Şampiy10
Magazin
Gündem

Ben hâlâ iyi bir solcuyum

Onu seçimlerden önce çok tartışılan çarşaf açılımını yapan adam olarak tanıdık

ABONE OL
Sanem Altan

Daha sonra karşımıza CHP İstanbul Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’yla ayrılmaz ikili olarak çıktı. Seçim günü ise ekranlarda yaptığı “Kazandık” açıklaması akıllarda kaldı. CHP eski İl Başkanı Gürsel Tekin, solculuk geçmişini ve kaybediş öykülerini anlattı


Aslında bu hafta ne seçimi yorumlayacak biriyle konuşmak istiyordum, ne de yarışa girmiş bir adayla. Mümkünse seçim olduğunu bile bilmeyen biri varsa onu bulup -üstelik de bayağı bir haber olurdu bu- onunla konuşmak istiyordum.
Ama herkes gibi seçim sonuçlarını öğrenebilmek için pazar akşamı televizyonun karşısına geçtiğimde, daha sonra günlerce aklımdan çıkmayacak bir ana şahit oldum. CHP Eski İl Başkanı Gürsel Tekin saat sanırım ona doğru seçimi kazandıklarıyla ilgili bir açıklama yaptı.
Şehrin bir yerlerinde henüz oylar sayılırken o kazandıklarını ilan etti, şüphe bile duymadan...
Söylediği doğru çıkmazsa, bu hiç tanımadığım insanı sonra çok utandıracaktır diye endişelenerek o an gerçekten kazanmalarını istedim.
İnsanları utandıracak bir şeyler başlarına geldiğinde, ekran başında gözlerini kısan, o anı görmezsem seyrettiğim kişi de sanki o andan kurtulacakmış gibi hisseden, hatta seyretmeye dayanamayıp kanal değiştiren biriyim ben.
Utanabilmeyi severim... Cesaretli insanları severim... Bunların hiçbirine aldırmayan insanları severim ama düştüğü durumu anlayamayan, yaptıklarının sonuçlarına aldırmayan insanlara üzülürüm.
İşte o an Gürsel Tekin’le röportaj yapmaya karar verdim. Nasılsa, kazansalar da kaybetseler de konuşulacak çok şey olacaktı.
Gürsel Tekin’i aradığımda bir röportaj kuyruğu olduğunu anladım. Buna aldırmadım... Benim gerçekten Gürsel Tekin’i görmem lazımdı.
Ama röportaj yapmaya bir kez karar verince de televizyonda gördüğüm o an küçük bir detay oldu aklımda, CHP denince sorulacak o kadar çok soru vardı ki...
Sabahın çok erken bir saatinde buluştuk.
Samimi ve sempatikti. İyi biri diye düşündüm...
Ve, kendini “o andan” dolayı kötü hissetmişti.
Bunu öylesine doğal ve içten anlatıyordu ki utanmasına hiç gerek yok diye düşünüyordu insan...



CHP’yi merak etmiyorum. Sizin samimi duygularınızın peşindeyim. Eğer bunu karşılıklı becerebilirsek, sizden konuşmak istiyorum. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz yenilmiş mi kazanmış mı?
Bu seçim duygularım biraz karışık. Üç dört seçim gördüm, ilk defa bu seçimde gelecekle ilgili umutlandım. Kazanabilirdik çünkü... Bu seçimde toplumla çok daha rahat diyalog kurduk. Biraz daha çaba sarf etseydik. Bir de sayın Topbaş karşılıklı televizyona çıkma teklifimizi kabul etseydi, silip geçerdik. 64 gün gitmediğimiz yer yok. Bir 64 gün daha olsaydı... Bize İstanbul’da 2B kaybettirdi. Orman arazisi. Seçmen de haklı. Tapu bekliyor. En zayıf olduğumuz beş ilçede baktım hepsinde 2B sorunu var.

