Şampiy10
Magazin
Gündem

Bir 'Evet'çi ile bir 'Hayır'cı

.

ABONE OL
Vatan Haber

Birbirimizi, farklı yanlarımızdan ötürü mü severiz yoksa benzeyen yanlarımızın çokluğundan mı, karar veremem çoğu zaman.

Hangisi bir aşkı aşk, bir ilişkiyi ilişki, bir evliliği evlilik yapar, bilemem.

Bazen öyle olur, bazen böyle çünkü.

Bazen benzemeyi seversiniz, bazen benzememeyi.

Çok benzemek sıkıcıdır, tekdüzedir ama güven verir. Aynı koltukta yan yana yaşlanabilirsiniz rahatlıkla.
Çok benzememek heyecanlıdır, bilinmezdir, aşkı aşk yapan her şey vardır onda ama insanın içini de acıtır. Çünkü bilirsiniz, en baştan bilirsiniz; farklılığınızla büyüttüğünüzü sanırken, aslında bir kuytuda usul usul küçülen bir ilişki beslediğinizi.

Ve siz ne kadar direnseniz de, ilişkiniz, o ilk gün benzemediğinizi bildiğiniz ama benzememeyi sevdiğiniz yerinden çökecektir.
Ben çok benzemeyi sevmediğim gibi çok benzememekten de korkarım açıkçası.

İlişkideki o ‘görünmez’ orana inanırım, ateşi harlayan yerin, tarifini yapamadığımız o kural olduğunu sezerim.
Biraz benze biraz benzeme...

Ama bazı durumlar vardır ki, benzemek iyidir bana sorarsanız.

Bu ülkede neler olup bittiğiyle ilgili algı, bir ilişkiyi paylaşanların arasında “benzer” olmalı bence.
İçinden geçtiğimiz dönem, ne yaşadığımızı anlayabileceğimiz kadar berrak.

“Sana göre”si, “bana göre”si pek yok.

Gazetelerde, referandumda Gülben Ergen’in ‘hayır’, eşi Mustafa Erdoğan’ın ‘evet’ diyeceğini okudukça bunu düşünüyorum.

Bu farklılıktan mutlu bir ilişki çıkar mı?

Bence, bir ‘evet’çiyle bir ‘hayır’cıdan “Sevgi anlaşmak değildir” diyerek bir masal yazamazsınız.

Referandumda, ‘evet’ demekle ‘hayır’ demek arasında, bir hayatı hayat yapacak birçok fark var.

Referandumda verecekleri kararla birbirlerine benzemeyen çiftlerin, temelde birbirlerinden sıkılmalarına neden olacak kadar benzemediklerine inanıyorum.

‘Evet’le ‘hayır’ arasına sıkışmış bir ilişki, benzer olmamanın çekiciliğini taşımaz.

Aynı “düzeyde” olan insanların benzemezliği çekicidir çünkü, farklı düzeylerin benzemezliği bunaltıcıdır.
Tam bu sırada Ezgi Başaran’ın Hürriyet Gazetesi’nde Hintli yazar Kiran Desai ile yaptığı konuşma gözüme takılıyor. Kiran Desai, “Orhan Pamuk’u beğeniyor musunuz?”

sorusuna “Yazılarını ve tavrını sevmediğiniz birini nasıl sevebilirsin ki!” demiş.

Siz ne dersiniz, bir ‘evet’çi ile bir ‘hayır’cıdan mutlu bir ilişki çıkar mı?

*****


MESUT İLE ARDA

Dünya Kupası’nda büyük bir heyecanla seyretmiştim Mesut Özil’i.

Gerçekten de yetenek ve özgüvenden kaynaklanan inanılmaz bir çekiciliği vardı Mesut’un sahada.

Bu kadar yetenekli bir Türk’ün neden Almanya Milli Takımı’nda oynadığını merak etmiştim. Böyle parlak bir yıldız niye kaçmış olabilirdi Türkiye’den?
Herkes birşeyler anlatmıştı Alman Milli Takımı’nı seçmesiyle ilgili..

Gerçek cevap geçen gün geldi.

Büyük Çekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün açıkladı:
“Mesut Özil’i 5 yıl önce G.Saray’a getirdim. Onu gören yöneticiler ‘Bu çocuk çok cılız. Solucan gibi. Bundan futbolcu olmaz’ deyip deneme idmanına bile almadılar. Beşiktaş da aynısını yaptı. Mesut da Almanya’ya geri döndü.”
Bizi, futbola bakış açımızı ne kadar çarpıcı bir biçimde ortaya koyan bir hikâye, değil mi?

Her sezon asgari 40 milyon Euro’yu kullanmadığı futbolcuların transferine harcayan G.Saray Kulübü’nün denemeye bile layık görmediği Mesut şimdi, “futbolun son dehası” Mourinho’nun özel çabalarıyla Cristiano Ronaldo’lu Real Madrid’e transfer oldu.

Hem de Brezilyalı Kaka’nın yerine.

İnsan düşünmeden edemiyor:

“G.Saray ya Mesut’u beğenseydi, Mesut şu an nerede olurdu acaba?”

Hemen hepsi akranı olan ve G.Saray’da yetişen Özgürcan Özcan, Oğuz Sabankay, Zafer Şakar, Mülayim Erdem’in başına gelenler ne ise onu yaşayacaktı belki de... Kaybolacaktı.
O yetenek fışkıran jenerasyondan bir tek Arda Turan çıkabildi.

Arda Turan’ın durumu da ortada. Kimi maçlarda kendi seyircisi tarafından bile yuhalanıyor.

