Başbakan bu kavgaya aslında çok şaşırdı…
.
Vatan Haber
İnsanlık ardında bıraktığı beş bin yılda neler olduğunu, tarihin nerelerden nasıl aktığını, hangi uygarlıkların ortaya çıkıp battığını, zamanın önemli kavşaklarındaki dönüşümleri bilir, inceler,düşünür ama bu korkunç ve zengin bilgisine rağmen hayatta bir dakika sonra ne olacağını bilemez.
Nefis bir ‘ceza’ değil mi?
Tüm geçmişi bilip yorumlayabiliyorsun ama yine de bir saniye sonra ne olacak bunu bilemiyorsun.
İnsanoğlu, geçmişe ait derin bilgisiyle geleceğe ait derin bilgisizliği arasında sıkışıp kalıyor.
Sürekli olarak geleceği keşfetmeye, geçmişten gelen o bilginin gelecekte hangi yöne kıvrılacağını kestirmeye çalışıyor.
Geçmişi yorumladıkça geleceği bilebilmeye tutkuyla bağlanıp sonra da bilemeyince çok şaşırıp, çok üzülüyor.
Aslında geçmiş tabii ki geleceğin “el feneridir” ama bütünü bir türlü aydınlatmaz.
Geçmiş bilgisini en doğru şekilde kavrayıp değerlendirmek, geleceği daha doğru tahmin etmeye yarar, o yönde hazırlık yapmak için işe yarar ama gelecek denen karanlığı tümüyle ışığa çevirmeye yetmez ne yazık ki.
Bir de bizler gibi geçmişiyle hiç ilgilenmeyen toplumlar vardır.
Onlar için sadece gelecekleri değil geçmişleri de bilinmezliklerle doludur.
Geçmişin “el feneri” bile yoktur onlarda. Büyük bir karanlığın içinde kör yürürler. Geçmişin hiçbir dönemecinden bir öngörü, bir değerlendirme çıkaramazlar.
Bu tür toplumlarda insanlar kendi eğilimlerine göre belirlenen isteklerini ve tutkularını ciddi bir “öngörü” olarak ortaya koyar.
Biz de böyleyiz…
O yüzden de her gelişme karşısında çok şaşırır ne yapacağımızı bilemeyiz.
Geçen gün yine Cemaat hükümet kavgasından bahsederken ben, “hâlâ anlayamıyorum Tayyip Erdoğan önünde fütursuzlukları yüzünden suçlarının izini açıkça ortada bırakan askerler gibi bir örnek varken, üstelik de cemaati aslında bu kadar iyi tanırken, kendini bu derece nasıl açıkta bıraktı,” dedim, “insan nasıl bilemez bu kadar karışık iş yaparken başına bir şey geleceğini?”
Masadakilerin çoğunluğunun fikri aynıydı, “başbakan bu olanlara çok şaşırdı, hiç ummuyordu.”
Öyleydi, Başbakan başına gelenlere çok hazırlıksız yakalanmıştı gerçekten.
Tayyip Erdoğan gerçekten de ne bu ülkenin tarihine, ne de başka ülkelerin geçmişlerine ilgi duymadı büyük bir ihtimalle. Hem de hiçbir döneminde.
Elinde bir “fener” bile yoktu.
Tüm gelecek öngörüsü, kendi arzuları ve istekleriydi.
Kendi ihtirasını hayatın tek gerçeği sanıyordu, tek beklediği o arzularının gerçekleşmesiydi.
Yeryüzünde kendisinden başka bir irade yokmuş gibi davranıyordu.
O yüzden de çok şaşırdı ve şaşırıyor şu an olanlara… Şaşırdıkça da öfkelenip yeni hatalar yapıyor.
Her hatasında da onu kapatmak için daha büyük bir hataya sarılıyor.
Galiba hayat onun için, “büyük bir lider ve onun düşmanlarından” ibaret.
Her şey bu kadar basit.
Oysa, geçmişe biraz baksaydı, liderlerin kendilerine güvenleri arttıkça nasıl daha fazla zayıfladıklarını, zaaflarının nasıl daha fazla büyüdüğünü görürdü.
Hayatın sandığından daha karmaşık, kendisinin sandığından daha güçsüz olduğunu anlardı…
Bunu anlayamadı.
Şimdi öfkeyle bağırarak kürsü kürsü dolaşıyor. “Düşmanlarına” mı daha çok kızıyor, kendi öngörülerinin hiçbirinin tutmamasına mı, bilemiyorum.
Bildiğim, gerçekleri görmekte direndikçe kendisiyle birlikte ülkeyi de bir karanlığa doğru sürüklediği...
Üstelik bu sefer o karanlık bilinmez de değil…