Ali Koç’un bana düşündürdükleri...
.
Ali Koç ile Şekip Mosturoğlu’nun birlikte katıldığı TV8’deki programı seyrettim.
F.Bahçe Kulübü’nün şike süreci ile ilgili hangi argümanı geliştireceğini kavramak açısından çok faydalıydı.
4 saatlik programın bir bölümünü canlı bir bölümünü de banttan izledim.
Şike sürecinin başından itibaren F.Bahçe’nin şike yapmış olma ihtimalini açıkça dile getirdiğim ve bu konuda Aziz Yıldırım tarafından dava edildiğim için programı renksiz bir gözlükle takip etmeye çalıştım.
Ne sarı-kırmızı düşündüm ne sarı-lacivert...
Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor Ali Koç Türk yönetici standartlarına göre sıradışı bir performans sergiledi.
Gerek konulara hakimiyeti, gerek vakur hali bana inandırıcı geldi.
Şekip Mosturoğlu da altı aylık Metris günlerinin olumsuz izlerini üzerinden atmış gözüküyordu.
Sadece Faik Çetiner ile Sinan Engin’i pek anlamadım.
F.Bahçe’nin iki önemli yöneticisinin TV8’e çıkması hem reklam hem de itibar açısından önemli, buna bir itirazım yok.
Ama soru yöneltme biçimleri ve can alıcı noktaları süzememeleri bana tuhaf geldi.
Belki de onlar için sorulardan çok cevapların önemi vardı, bilemiyorum...
Ama “Başkanım, başkanım” tarzı üslubu ben pek sevemiyorum galiba…
Çok haklı! Çünkü...
Ali Koç, Türkiye’nin en zengin ailelerinden birinin temsilcisi...
Ancak söz konusu inandırıcılık ve itibar olunca paranın etkisi kaybolur ya, Ali Koç bunun dengesini iyi ayarladı.
Örneğin değindiği konular özenle seçilmişti.
Genelde F.Bahçe’nin haklı olduğu noktalara parmak bastı. Tartışmalı konulara hiç değinmedi. Dolayısıyla kulübünü savunmuş ama yalan da söylememiş oldu. Mesela:
1- Mehmet Ali Aydınlar’ın süreci başından itibaren doğru yönetemediği ne yazık ki ortada... TFF’nin zigzagları yüzünden F.Bahçe’nin uğradığı kayıpları, UEFA’ya karşı ne kadar zor duruma düştüklerini tane tane ve çok iyi anlattı.
2- F.Bahçe’nin uğradığı maddi kayıpların, borsada kaybettiklerin değerin ve itibarın anlatıldığı bölüm de uzun ama mantıklıydı.
3- Medyaya karşı sergilediği tepki yerindeydi. “Türk sporunu maalesef medya yönetiyor” diyecek kadar net, “Ama bizim de yönetimler olarak kendi ölçülerimizi koymamız, medyayla ilişkiyi abartmamamız lazım” diyecek kadar ölçülüydü. Benim anladığım özellikle Telegol türevi programlardan şikayet etti. Ki, ben de ediyorum açıkçası...
4- Aziz Yıldırım’sız kulübü yönetirken çektiklerini anlatırkenki ifadeleri de F.Bahçe’nin yaşadığı duygusal travmanın izlerini taşıyordu. Haklı buldum ama sonuçta hiç kimse de kimseyi boş yere suçlamıyor, ortada çok ciddi iddialar var.
5- Sonuçta Ali Koç hitabeti, görüntüsü, zarafeti ve inandırıcılığı ile F.Bahçe’ye başkan olabileceğini çok net gösterdi. “Benim de gözümün üstünde kaşım var”, “Dedem yaşasa bana yöneticilik yaptırmazdı”, “Karım göreve devam etmemi istemiyor”, “Ben deli bir F.Bahçeliyim” tarzı söylemleri, sözünü kesmeye kalkan Faik Çetiner’e “Bir dakika! Lafımı bitireyim ondan sonra sor” diye çıkışması, kendisine biraz fazla zorlama yapılan doğum günü kutlaması sırasında “Beni doğum günümde buraya yolladığı için karıma teşekkür ederim” demesi doğal ve sıcaktı doğrusu. Ve Ali Koç’u olduğundan daha sempatik gösterdi.