Siz nerede hata yapmış olabilirsiniz?
Stratejik hatalarımız ve eksiklerimiz oldu. Zaman problemimiz oldu. Altı ay önceden adaylarımızı açıklarız demiştik, bunu beceremedik. Kemal Bey’i dört ay önce İstanbul’a getirebilseydim farklı olurdu. İstanbul çevresi ilçeler adeta birer Anadolu ili gibi. Oralar kendilerine benzer bir başkan profili istiyor. Beş-altı ilçemizde bu hatayı yaptık. Bölgeye uygun aday çıkaramadık. 12 ilçe aldık. 6 ilçeyi çok az oyla kaybettik. İçim yanıyor. Çok üzüldüm buralara. Çok az paralarla, 4 milyon lira ile kampanya yürüttük çünkü. Ama istediğimiz şeyleri yapamadık. Kampanyayı Başbakan yürüttü. Topbaş yürütmedi.

“Kazandık” açıklamasını yaptığım için kendimi kötü hissettim

Seçim gecesi kesin sonuçların açıklanmasına daha çok varken, televizyonlara çıkıp “Kazandık” dediniz. Bunu niye yaptığınızı merak ediyorum ama öncesinde şunu sormak istiyorum. İnsan kalabalıklar önünde yanlış bir şey yaptığında çok utanır ya, siz de kazanamayınca kendinizi çok kötü hissettiniz mi, tuhaf bir rezil olma duygusu kaplar insanın içini sanırım, öyle değil mi?
Sahada görevlendirdiğimiz arkadaşlarımızdan gelen haberlere göre biz kazanmıştık. Belki toplama hatası oldu. Resmî bir açıklama değildi tabii. Ama sonra kendimi kötü hissettim. Haberleri veren arkadaşlarımızda da hata olabilir ama seçim sonuçlarına baktığınızda çok ciddi sayım hataları var.
Tekrar il başkanı olmam için baskı ve istek var, görevden kaçamam

Geçtiğimiz kasım ayında daha İstanbul adayınız bile belli değilken yine televizyonda “İstanbul’u alamazsam istifa ederim” dediniz. Ama bu arada seçimler yapılmadan il başkanlığından istifa ettiniz, çünkü il meclis başkanlığına aday oldunuz. İkisi aynı anda olamıyordu. Şimdi ne olacak peki? Kaybettiniz...
Ben şu anda Büyükşehir meclis üyesiyim. İl başkanı değilim.

Şimdi bizden, bu istifanızı, kaybedince etmeniz gereken istifa yerine mi saymamızı mı istiyorsunuz?
Ama istifa etmişim zaten, ne yapayım şimdi? Daha önce istifa etmesem şu an tereddütsüz ederdim. Demişim bir kere.

Şu an il başkanınız yok. Bence tekrar siz olacaksınız ya da genel sekreter olacaksınız. Kulislerde bunlar konuşuluyor..
Bir baskı ve istek var zaten. Partim isterse olacağım. “Üç-beş gün kafamı dinleyeyim, muhasebesini edeyim, müsaade edin” dedim. Bekliyorum şu anda. Görev verilirse kaçamam tabii ki.



Bir de seçim öncesi listelere kızıp istifa ettiniz. Gerçi sonra etmedim dediniz ama sanırım öyle bir haber çıkması o gün için elinizi güçlendirdi.
Yok öyle değil ama bugün haklı çıktım ben o meselede. Belli ilçelerde çok farklı planlarımız vardı. İnsanız işte. Sinirlerimize hakim olamadığımız oluyor. Belediye başkanları adaylarında sorun oldu, listelerde örgütlerimiz by pass edildi. Yüzde 35-40 kadın olsun istiyordum, olmadı. Üst üste olmayanlar olunca patladım. Deniz Baykal müdahale etti bir kısmına, bir kısmı müdahaleyi geçmişti.
Annem ve ablam kapalı özgürlükleri kısıtlayamam

Çarşaf açılımını da siz yaptınız. Ateşli savunucusu oldunuz. Sonra Çicek Bar’da halkla beraber oturup konuştuğunuzda “Bunu oy için yaptık, ne yapsaydık yani” dediniz. Sözlerinizi değiştirmeniz ya da tutmamanız sizi güvenilmez yapmaz mı, bundan çekinmez misiniz?
Tabii ki çekinirim. Ama niye güveni zedelesin. Hele bu Türkiye’de. Ayrıca böyle bir laf etmedim. Vakit gazetesi yaptı bunu. Hiçbir gün böyle bir şey demedim. Sol dağılmış bir durumda. Birçok arkadaşımı geri aldım. Merkez sağdan 9 belediye başkanını partiye aldım. 30 bin katılım töreni yaptık. 70 binin üzerinde partiye katılım oldu. Çarşaflı kısmı bunun sadece bir parçası. Sosyal demokrat bir partiyiz...

