"Ben muhafazakarım, Başbakan ne derse onu yaparım... Elhamdülillah..."
.
Vatan Haber
“Türkiye hiçbir zaman komünist olamayacak, çünkü burada Türk komünistleri var.”
Bu sözü kimden duyduğumu unuttum ama sözün kendisini hiç unutmadım.
Türkiye’de yaşıyorsanız cümleyi duyduğunuz an gülümsüyorsunuz.
Aşktan sanata, politikadan inanca, o kadar fazla alanda geçerli ki bu söz...
“Türkiye hiçbir zaman sanatın beşiği olamayacak, çünkü burada Türk sanatçılar var.”
Ya da...
“Türkiye hiçbir zaman medyası özgür bir ülke olamayacak, çünkü burada Türk medyacılar var.”
Ya da...
“Türkiye hiçbir zaman muhafazakar bir ülke olamayacak, çünkü burada Türk muhafazakarları var.”
Geçen hafta TRT Genel Müdürü’nün Kürt sanatçı Rojin için “aşüfte“ demesini, o sığlıktan tiksinerek takip ettim.
Bu, nasıl bir üslup...
Sonunda gelinen nokta, o sığlığı daha da sığlaştırdı.
Başbakan ve eşi Rojin’i arayıp özür dileyince TRT Genel Müdürü de Rojin’den özür diledi.
Oysa ki ‘ne güzel’ sözünün arkasındaydı.
O kadar çok soru oluştu ki kafamda bu hikayeyle ilgili...
İbrahim Şahin’in Rojin’e “aşüfte” derkenki ruh hali...
Başbakan özür dileyince nasıl korktuğu...
Rojin’den özür dilemesine rağmen, bu özrün gururuna yediremediği hezimetiyle arkadaşlarına bunu nasıl anlattığı...
Aslında ne demek istediği...
Aslında şu an Rojin için ne düşündüğü...
Geçen gün Hürriyet Gazetesi’nde Vahap Munyar yazdı.
İhsan Kalkavan’la yan yana denk geldiği bir yemekte sormuş:
“Pera Palas Oteli’ni çok güzel restore ettiniz. Ama kısa süre önce Demet Sabancı ve eşi Cengiz Çetindoğan’a ait Demsa’ya devrettiniz.”
Kalkavan da demiş ki:
“Aslında otel zinciri oluşturmak istiyorduk ama vazgeçtik. Sayın Başbakanımız Tayyip Erdoğan Pera Palas’a geldiğinde, “Burada içki servisi de var değil mi?” diye sordu. O gün içime kurt düştü.”
Vahap Munyar da “Ne anlamda?” demiş.
İhsan Kalkavan “İçki servisi yapılan bir yeri işletmek pek bize göre değildi“ demiş.
Başbakanın tek sözü nelere kadir...
Muaviye‘nin orduları gibi mızraklarının ucuna Kuran-ı Kerim sayfaları taksınlar ya da koyu bir taassubun meraklısı olsunlar demiyorum tabii ki ama insan dindarlardan da içkinin günah olmasından, “Kadına istediğimi söylerim” tavrından fazla bir şey bekliyor doğrusu...
İki küçük alıntıda adı geçen herkes inançlı çünkü...
Ama neye inandıklarını anlamak güç...
İbrahim Şahin kendince tasvip etmediği bir kadına “aşüfte” diyebiliyor Elhamdülillah...
İhsan Kalkavan içki bile satmıyor Elhamdülillah...
Başbakan da “Kadın mıdır, kız mıdır” bakış açısından, “özürlük” pas olunca bunu kaçırmayıp özrü diliyor Elhamdülillah...
Hepimiz Allahın kuluyuz da bazılarımız da “Erdoğan’ın kulu“ anladığım kadarıyla.
Eğer Erdoğan ahlakı ve dini hatırlatırsa, hepsi ahlaklı ve dindar.
Hatırlatmazsa, hepsi kendi bildiğine...
Başbakan hep doğru yöne doğru gitse belki pek bir sorun yok da...
Erdoğan, “Kadın mıdır kız mıdır?”, “Affedersiniz Rum!”, “Heykeli yıkın!” diyerek ‘faüllü’ yollara saptığında kulları da peşinden gidiyor.
Onlara, ahlakı, zarafeti, kibarlığı, demokratlığı hatırlatacak kimse de kalmıyor.
Dindarlığın ya da muhafazakarlığın kendi ahlakı, edebi, adabı yok mudur?
Sözüne ya da işine Allah korkusuyla yön vermez mi?
“Başbakan korkusu” mu belirler onlar davranışlarını?
Dindarlıkta başbakandan böyle korkmak, her şeyini Başbakan’a göre ayarlamak var mıdır?
Bunlara baktıkça, neden bizim kültürümüzde “Kıblesi şaşmış“ diye bir laf olduğunu daha iyi anlıyorum.
Bazıları gözünü kulağını Başbakan’a çevirmiş.
“Ben muhafazakarım, Başbakan ne derse onu yaparım... Elhamdülillah...”