Aziz Yıldırım’ın telefon konuşmalarını okudum, kopan fırtınayı şimdi anladım!
.
Vatan Haber
3 Temmuz’dan beri şike soruşturması kapsamında önce gözaltına alınan, sonra raporlu sayılan, ardından da tutuklanan F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım 29 gündür suçlu birçokları için...
Konuyu merakla takip ediyorum...
Özellikle Boğaz Köprüsü yolunda polise “Allah Allah” diye saldıran, Shaktar maçında sahaya giren azgın sarı-lacivert kalabalığı gördükten ve tiraj kaygısını hesap ettikten sonra, medyanın bu konuya bir hayli mesafeli durmasını da doğru bulmasam da anlayabiliyorum.
Ama akıl ve izan varsa, böylesine ciddi bir konuda, taban tabana zıt 2 mutlak doğru da olamaz.
F.Bahçeliler 2’ye bölünmüş durumda...
Annem de birinci “duygusal” grupta olanlardan biri:
- F.Bahçe aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorlar.
- Yaşanan her şey dış mihrakların ve onların başarısını çekemeyenlerin komplosu...
- Şike diye bir şey varsa herkes yapmıştı zaten düne kadar... Niye kabak F.Bahçe’nin başına patladı?
- Aziz Yıldırım’ın başına gelenlerde bir iş var. Adam zaten hasta, onun üzerinden F.Bahçe’ye ceza kesiyorlar...
- Aziz Yıldırım içerden çıkmazsa F.Bahçe de küme düşecek.
“Rasyonel” olan ikinci grup ise sesi az çıktığı için daha azınlıkta kalıyor.. Onlara göre de:
n F.Bahçe kesinlikle şike yaptı. Fazla bağırmanın manası yok. Hatta ağırlarına gidiyor içine düştükleri durum, utanıyorlar.
- Aziz Yıldırım’a kızıyorlar. “Mehmet Ali Aydınlar başkan olacak diye, üst üste 3 şampiyonluk sözü verdi diye, sırf kendi koltuğunu korumak için F.Bahçe’ye tarihi bir leke sürdü bu adam” diyorlar... Ama fazla ses edemiyorlar. Çünkü azgın çoğunluktan korkuyorlar.
- Ben Nihat Özdemir, Ali Koç kalibresindeki işadamlarının kafalarını bu kadar kuma gömebileceklerini hiç sanmıyorum. Bal gibi biliyorlar şike yapıldığını, bu ayıbın kendilerini de bağladığını...
- Buna rağmen Aziz Yıldırım meselesi ile F.Bahçe’yi birbirinden ayır(a)mıyorlar... Ya Aziz Yıldırım gazabından korkuyorlar ya da onun 13 yıldır mürit haline getirdiği F.Bahçe taraftarından... Dolayısıyla Aziz Yıldırım istifa etmiyor, F.Bahçe de işin içinden çıkamıyor.
Aziz Yıldırım’ın telefon konuşmalarını teker teker okudum. 250 sayfa civarında... Şunları yaptığı kesin:
- Ali Kıratlı, İlhan Ekşioğlu, Yusuf Turanlı, Abdullah Başak ve birkaç kişi aracılığıyla etkin bir şike ağı kurmuş. Bu adamlar kulüpten çıkan paraların bir bölümünü cebe indirmiş bile olabilir ama F.Bahçe şike yapmış... Çok açık ki, bu ekip daha önce de bu işlerde mesai yapmış, uzman kişiler...
- F.Bahçe-İBB maçı (2-0) kesin şike... İ.Akın ve İskender maçı satmış.
- Bursa-İBB maçında (1-1) 4 oyuncuya 60 bin lira teşvik ödenmiş. Bursa puan kaybedip zirve yarışından düşsün, F.Bahçe ile Trabzon başabaş kalsın diye...
- Aziz Yıldırım, kendi maçlarından önceki hafta Emenike sakatlandı diye küplere biniyor telefonda. Verilen bazı paralar geri istenmiş, hatta alınmış. Menajerler birbirine girmiş. Aziz Yıldırım o kadar da açık etmek istememiş durumu...
- G.Saray-Trabzon maçı için Adnan Sezgin ile bağlantı kurdurmuş, ne olur ne olmaz diye...
- Bucalı Musa’yı ayarlaması için Cemil Turan ve İlhan Ekşioğlu’nu devreye sokmuş ama ret cevabı almış.