Çok haksız! Çünkü...
- Ali Koç’un şike ile ilgili söylemlerinde eksik taraflar vardı. Örneğin özellikle Şekip Mosturoğlu başta olmak üzere diğer futbol tahliyelerinden sonra F.Bahçe’ye açık biçimde “beraat etmiş” ve “suçsuz” muamelesi yapılıyor. Ben de Aziz Yıldırım’ın da tutuksuz yargılanabileceğini düşünüyorum. Ama “suçsuz” diyebilmek için henüz erken... Ne yazık ki Türk mantalitesi savunmaları duyduktan sonra tapelerde konuşulanları unuttu. Tapelerde konuulanlara ne şimdi peki?
- Ali Koç’un özellikle bahsetmediğini düşündüğüm yerler zaten Şike Davası’nın “açık” taraflarıydı. Ne İbrahim Akın’dan söz edildi ne Eskişehir maçları öncesi yaşananlardan... İddianamenin eksik tarafları masanın üstünde kaldı hep... Onların konuşmaması normal olabilir ama Faik Çetiner’in bunları sormaması hiç doğal değildi doğrusu! Tapeler çöp sayıldı, savunmalar abartıldı.
- Beni en çok şaşırtan ise şike konuşmalarında ağırlık taşıyan mafya eğilimli isimlerden hiç bahsedilmemesi... Sanki o adamlar gökten zembille indi, şike mevzuu olduktan sonra da buharlaştı. F.Bahçe Kulübü’nün bu tip adamları niye istihdam ettiğini açıklaması lazım. Bu iş sonunda “Aaaa!
Zaten şike olmamış. O mafyalar bizim paraları almış, karşı tarafa da vermemiş” noktasına gelirse durum tuhaf olur. Çünkü F.Bahçe adına gayet muntazam çalışmış bir ekipten bahsediyoruz. Şikeyi başarıp başarmadıkları emniyet ve savcının delillerle kanıtlaması gereken bir durum. Ama ortada bunun için bir hayli uğraştıkları belli.
- Ali Koç’un şu lafını da düşündüm bir süre:
“Şike sürecinde Trabzon’un bizimle uğraşmasını anlıyorum. Çünkü onlar ligi 2’nci bitirdiler ve şampiyonluk kupasını istiyorlar. Oysa G.Saray’ın konuyla hiç alakası olmamasına rağmen bizi şikayet etmesi ve konuyu sürekli canlı tutması anlamsız...”
Tamam G.Saray’da şike mevzusunda ölçüyü kaçıran yöneticiler var, Adnan Öztürk gibi... Ama G.Saray’ın da tek derdi gelecek sezon Avrupa Kupaları’na katılabilmek... Eğer ceza süreci tavsar ve Türkiye ceza alırsa bu nedenle Avrupa yasağı almaktan korkuyorlar...
Ali Koç bu noktada da zekice G.Saray’ı iğneledi ama mantık hatası yaptı.
Kare as değişiyor
Sonuçta Ali Koç’un konuşması F.Bahçe’nin düzgün bir üslupla kendini savunması, F.Bahçe’nin kendini ve yaşadıklarını anlatması açısından etkiliydi.
Türk futbolunun yeni bir itibar yönetimi sergilemesi gerektiğini; bağırıp çağıran, taraftarı kullanan, manipülatif yönetici profilinden kurtulup aydınlık, temiz ve inandırıcı yeni isimler bulması gerektiğine inanıyorum.
Ali Koç’u ikinci kategoriye rahatlıkla sokabiliriz.
Onun dışında Beşiktaş’a başkan olan Fikret Orman, G.Saray’ın iş dünyasından transfer ettiği Ünal Aysal, Beşiktaş’taki hatalarından ders çıkarıp TFF’de daha başarılı bir performans sergileyeceğine inandığım Yıldırım Demirören’le beraber farkında olmadan bu profil değişiyor zaten... Daha medeni, daha adil, daha itibarlı ve daha avrupai…