Bıktık yasaklardan saçmalıklardan baskılardan!
.
Vatan Haber
Ne çok ayaklanmış, birbiriyle çelişen duygu var içimizde…
Öfke, aşk, heyecan, bıkkınlık içiçe.
Ülkenin sığ ve ağır siyaseti ve baharın hayata uyanışı…
Hepsini beraber yaşıyoruz.
Ayazlarla kuşatılmış bahar dalları gibiyiz…
Baskıların ıstırap yarattığı bir ülkede yaşıyoruz baharı.
Hatta baharın ıstırap yarattığı bir ülkede yaşıyoruz baharı…
Dün deniz kenarında yürüyüş yaparken insanları izledim.
Ve Steve Jobs’un o cümlesi geldi aklıma ‘ölüm hayatın en iyi icadıdır.’
Bir bahar günü hatırlanacak laf değil belki ama içten içe bir keder böyle sözler hatırlatıyor işte.
Hayatı ölüm üzerinden değerlendirdiğinde hayatla ilgili tüm anlamsızlıklar kayboluyor çünkü.
Tüm beklentiler, endişeler, gurur, korku, utanca ve başarısızlığa dair kaygılar ölümün karşısında yok oluyor.
Steve Jobs demiş ki ‘hayatınız sınırlı onun için başka birinin hayatını yaşayarak onu ziyan etmeyin… Başkalarının düşüncelerinin sonuçları ile yaşayan doğmaların tuzağına düşmeyin. İç sesinize harici seslerin karışmasına izin vermeyin…Kendi yüreğinizi ve iç sesinizi takip etme cesaretine sahip olun. O size ne olmak istediğinizi söyleyecektir.’
Bunu yapmak ne zor aslında değil mi?
Hele bizim ülkemizde daha da zor.
Burada kendi hayatımızı yaşamamıza izin yok ki, hep başkalarının hayatını yaşıyoruz, hep başkalarının baskıları ve diretmeleriyle yaşıyoruz.
Ama içsesimiz bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor.
Ruhumuz bir ayaklanmayla çalkalanıyor...
O içimizdeki sesi takip etmemizi sağlayacak cesaretimiz de öfkemizle çoğalıyor.
Hayata cesaretle yürümemiz için ölümü, yok oluşu, bu hayatın bir armağan olduğunu hatırlamamız gerekiyor.
Başkalarının kaprisleri, ihtirasları, yolsuzlukları, arsızlıkları için kaybetmeye razı olacağımız bir şey değil hayat.
Çok kısıtlı bir zaman parçası var elimizde.
Her baskı, her yasak, her anlamsız zorbalık o değerli saniyeleri çalıp götürüyor bizden.
Buna isyan etmek, cesaretimizi toplamak için hayatın sonsuz olmadığını hep kendimize söylememiz gerekiyor.
Bahar geliyor, gözlerimiz dallardaki o tomurcukları görüyor, bedenimiz güneşin ve rüzgarın dansını hissediyor ama derin bir kasvet tütüyor içimizde.
Hiç bir şeyin tadını çıkartamıyoruz.
Doğanın çevremizde yarattığı neşe bize yaşatılanların anlamsızlığını daha da çok vurguluyor.
Biz böyle bir hayat yaşamaya mecbur muyuz?
Neden böyle bir hayatı kabul edelim?
İçsesimiz ne diyor bize?
Benim içsesim, “özgür olma hakkına sahipsin, bu özgürlük için sonuna kadar mücadele et” diyor.
Sanırım birçok insan kendi içinde bu sesi duyuyor.
Bıktık çünkü artık.
Bıktık bu saçmalıklardan, yasaklardan, baskılardan.
Ölüm var...
Ve biz ölene kadar yaşamak istiyoruz, yasaklara gömülmüş salyangozlar gibi sürünmek değil.
Yaşayacağız da, yaşamamıza engel olmak isteyenler görecek bunu.
Unutmayın ölüm hayatın en iyi icadı…