Ama partiniz türban yasasısını Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettirdi. O zaman da bir iddiaya göre sosyal demokrattınız... Bu bir çelişki gibi gözükmüyor mu size gerçekten?
Benim annem kapalı, ablam kapalı. Ben neden özgürlükleri kısıtlayan bir duruş sergileyeyim. Benim öyle bir söylemim olmaz. O günkü çarşaflı kadına rozet takma işi de inanın tezgah değil. O an oldu, bilmiyorduk. AKP’den ciddi kopuşlar vardı. “Sultangazi’den 7 bin kişi partinize katılmak istiyoruz” dediler. “Gelin” dedik. Geldiler, öyle geldiler. Orada gördük biz o insanları. Deniz Baykal o rozeti takmasaydı ben il başkanlığını bırakırdım. O noktada insan ayıramazsın. Zaten de ben ayırmam. Ne kadar ayıp bir şey.

Başkan olma hayalim var tabii ki partimiz görev verirse

Siz neden belediye başkan adayı olmadınız? 13 yıl Kadıköy Belediye Başkan yardımcısıydınız. İçinizde mutlaka başkan olma hayali vardır.
İstemez olur muyum, tabii ki isterim. Partimiz görev verirse. Kemal Bey’in adaylığı kesinleşmeden 50 gün önce ona teklifi yapan benim. İstanbul’u anlattım. Kamuoyu ve basında aldığım tepki Kemal Bey’in oy oranını artırabileceğini düşündüğüm için faydalı olacak oydu.

İl başkanı ne yapar peki? Parti il başkanlarının adlarını bilmeyiz, onları tanımayız. Oysa sizi tanımayan yok. Röportaj yapmak için bile bir kuyruk var. Siz niye bu kadar ön plandasınız?
İl başkanı adeta partisini pazarlar. Bir bankanın bölge müdürü olsanız ne yaparsanız o... 163 bilim adamıyla koca bir yaz çalıştım. Su sempozyumu yapmak benim görevim değil. Alışagelmiş değil bir kere. Ben alışagelmişleri kırmak istedim. Partisini toplumla birleştirmeli. O yüzden dikkat çekiyor. Kadıköyde’de beş başkan yardımcısı vardı ama herkes beni tanırdı. Hedefim bu değil ama projelerim, dikkat çekiyor.


Aç insana laiklik hikâye gibi geliyor

AKP için bu seçimde halk mesajını verdi diyoruz ya. Halk CHP’ye ne dedi sizce?
Seçmen CHP’yi neden tercih etmiyor? Ecevit dönemi dışında hiç seçim kazanmadınız. Her seçimde geride kalıp bundan kendinize sevinç çıkartmaktan sıkılmadınız mı?

Ciddi eksiklerimiz var. Gidereceğiz. Partilerle vatandaş aynı dili konuşmalı. Bunu yapmamız lazım.

Bu seçimde hiç laiklik tartışmasını gündeme getirmediniz ve oylarınız arttı. Bundan nasıl bir sonuç çıkardınız?
Buna gerek yoktu. Millet aç. Beklenti başka. O söyleme ihtiyaç yoktu da ondan. Aç insana laiklik desen hikâye geliyor. Aç, sağlık sorunu var bunu duymak istiyor adam.


