Ağlayan kaptan iyiye işaret değildir
.
Başbakanı televizyonda ağlarken seyrettiniz değil mi?
Müslüman Kardeşler liderinin 17 yaşında öldürülen kızı Esma’ya yazdığı mektubu dinlerken…
Ben seyrettim.Hatta birkaç defa seyrettim.
Ve başbakanın başkalarının söylediği gibi gözyaşlarında bir sahtelik olduğunu düşünmedim…
Mektubun her satırı ve Esma’nın o gülen yüzü, her insanı ağlatacak kadar yaralayıcıydı.
Ölen bir çocuksa, masumsa, katledilmişse, ağlamamak mümkün değil zaten.
Ama bu ağlama sadece bir ağlama değildi bence…
Çok daha büyük bir sorunun başlangıcıydı.
Aslında başbakan samimiyetle ağlıyordu, ağlaması samimiydi ama ağlamasının gösterilmesi hesaplıydı.
Başbakan da, soruyu soran da o mektuba başbakanın ağlayacağını daha en baştan biliyordu.
Bunu sezmemek mümkün değil…
Onların bunu bildiğini bilmek de izleyende o samimiyet algısını bozuyordu…
Ayrıca endişelendiriyordu da…
Bir başbakanı televizyonda dakikalarca ağlarken görmek insanı ürkütüyor doğrusu.
Ancak Ortadoğu’da olur böyle dakikalarca ağlamak herhalde.
Başbakan dediğin de bir insandır ama sinirleri sağlam bir insandır öyle değil mi?
Başbakansan ne acılardan, ne facialardan geçersin, dişini sıkıp soğukkanlı durursun.
Devlet gemisinin kaptanıdır başbakan.
Bir gemide kaptanının birden salonun ortasına gelip hıçkıra hıçkıra ağladığını düşünsenize, nedeni ne olursa olsun bu sahne yolcularda bir ferahlık duygusu yaratmaz sanırım.
Ağlayan kaptan iyiye işaret değildir.
Üstelik bu geçici bir hal gibi de durmuyor…
Benim televizyonda izlediğim başbakanın bundan sonra Türkiye’yle ilişkisi akılla değil duygularla olacak gibi…
Ağlayacak...Bağıracak...Kızacak...Küsecek...Sevecek...
Nevrotik bir ilişki olacak yani aramızdaki.
Zaten de öyle değil mi uzunca bir zamandır?
Dünya çapında bir projenin kilidiydi bence başbakan ve bunu beceremedi… Yeryüzündeki bütün Müslümanlara örnek gösterilecek hem demokrat hem Müslüman bir ülkeyi yaratacak ve her açıdan başarıya ulaştıracaktı. Bu yolda dünya ona büyük destek verdi. Ama olmadı, proje çöktü.
Dış politikada da, iç politikada da hedeflere ulaşılamadı.
Başbakan, kendisine verilen hem iç hem dış destekle Ortadoğu’da bir imparatorluk kurma hayallerine kapıldı ve bu son gelişmelerle birlikte, kafasındaki imparatorluğu kaybetti… Çoktandır böyle bir imparatorluk kurulmuş gibi davranıyordu, zaten bu hayalin çökmesi sarstı başbakanı.
Gezi olayları bu sarsıntıyı daha da derinleştirdi.
Ülkenin “tek” hakimi olmadığını görmek onu çok öfkelendirdi, halkın bir kısmının “nankör” olduğuna çok fazla inandı.
Şimdi de ekonomik kriz kapıya dayandı. Bu kriz kendi tabanını da çalkalayacak.
Ekonominin, diplomasinin ve politikanın ne kadar başarılı götürüldüğü kendi tabanında da sorgulanacak.
Bir de çözülmesi gereken bir Kürt sorunu bütün haşmetiyle duruyor ortada.
Bütün bunları düşündüğümüzde, başbakanın duygusal tepkilerine daha sık rastlayacağımızı tahmin etmek hiç de zor değil…
Pek çoklarının söylediği gibi başbakanın ağlaması sahte değildi bence…
Tam tersine bu ağlama tehlikeli bir şeyin işaretiydi…
Başbakanın sinirlerinin gerçekten bozuk olduğunu gösterdi bana.
Daha da tehlikeli bir şey var, o hepimizi kızdıran gerçek;
Esma’ya ağlarken kendi ülkende çocuklar ölüyor sesini bile çıkartmıyorsun, omuzlarını silkip geçiyorsun. Kılın kıpırdamıyor.
Ben başbakanın bir yanının az rastlanılacak derecede kırılgan, diğer yanının ise korkulacak kadar katı olduğunu düşünüyorum.
Bu ikili yapı bütün siyasete yansıyor…
Böyle giderse biz de, başbakan da çok ağlayacakmışız gibi geliyor bana…
Öyle değil mi?