21 yaşındaki Mesut, Alman Milli Takımı’nı seçti.. Hemen ardından da Real Madrid’e 5 yıllığına 30 milyon Euro’luk bir mukaveleye imza attı.

22 yaşındaki Arda ise Türk Milli Takımı’nda. Yılda 2.1 milyon Euro alıyor G.Saray’dan. Okuduğum kadarıyla geçen yılki parasının çoğunu alamamış. Arda Turan’ın Mesut Özil kadar yetenekli olduğu tartışılmaz ama bırakın Real Madrid’i, Atletico Madrid’e bile gitme imkanı sınırlı.

Şu tabloya bakınca insan Almanya’yı seçen Mesut’a kızabilir mi gerçekten?

Veya Türkiye’de kalan Arda’ya üzülmeden durabilir mi?
Yıldızlar her yerde var, görmek için karanlığı beklemeyenlere.

Siz karar verin, Türk futbolu yıldızdan anlıyor mu anlamıyor mu?

*****


Müzisyen imam

Geçtiğimiz haziran ayında, müzisyen bir arkadaşımın evinde Dolmabahçe Camii İmamı Halil Necipoğlu ile tanıştım.
Ben de sizin gibi şaşırmıştım, arkadaşım “Birazdan Dolmabahçe imamı uğrayacak” dediğinde.

Hatta kızmıştım bile.

Güzel yaz akşamında bir imamla oturmak istemiyordum.
Saygıdan...

Omuzları açık bir bluz vardı üzerimde ve şarap içmeyi planlıyordum.

Şimdi örtünmem, şarap içmeyi ertelemem ve hocayı misafir olduğu evde tedirgin etmeyecek kadar görünmez olmam gerekecekti.

Karşısındakinin inançlarına ve kurallarına aldırmayan ucuz başkaldırılardan hoşlanmam.

Masaya bir imam oturacaksa masada içki olmaması gerekir, ona bu saygıyı göstermek zorundasın... Göstermeyeceksen aynı masaya oturmazsın.

Arkadaşım “İçkiyi sonraya bırakalım ama omuzlarını örtmene, ortadan kaybolmana da gerek yok. Halil Necipoğlu müzisyen, gerçek bir notist, neyzen, albümleri var, konserler veriyor, olağanüstü bir ses, sohbete geliyor” dedi...
Halil Necipoğlu geldi...

Sohbet ilerledikçe öğrendiklerimle şaşkınlığım daha da arttı.

Arkadaşımla beraber uzun zamandır çalışıyorlarmış zaten.
Beraber yaptıkları ‘denemeleri’ dinledim, chill-out müziğin üzerine okunmuş ilahileri, neyin o insanın içine işleyen sesini.

Bir imamın hayatına saklanan bu yetenekten çok etkilendim.
Anlattıkları da çok ilginçti.

Tophane Kılıç Ali Paşa Camii imamıyken, cami içinde ney üflediği için Küçükçekmece Camii’ne sürülmüş... İki sene önce de cezası bitmiş, Dolmabahçe Camii’ne gelmiş.
Neyzen Kudsi Ergüner ile turnelere gidiyormuş.

Beşir Esad geldiğinde onuruna verilen yemekte sahne almış.
Kendisine ayrılan 25 dakikalık sürenin bitiminde devam etmesini rica etmişler. Çok mutlu olmuş.

Tayyip Erdoğan not göndertmiş sahneye “Başbakanımız ‘Ada sahillerinde’yi dinlemek istiyor” diye.

Hem Türkçe hem Arapça söylemiş şarkıyı...

Geçen gece sahur vakti, televizyonlarda “Bu saatte ne var acaba?” diye merak ederek televizyonu açtım.

Sıkılarak bir kanaldan bir kanala geçerken TRT 1’de Halil Necipoğluna rastladım.

“Sahur Bereketi” programında her gün 02.55’te Sultanahmet’ten canlı yayın yapıyorlar.

Tasavvuf musikisi ve sohbet...

Müzisyen imam...

Dinleyin, seveceksiniz.

*****


Yalanlarımız

Her gün epeyce yalan duyuyoruz. Bunlara alıştık. O kadar alıştık ki, doğruyu söyleyen birine rastlayınca ‘yalancı’ olduğundan kuşkulanır hale geldik.

Yalanların melun olanları, sevimli olanları, vahşi olanları, korkakça olanları, çıkarcı olanları var.
Gazete manşetlerinden ev konuşmalarına kadar her yerde rastladığımız yalanlardan bir potpori, siz hangi yalanı kimin uydurduğunu bulursunuz..

İşte yalanlarımız:

* Ben tarafsızım
* Ben evetçiyim
* Ben hayırcıyım
* AKP’ye oy vermedim
* Konuyla yakından ilgileniyorum ve inceletiyorum
* Ben de barış istiyorum
* O kızı tanımıyorum
* Çok aşığız
* Behlül gelse sana değişmem
* Ben hiçbir gizli kamera çekimini izlemedim
* Bu menfur saldırının failleri hemen bulunacaktır

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Olanı sevmek...
  2. “Akrep gibisin kardeşim”
  3. Yazarımız rahatsızlığı nedeniyle bugünkü yazısını yazamamıştır.
  4. Acılar usta, bizler çırağız...
  5. “Bırakın doğa size dadılık etsin”
  6. Bu kış hayat ağır geldi...
  7. Yalan söylüyoruz!
  8. Bu hayat, siz böylesiniz diye böyle!
  9. Biz herşeyin iyi olmasını istemiştik...
  10. Kim öldürüyor bizi?

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.