Zombi demokrasisi!
.
Benim buluşum değil, bunu dünya çapında en çok okunan dergilerden biri olan “The Economist” yazmış. “Seçim kazanmanın yeterli olmadığı, bazı ülkelerde çoğunluğu ele geçiren liderlerin farklı bir demokrasiye geçtiği” vurgulanan yazıda “Türkiye’deki demokrasiye olsa olsa Zombi demokrasisi denebileceği” belirtiliyor.
BBC ise “Ankara Belediye Başkanı tarafından sosyal medyada hedef gösterilen muhabirlerinin çok sayıda tehdide hedef olduğunu, bunun BBC’nin güvenilirliğine darbe vurma ve muhabirlerini sindirme amacıyla yapıldığını ve kabul edilemez olduğunu” açıklamış.
Doğrusu onbinlerce kişinin tepki olarak sokaklara döküldüğü bir halk hareketine sebep olan, çok sayıda gencin yoğun bakımlık olduğu, gözünü ve hatta hayatını kaybettiği “polis şiddeti”nden sonra “polis Taksim’de destan yazdı” denebiliyorsa, Gezi eylemlerine destek veren sanatçılar hedef gösterilip tehditler alıyorsa Batı alemi de bunları ve kendilerine yapılanları yazacak, düşünecek, dünyaya ilan edecektir. Bunlara neden olunduktan sonra “ekonomi zarar gördü” demeye de kimsenin hakkı olmayacaktır.
Genci vuran serbest ya diğerleri?
Antalya’da Gezi Parkı protestosuna katılan gençler polis üstlerine gelince bir otoparka kaçmışlar. Burada 10-15 polisin aynen İstanbul’da bir genci yakalayıp sakallı birine tuğlalar, tekmelerle öldüresiye dövdürmeleri gibi polisler topluca gençleri sıkıştırıp hastanelik edene kadar dövmüşler. Aferin onlara, önce “destan yazdıkları” söylenmeli, sonra yakalansalar da serbest bırakılmalılar ki bundan sonra da aynı sistemle saldırsınlar. Hatta “ağır silahları” da olsun.
Ethem Sarısülük’ü vuran polisin olay anındaki kamera görüntüleri ortada. Hakim hala “meşru müdafaa olasılığı”ndan söz ediyor, “polisin tutuklanmasının telafi edilemez zararlara neden olabileceğini” söylüyor. Henüz 26 yaşındayken vurulan Ethem Sarısülük’ün hayatı telafi edilebilir, geri getirilebilirmi ki, polisin “tutuklanması” bile telafi edilemez? Peki kimseyi öldürmedikleri, hatta kimseye zarar vermedikleri halde 5-6 yıldır tutuklu bekletilen gazeteciler, cerrahlar ve diğer insanlar hangi hukukla içerdeler?
Bu ülkede maalesef artık “adalet” bir hayaldir, insanların adalete ve kendi polisine bile güvenemez hale gelmesinin sorumluları hiç değilse Batı’dan gelen tepkilere bakarak düşünmek zorundadır! İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın son açıklaması tabloya duyarsız kalmadığını gösteriyor, ona da bakabilirler!
PKK sorunu büyümeden..
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve yüzlerce insana yaz ayları da cezaevinde geçirtilir, suçu bilinmeden hayatından 5 yılı çalınmış gazetecilere, cerrahlara “son savunmalar çok kısa olsun” gibi ekstra haksızlıklar yapılırken PKK militanları ülkede özgürce dolaşıyor.. Terör bitecek umuduyla bu hukuksuzluğa susuluyor ve “silahlı güçlerinin Kuzey Irak’a çekilmeyi sürdürdüğü” haberi veriliyor sık sık.. Bu arada Hakkari’de bir helikopterimize PKK tarafından ateş açıldı, bunu da “soruşturuyoruz ama PKK güçlerini sınırda taciz ediyormuş” olarak açıkladılar, ki aslında bir gözdağı gibi görünüyor.
BDP’li ‘Duran Adam’lar!
Gezi Olayları nedeniyle uzun süre “çözüm süreci” denilen sürece ara verildi.. Polis şiddetini protesto amacıyla sürdürülen “Duran Adam” eylemi sırasında BDP’li milletvekillerinin de Meclis’te bu eyleme destek veriyor gibi “duran siyasetçi” eylemi yapması “acaba BDP de artık şiddet, öldürme eylemlerini desteklemeyecek mi, onlar da şiddete karşı ortaya çıktıklarına göre başka anlamı var mı bunun” sorusunu akla getirmişti ama PKK’yı desteklemekten vazgeçmeyeceklerine göre durum hiç de öyle görünmüyor.
PKK yöneticilerinin önemli açıklamaları var. Öcalan, Barzani’ye yazdığı mektupta “4 parçalı Kürdistan için gayret göstermesini” istemişti, PKK liderleri de; “AKP geçmiş seçim dönemlerinde önce ‘ateş kes’ isteyerek Kürt sorununu çözeceğine söz verdi, seçim sonrası farklı yaklaşım içine girdi. Şu anda henüz çözümü getirecek politika üretmiş değil, sadece kamuoyuna ümit veriyor. Biz PKK güçlerimizi 2014’te AKP’ye yeni bir seçim kazandırmak için çekmedik. Eğer bunu planlıyorsa yanılgı içindedir, umutların yıkılması büyük felaket getirir. Geçmişi kat kat aşan bir şiddetle Türkiye’yi kasıp kavururuz. Anında geri döneriz” tehdidini öne sürüyorlar.
Geçen seçim gibi değil..
Öcalan’ın Barzani’den talebi ile AKP’nin çözümü (TBMM yok çünkü ortada, Meclis yerine iktidar tek başına karar veriyor) nasıl bağdaşacak, PKK “4 parçalı Kürdistan”dan söz etmeyi sürdürürken Hükümet nasıl bir pazarlıkla bu “çözüm” olayını halledecek bilinmez ama bu tehdit PKK’nın uzun süre beklemeyeceğini açıkça anlatıyor.
PKK liderlerinin açıklamasına göre “bir anlaşma sonucu olduğu” açıkça anlaşıldığı gibi; geçen referandum öncesinden seçim sonrasına kadar PKK “eylemsizlik” kararı almış, hatta “referanduma katılmayarak” iktidarı desteklemiş, Hükümet seçim sonrası tutum değiştirince terör tekrar başlamıştı. Şimdi beklemeyecek noktaya getirildiler, o nedenle Hükümet’in seçim mitinglerine ara verip “partiden önce ülke meselesine” eğilmesi, en kısa sürede bu konuyu çözmesi gerekiyor. İnsanlarımızın hayatı söz konusu!