uluslararası katılımlı bir sempozyum düzenlenecekmiş.
Ayrıca, Kargart’ta film gösterimi ve edebiyat gecesi, Yazarlar Buluşmaları, İtalya ile Diyaloglar, İstanbul Fransız Kültür Merkezinde etkinlikler, üniversite söyleşileri, Çırağan Palace Kempinski’de okumalar ve Ghetto’da yazarların DJ kabine geçtiği kapanış Partisi gibi heyecanlı ve eğlenceli İstanbul’a yakışır bir edebiyat festivali planlıyormuş.
İTEF’in internet sitesinde istediğiniz bilgileri ve programları bulabilirsiniz.
Edebiyatseverler, etkinliklerinde yerinizi ayırtın... Kaçırılmayacak birkaç okuma var ki, ben mutlaka orada olacağım...
Hangisi olacağını siz bulun...
Twitter bağımlılarına...
Dünyanın internet alanındaki en önemli araştırma şirketlerinden TNS’nin 46 ülkede yaptığı son araştırmaya göre sosyal ağlarda en çok zaman geçirenler Malezyalılar, Ruslar ve sizin de çok yakından bildiğiniz gibi, biz... Türkler’miş.
Haftada ortalama 7.7 saat geçiriyormuşuz. Yaklaşık 35 milyon internet kullanıcısı varmış Türkiye’de, dünyada ise 2 milyara yakınmış bu rakam.
Şu günlerde sinemalarda filmi de oynayan Facebook’ta, her gün 60 milyon statü güncellemesi yapılıyormuş. 500 milyon da takipçi varmış.
Türkiye 16 milyon kullanıcı sayısı ile dünyada facebook kullanan ülkeler arasında ilk 10’daymış.
Twitter günde 300 bin kullanıcı kazanıyormuş. Günde ortalama 55 milyon tweet yazılıyormuş.
ABD’de 1994’ten beri internet bağımlıları için kurulan klinikler varmış.
Amerika’da öyle bağımlı gençler varmış ki, dört saat uyuyabilmek için Facebook’u otomatik olarak kapatan bir program kullanıyorlarmış, çünkü bunu kendiliğinden yapamıyorlarmış.
- Bağımlı değiliz...
- Burada eğleniyoruz...
diyenlere küçük bir uyarısı var doktorların:
“Olmadığınız ya da olmak istediğiniz profiller yaratmak... İşte bu yarattığınız sanal kimlik gerçek kimliğinizden ne kadar kopuk ise o kadar bağımlı olmaya adaysınız.”
Ne dersiniz... Yanılıyorlar mı?