Bildiğim kadarıyla daha çocukluğunuzda sol ideolojiyi benimsemiş bir insansınız. Gençliğinizde iyi bir solcuydunuz. Sizce CHP sol bir parti mi?
Zor soru soruyorsunuz. Böyle ağır sorular sormayın. Ben hâlâ iyi bir solcuyum. Şeye benzedi bu; rahmetli Özal ilk kez Kars’a gidiyor. İl başkanına “Bana bir Kars’ı anlat” diyor. Adam başlıyor, “Kars kozmopolit bir yer. Azeri var, Kürt var, Türk var, terekemeler var.” Özal anlamıyor tabii. “Terekeme nedir” diyor. İl başkanı da bilmiyor tabii “Sayın Başbakan’ım o da kendine göre bir millettir” diyor. Biz de kendimize göre sol partiyiz işte. Nedeni ise, 12 Eylül darbesi büyük tahribat yarattı. Birçok insanı yok ettiler. Bugün darbecilere kızanlar, darbecilerden en çok memnun olan olmalı, çünkü bügünkü iktidarın var olmasının sebebi 12 Eylül darbesidir. AKP yoksulun partisi olabilir mi ya? Yoksulluktan geldiler belki ama şimdi ne oldular? Yaşantılarını görmüyor musunuz? Gerçek tabanlarını çoktan terk ettiler. Çarşafların yerini Hermes başörtüler aldı. Altlarında Mercedesler.

Genel Başkanınız Deniz Baykal kendisini Ergenekon’un avukatı ilan etmişti. Siz de aynı görüşü ve duyguları paylaşıyor musunuz? Ergenekon’un avukatı mısınız?
Ergenekon öyle dejenere edildi ki! Sayın Genel Başkanımız’ın ne dediği anlaşılmadı, belki biz de anlatamadık. Başbakan “Savcısıyım” deyince ortaya çıkmış bir laftır o. Yoksa darbeleri desteklemek, çeteleri savunmak mümkün müdür? Binlerce insan katledildi, bunların hesabı sorulsun buna bir şey demeyiz. Ama mesela Kuddusi Okkır’ı çok iyi tanırım, bu adamın nesi çete ya. Kasa dediler, infaz ettiler adamı. Kendi yağıyla geçinmeye çalışan biriydi. Benden farklı düşünüyordu ama böyle de olmaz.


Ergenekon’un içinde İlhan Selçuk’un olmamasını umut ediyorum

Cumhuriyet gazetesi okuduğunuzu söylemiştiniz gençliğinizde. Siz hâlâ Cumhuriyet okuyor musunuz?
Yargıya intikal etmiş bir mesele ama ben inanmak istemiyorum olanlara. İlhan Selçuk’un falan olmamasını umut ediyorum. Yakıştırmıyorum. Cumhuriyet yazarlarının hepsi 12 Eylül’de ağır bedel ödemiş, bu kadar mağdur bir gazete bugün bunları mı savunur? Yalandır umarım hepsi.



Peki, askerin siyasete müdahalesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Darbe anlayışı desteklenemez bana soruyorsanız. Bu ülkede yaşanan bütün sorunların nedeni, sorumlusu darbelerdir. CHP darbe mağduru bir siyasi partidir. Bir siyasi parti darbeyi savunabilir mi?


Deniz Bey’le çok yakınızdır bana çok itibar eder

Siz Deniz Baykal’la açık açık konuşabilir misiniz? Aklınızın yatmadığı bir şeyi söyleyebilir misiniz? Yanlış yapıyoruz diyebilir misiniz?
Derim tabii. Beni çok sever. Çok yakınızdır. Bana çok itibar eder. Ararım “Şöyle deseniz, böyle deseniz” derim. Çok yakından tanıyorum. Kadrolarını hiç sayan biri değildir. Bazı eleştirileri hiç hak etmiyor. Ama biz kendimizi anlatamıyoruz demek ki. Değişmemiz lazım. Çok açık bir insandır Deniz Baykal. İstanbul’daki başarımızın tek sebebidir. İl başkanı atandığımda, 22 Temmuz seçimi olmuş, Ankara’ya Deniz Bey’e gittim, tam bir buçuk saat görüştük. “İstanbul’da değişim yapmak istiyorum” dedim. Bunu CHP gibi 85 yıllık köklü bir partide aklınızdan geçirmeniz bile zordur. Yapmak imkansızdır. Bir adam gelecek 15-16 ilçeyi bir gecede değiştirecek. Deniz Bey “Dengeyi bozacaksın” dedi. “Bozmam” dedim. Heyecanla anlatıyorum. Şöyle yapacağım, böyle yapacağım. Sonunda tam kalkarken elini omzuma koydu “Bak Gürsel eğer şunu biliyorsan, bu partinin tarihi sorumluluğu omuzlarının üzerinde” dedi. “Biliyorum” dedim, “Hadi git” dedi. Geldim değişimleri yaptım. Asla tek adam değil. Hatta keşke öyle olsa. Öyle vefalıdır ki. Bu vefasının bedelini ödüyor aslında.

