Bu ülke o adamları ‘yazar’ saymış…
.
Vatan Haber
Bu ülkenin insanın içini yakan bir geleneği var…
Değerli insanları öldürüp, değersizleri “önemli adam” diye ortada dolaştırı-yoruz…
Cezası da ağır oluyor tabii.
Bir türlü rahata, huzura kavuşamıyor, günahlarımızın bedelini aynı karanlık labirentin içinde sıkışarak ödüyoruz.
Geçtiğimiz Cuma Ahmet Kaya’nın 12.ölüm yıldönümüydü.
Beyaz Tv’de Rasim Ozan Kütahyalı’nın sunduğu programda Ümit Kıvanç’ın “Uçurtmam Tellere Takıldı, Ahmet Kaya” belgeselini izledim.
Günahlarımızın bedeli olan o karanlık labirente bir kez daha girdim…
Gerçekten sarsıcıydı,çarpıcıydı belgesel...
Sarsıcıydı çünkü yalansız ve olduğu gibi anlatıyordu 1999 yılında aslında ne olduğunu.
O dönem yaşanan süreci yakından bilmeme rağmen bu denli net ve çıplak seyredince Ahmet Kaya’ya yapılanları, pek çok şeyi yeterince hissedemeden geçtiğimizi anladım…
Günahlarımızla dolu o karanlıktan da bunları hissetmeden çıkamanın mümkün olmayacağını gördüm…
Ahmet Kaya Paris’de yaptığı basın toplantısında diyor ki ‘bir gün birileri nasılsa Kürt asıllı olduğu için Kürtçe bir tek şarkı söylemek isteyen bir adamın hiçbir ülkeyi bölmediğinin öyküsünü yazacak ve bu öyküyü okuyanlar, şarkı söyleyen insanlardan ve şarkılardan korkulmaması gerektiğini anlayacaklar.’
İnsanın gerçekten içini yakıyor bu sözler…
Ve ekliyor Kaya ‘ben klasik bir kadere teslim olmak istemiyorum ve öldükten sonra değil şimdi anlaşılmak istiyorum.’
Kütahyalı program boyunca, Ahmet Kaya’nın Şubat 1999’da yılın müzik adamı ödülü aldığı gece sahnede yaptığı ‘Kürt asllı olduğum için yeni kaset çalışmamda Kürtçe bir şarkı söyleyeceğim ve Kürtçe bir klip çekeceğim… Bunu yayınlayacak onurlu televizyon kanalları olduğuna inanıyorum…’ diye başlayan konuşmasını, bunun Hürriyet Gazetesi aracılığıyla nasıl yalanlarla sistemli bir lince dönüştürüldüğünü gösteren manşetleri, yazılan köşe yazılarını tek tek ekrana getirdi.
Ahmet Kaya’nın her konserde, her konuk olduğu programda, her röportajında Kürt ve Türk kardeşliği için nasıl barış yanlısı konuşmalar yaptığını gösterdi.
Ahmet Kaya “kardeşlik” dedikçe nasıl “terörist, bölücü,vatan haini,şerefsiz,fikirsiz fikir şuçlusu” gibi başlıklarla yargılandığını,halkın gözünde nasıl düşman haline getirilmeyeçalışıldığını tüm çıplaklığıyla anlattı.
Bütün bu kötülükleri yapanlar, iftiraları atanlar bugün bu utancı nasıl taşıyorlar insan merak ediyor doğrusu.
Ahmet Kaya öldüğünde 43 yaşındaymış biliyor musunuz?
Eşi Gülten Kaya doğumgünümde Ahmet Kaya’nın son kullandığı çakmağı bana hediye etmişti…
Ben o çakmağa her baktığımda tuhaf bir kırgınlık, hüzün ve sevinç hissediyorum…
Ahmet Kaya’ya rezilce saldıranlar nasıl hiçbirşey hissetmeden yaşıyorlar anlamakta zorlanıyorum.
Belgeseli izlerken bir arkadaşım mesaj attı...
“Ahmet Kaya’yı sistemli bir linçle öldüren bu adamlar bugün acaba aynı sözleri söyleme cesaretine sahip midir? Ne acı ki akıllarından bile geçirmeye korkarlar.”
Çok doğruydu dediği…
Bu insanlar her dönem, o dönemin egemenlerine yaranabilmek için yazmışlar.
Egemenler kime kızmışsa ona kızmışlar, ona saldırmışlar, ona iftira atmışlar.
Ve bu ülke bu adamları “yazar” saymış.
O ‘yazarlar’ Ahmet Kaya’yı sürgünde öldürmüş…