14 Şubat yalnızları için...
.
- Küçük bir not: Bu yazıyı Elvis Presley’den Love me Tender’ı dinleyerek okuyun…
İstanbul’un tüm sevdiğim sokaklarında dolaşıyorum bu aralar.
Bahar erken geldiği için portakal ağaçlarına, mimozalara, bahar dallarına rastlıyorum sokaklarda.
Mimoza kokuyor dolaştığım yerler.
Ve o kokuyu duydukça şunu düşünüyorum farkında olmadan, yalnız bir hayatın içinde gezinmek beni ne kadar heyecanlandırıyorsa, ağaçlara yalnız bakmak da o kadar hüzünlendiriyor…
Çünkü biliyorum ki, mimoza ağacına baktığında bir ağaçtan daha fazla bir şeyler görecek birine ihtiyaç var, heyecanla “mimozalara bak” diyebilmek için.
Ağaçlara rastladığımda onları birine anlatmak istiyor içim her defasında.
Bu artık o kadar kolay olmuyor sanki…
Ağaçları paylaşmak bazen birbirini sevmekten bile zor oluyor…
Heyecanla “mimozalara bak” diyebilmek, “seni seviyorum” demekten bile daha zorlaşıyor giderek.
Yalnızlaşıyor insan yalnızlığa alıştıkça.
Oysa eskiden insanlara çok hızlı alışıyorum diye kızardım kendime, şimdilerde yalnızlığa alıştım sanki…
Şimdi de aklım buna takılıyor biraz.
Yalnızlaştıkça seni unuturum diye korkuyorum…
Seni unutmayı sevmiyorum…
Ama ağaçlar var, onlar ruhumun ‘canavarları’ gibi, ne zaman bütün ihtişamıyla bir ağaçla karşılaşsam kafeslere koyduğum bütün duygularım taşıyor…
Dizginleyemiyorum.
Duyduğum aşkı, özlemi, acıyı, bütün bunlaı duymaktan duyduğum korkuyu nasıl sakladığımı fark ediyorum ağaçları gördüğümde.
Sokaklarda dolaşırken bu içimden geçenlerden bir iz taşımıyor yüzüm genellikle, daha mesafeli duruyorum hayata…
Sen yokken ben hep mesafeli oldum hayata…
Ama ağaçlara rastladığımda, gülümsüyorum önce…
Sana rastlamışım gibi gülümsüyorum.
Sonra o mimoza kokan gölgeli sokakta seninle karşılaştığımı hayal ediyorum…
Şakalar yapacağım, hatırını soracağım sıradan cümleler kuracağım, kendimi olabildiğince güvenle saklayacağım...
Aptalca bir korkuyla sana içimden geçenleri söylemeyeceğim…
Ama senin beni anlamanı isteyeceğim, hatta bunu çok isteyeceğim.
Senin o soğuk halime aldırmadan ve mimozalardan bahsederek usulca gülümsemeni bekleyeceğim.
Sadece ağaçlar, sadece o ihtişamlı yalnız ağaçlar benim duygularımın kilidini açıyor sanki…
Ağaçlarla dolu bir bahçe hayal ediyorum.
Bazen içine seni de koyuyorum…
Bazense unutuyorum.
Ağaçları bu kadar sevdiğimi hiç bilmiyorsun, değil mi?
Ama zaten bu yüzden ayrılmamış mıydık?
Birbirimizi sevdiğimiz ama birbirimizi hiç bilmediğimiz için…
Her yer mimoza kokuyor…
Seni özledim...
Ama sen kimsin?
Bunu hâlâ bilemiyorum…