Çok katı Kemalist bir grup var CHP’nin içinde değil mi?
Yani... Hangi kelimeleri seçmeliyim bilmiyorum ama var tabii. Yeni bir imaj kesin gerekiyor CHP’ye. Ve yapacağız bunları. Deniz Baykal yol arkadaşlarını asla bırakmaz. Arkadaşları ona bir yanlış yapmadıysa Deniz Baykal asla onları bırakmaz. Ama kamuoyunda farklı tanınıyor. Aslında Deniz Baykal’ın müritleri kötü.

Kemal Kılıçdaroğlu ve sizin için seçimin galibi diyenler var, solun yeni liderleri diyen var. Siz de kendinizi böyle hissediyor musunuz?
Kılıçdaroğlu ve ben 4 bin km yaptık İstanbul’da. AKP’nin en güçlü olduğu bölgelere, sosyal yaşamdan uzak tutulmuş yerlere gittik, kötü bir tek davranış görmedik. Kemal Bey’i çok sevdiler. Bağırlarına bastılar. Gelecekle ilgili umutlandırdı. Kemal Bey gibi iyi bir adayla seçimi kazanacağıma çok inandım. 2007’nin son aylarında çok iddialı bir şekilde “İstanbul’u alacağım” demiştim. Haklı olarak onlar da “Bu ne hayal” dedi. Kemal Bey örgüt alanını benim kadar bilmez. İki senedir çok çalışmam var. Tabii ki yardımcı oldum. Çok normaldi her yere ikili gitmemiz.


İstanbul hava kararınca Ardağan’ın bir köyüne dönüşüyor

AKP İstanbul’da neyi kötü yaptı sizce?
İstanbul’u çok kötü yönetiyorlar. Çözülebilmiş ne var? İstanbul’un arka yüzünde sosyal yaşam yok. 2010 başkentine yakışır mı? Akşam sekiz sanki Ardağan’ın bir köyü. 400 bin nufuslu bir ilçede sinema yoksa, tiyatro yoksa buna başarı mı diyorsunuz? Ümraniye’deki genç çocuk türbanlı sevgilisini alıp Kadıköy’e gelmek zorunda kalıyorsa, orada el ele dolaşamıyorsa bunlar hepsi sorun. İş sadece yol yapmak değildir ki. Toplumun sosyal yapısını tersine dönüştürdüler. Bu çok tehlikeli. Ümraniye’de bir mahallede, bir hemşerimiz vefat etti, ziyarete gittim. 2005’te. Anadolu’da kadınlar özgürdür. Burada içeri girdim, elimi sıkmadılar. O kadınları sokakta sigara içerken tanıyorum, onlar şehirde bu durma gelmişse sorun yok mudur? Şok oldum. Çocukluğum ellerinde geçmiş. Bölgede bir dolaştım kahve ve Kuran kursu dışında bir şey yok. “Anadolu insanı kahveye gideceğine Kuran kursuna gitsin” diyor haklı olarak. Çok kötü bir yere sıkıştırmışlar insanları.