- Federasyon başkanı ile ilgili federasyon yöneticilerine sarfettiği sözler buram buram tehdit kokuyor. Hep para veya “adalet” adı altında bazı talepleri oluyor. İstemediği bir şey olunca “Yarın basın toplantısı yapıyorum, hepinize gününüzü göstereceğim. Sizi ben seçtirdim arkadaş” diyor.
- Kim ne derse desin federasyondan vadesi gelmemiş 12 milyon lira alması bu baskının doğal sonucu... Benim anladığım hep anlattığı gibi ekonomisi öyle düzgün değilmiş F.Bahçe’nin...
- Benim kulağıma gelen ama ‘tape’lerde yer almayan Başbakan’la ilgili bazı sözleri de var.
Aziz Yıldırım bunların hepsini başarı için, F.Bahçe’yi şampiyon yapmak için, önümüzdeki yıllarda daha rahat o koltukta oturmak için yapıyor.
Belki de futbol dünyasının doğal işleyişi bu... Bu kayıtsızlığı başka bir kavramla açıklamakta zorluk çekebiliriz çünkü.
Şu saydığım maddelerden 2 sonuç çıkarıyorum:
- F.Bahçeliler bir zahmet karar versinler. F.Bahçe büyüklüğü çok övündükleri İslam Çupi sözündeki gibi “kupalara bağlı olmayan başka bir büyüklük müdür?”
- Yoksa her şart altında kazanmak ve bunun için her şeyi göze almak mıdır?
Bu soruların cevabını bulanlar, Aziz Yıldırım meselesine daha steril bir gözle bakabilir.
Bu, parmaklıklar arkasındaki birini suçlama yazısı değil, onun neyle suçlandığını anlatabilme çabasıdır...
Düne kadar bu yapılanlar normalmiş, ama artık değil ne yazık ki...
Aziz Yıldırım’ın avukatı Faik Bey’in medyaya söylediklerini Balyoz ilk ortaya çıktığı dönemdeki Çetin Doğan’ın haline benzetiyorum.
“Türkiye değişiyor” sözünün az kaldığını, artık değiştiğini bile anlamıyorlar sanki...
Bu işin tek duygusal yanı, değişimin sancılı, zaman zaman adil olmayan, insan onurunu ayaklar altına alabilen yanlışlar da yapması...
Allah Aziz Yıldırım’a ve eşi Gonca’ya sabır versin...
Şerif Gören sete kasaba cinselliği ile dönüyor
Fırat (Herkesin tanıdığı ismiyle Fatmagül’ün eski nişanlısı Mustafa) Çelik, “Şerif Gören çekiyor, onun filminde oynayacağım” dediğinde çok şaşırmıştım.
Uzun yıllar olmuştu bir Şerif Gören filmi seyretmeyeli...
18 yıl olmuş meğer...
18 yıldan sonra ilk filmini çekiyor Gören.
Senaryosu Necati Cumalı’nın “Ay Büyürken Uyuyamam” kitabından uyarlanan film Ayvalık’ta çekiliyor.
Belki çekimleri tamamlandı bile şu sıra...
Fırat, filmde oynayacağı karakter için Çeşme’ye gelmişti sörf dersi almaya...
“Hangi karakteri oynuyorsun?” diye sorduğumda “Mavi...” demişti...
O an tam olarak kimi kastettiğini anlamamıştım ama Şerif Gören’i ve Fırat’la beraber oynayacak Ayça Bingöl’ü (Cemile) ve Hazal Kaya’yı (Feriha) duyunca çok iyi bir film olacağına hemen ikna olmuştum.
Tatil bitip eve dönünce ilk iş Necati Cumalı’nın kitabını buldum okumak için.
Necati Cumalı Egeli, Urlalı...
Hikayeleri o yüzden tanıdık ve Ege-sever insan için hep çok sıcak.
Kasaba ve cinsellik...
Şerif Gören kitaptaki beş hikayeden yola çıkarak yazmış senaryoyu.
Hikayenin merkezinde “Helvacı Güzeli” var.
Bir anne, iki kızı ve hercai bir adam... Filmin baş karakterleri...
Bu filmi çok merak ediyorum.
Belki, “Bu filmi seyrettik biz” hissine de kapılmış olabilirsiniz konuyu okuyunca...
Ama kasaba cinselliği Türkiye’de hala kapısı aralanmamış bir konu aslında...
Bakalım bu film o kapıyı aralayacak mı?