Yaşar Büyükanıt’ın askeriydim

Asker olma zamanım geldi. Acemilik Manisaya çıktı. Gittim. İçeri girdim, teslim olacağım, etraf nasıl toz toprak, çadırlar kurmuşlar falan. Geri dönmeye karar verdim. Hiç yapmayacağım bir şeyi yaptım. Çantamı aldım, çıktım. Nizamiyede sorarlarsa da “Sigara almaya çıkıyorum” diyeceğim diye plan yaptım. Sormadılar da. Otobüse bindim, İstanbul’a geri geldim. Gece eve geldim kapıyı çaldım. Rahmetli babam şok oldu. Sinirlendi, kızdı. “Olur mu toz toprak, bu ne demek” dedi. Bir hafta sonra gidip tekrar başvurdum. Bakaya düştüğü için Isparta çıktı. Sabah Isparta’da indim, elimde Cumhuriyet gazetesi, akşamüzeri dört gibi teslim olacağım, çay içmeye bir yere oturdum, kafamı bir kaldırdım kocaman SODEP il merkezi yazıyor. Buraya uğrayayım dedim. Sabah 10 oldu artık. Odacı kapıyı açtı. Çay ikram etti. Sohbet etmeye başladık. Dedi ki “İl başkanımız emekli albaydır, 40. piyade alay komutanıyla her akşam beraberdir.” “Faydası olur mu” dedim. “Olmaz mı” dedi. Bir iki saat sonra il sekreteri geldi. Sohbet ettik. Sonra başkan geldi. Beni çağırdı. Sorular sordu. Sonra alay komutanını aradı. “Aile dostumun çocuğudur, sana gönderiyorum” dedi. Ben gittim. Kapıdan beni aldılar, özel giydirdiler. Alay komutanın postası oldum. 23 gün sonra özel dağıtım geldi bana. Ankara Gazi Orduevi’ne. Ben memnun olmadım tabii, İstanbul’a gitmek istiyorum. İl başkanını aradım. “Ben yaptırdım” dedi. “Ben İstanbul Fenerbahçe Orduevi istiyorum” dedim. Ankara’ya gitmedim. Dağıtım günü geldi. 3 bin kişi dizildik, okunuyor. Diyarbakır, Kıbrıs, Urfa... “Eyvah” dedim. “Gürsel Tekin Kuleli Askeri Lisesi İstanbul” deyince, herkesin dönüp bana bir bakışı var. Geldim Kuleli’ye. Komutanım Yaşar Büyükanıt. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın askeriyim ben. Erdal İnönü’yle mektuplaşıyordum askerken. Mektuplar okunuyor tabii. Büyükanıt merak etmiş, “Kim bu” demiş, “Komutanım ben siyasetçiyim” dedim. İyidir aramız. İl başkanı olduğumda ilk Büyükanıt aramıştı kutlamak için.


Lise mezunuyum. Üniversite bitireyim diye Kadıköy Belediye Başkan yardımcılığı dönemimde çok zorladılar. Açık Öğretim falan bitir diye. İstemedim. Bitirip ne olacak benim için artık.
Hiç sevmediğim şey futbol. Bir kez maça gittim zorunluluktan... Genel Başkan geldiği için, protokol gereği. Beşiktaş’ta kongre üyesiyim bir de. Arkadaşlarımla olmayı çok severim ama siyaset konuşurum. Saatlerce konuşurum. İçki içmem. Fıkra anlatmayı severim. Arkadaş çevrem geniştir. Ailemden 10 bine yakın kişi burada. Ardahan’da kimse kalmadı. İstanbul’un dört bir yanıda akrabalarım var.
Üç çocuğum var. Büyük oğlumun adı Ulaş’tır. İlk 14 yaşında Ulaş Bardakçı’nın hayatını okumuştum. Oğlum olursa adını koyacağım demiştim.
SODEP’e girdim, iki ay sonra gençlik komisyonu başkanı oldum Kadıköy’de. Siyaset öyle başladı. 20 yaşındayım. Aslında daha önce başladı da. Araya 1980 darbesi girdi. Sonra 1985 yılında asker oldum.











Yazarın Diğer Yazıları

  1. Olanı sevmek...
  2. “Akrep gibisin kardeşim”
  3. Yazarımız rahatsızlığı nedeniyle bugünkü yazısını yazamamıştır.
  4. Acılar usta, bizler çırağız...
  5. “Bırakın doğa size dadılık etsin”
  6. Bu kış hayat ağır geldi...
  7. Yalan söylüyoruz!
  8. Bu hayat, siz böylesiniz diye böyle!
  9. Biz herşeyin iyi olmasını istemiştik...
  10. Kim öldürüyor bizi?

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.