Yargı bu çelişkileri nasıl ‘yok’ sayar?
.
Ergenekon ve Balyoz davalarında sanık avukatlarının açıkladığı net bilgilerin, ortada olan ve hakimlerin de farkında olmamasının imkansız olduğu “çelişkili iddiaların”, bu çelişkilerin gerçekliğini saptayan tüm bilirkişi raporlarının mahkemeler tarafından “yok” sayıldığı biliniyor.
Tabii onların “yok sayması” basit bir hata veya “görev ihmali” gibi görülemez, o dehşet ihmal ve hatalar sonunda yüzlerce kişinin ve ailelerinin hayatı mahvoluyor, tüm yaşam hakları ellerinden alınıyor, bugüne kadarki yaşamları da karalanmış oluyor.
TRT ÇEKMİŞ!
Balyoz davasının sanıklarının (ki onlar kendilerine “Asrın iftirası Balyoz mağdurları” veya “tutsakları” diyorlar) gönderdiği mektupta “iftira davasına konu olan dijital çelişkilerin bazıları” şöyle sıralanmış..
1- Kardak’a çıkmış SAT komandosu Albay Ali Türkşen’e “Şu tarihte, şu saatte, sen bilgisayarında şu belgeyi kaydetmişsin” diyorlar. Ama işe bakın ki TRT o gün, o saatte Albay’la “Silahlı Kuvvetler Saati” türünden bir te-levizyon programı yapıyor ve onu denizin altına dalarken kameraya çekiyor. Diyor ki Albay; “İspatı burada. Beni bilgisayarda belge kaydetmekle suçladığınız saatte ben denizin altında dalıştaydım, TRT çekmiş. Denizin altındayken hangi belgeyi kaydedebilirim?” Buna rağmen tutukluluğu devam etti ve hüküm giydi.
2- 2003 tarihli sözde darbe planında, el konulacak ilaç şirketlerinin listesi var. Orada “Yeni Recordati” diye bir firmanın adı geçiyor. Oysa o tarihte öyle bir firma yok.. O firmanın 2003’teki adı “Yeni ilaç”; sahte planda geçen “Yeni Recordati” adını aldığı tarih ise 2009 yılı ..
3- 2003 yılında hazırlandığı iddia edilen Jandarma planlarının (sahte cami bombalama planı) içinde yer alan bazı sokak adları ‘2006 ve 2007 yıllarına ait’tir. Sokak isimlerinin verildiği tarihler Belediye Meclisi’nin kararlarında da görülmektedir. Sahte plan, 2006’dan daha sonraki bir tarihte, ‘2003’te hazırlanmış süsü verilerek’ kaydedilmiştir.
4- CD’lerdeki Word belgeleri 2003 ve 2004 tarihli. Dolayısıyla 2003’ün teknolojisine uygun olması gerekiyor. Ama belgelerde kullanılmış olan “calibri” ve “cambria” gibi bazı yazı fontları Microsoft tarafından ilk olarak “Office 2007” ile piyasaya sürüldü. Bu da sahte darbe belgelerinin “2007’den daha sonraki bir tarihte yazıldığının” bir başka kanıtıdır.
5- Sahte darbe belgeleri arasında toplantı tutanakları var; ancak 3 Ocak 2003’te Aksaz’da yapıldığı iddia edilen toplantıya katılımcı olarak gösterilen subaylardan birinin o tarihte İsrail’de, diğerinin Gemlik’te, bir diğerinin ise İzmir’de bulundukları belgelenmiştir.
6- Eskişehir’de çıkan flash diskte yine “2003 tarihli bir belge” var. O belgede de bir kanun metnine atıfta bulunuyor. Normalde o metinde, “kanunun 2003 tarihli halinin” olması gerekirken, metin “2005’te yapılmış” bir değişikliği (hem de değişiklik kanununun tarihi ve numarasıyla) içeriyor.
UYKULARI KAÇMAZ MI?
“Darbe hazırlığı yapma” iddialarındaki bu ve benzeri büyük hataların bazıları daha önce de basında yer aldı ama hafızalar zayıftır bizde, unutuveririz. Hatta “en büyük darbeleri yapanlar ve yaptıkları darbeler, verdikleri muhtıralar hala tarih önünde mahkum edilmemişken, darbe yapmayanlar nasıl olur da 20 yıl hapse mahkum edilir” diye sormak bile aklımıza gelmez.
Ama el insaf, o iddialardaki bunca fahiş hata da görmezden gelinebilir mi? Hakimler bunları atlayabilir mi, böyle bir hakları (hukukları) var mıdır?
Ve son soru; Dönemin Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı, emirlerindeki askerlere böylesine ağır suç ve cezalar yüklenirken “Arkadaşlar durun, burada çok ciddi hatalar var, tarihler yanlış, biz en iyi şekilde biliyoruz ki belirtilen tarihlerde o subaylar başka yerlerde görevli, şu firma o sokak yok” demez mi? Bunu yapmadan köşelerine çekilmek uykularını kaçırmaz mı?
Kaçırmazmış demek ki, bunu da öğretmiş oldular!
Onları kim öldürdü?
Suçu kanıtlanmamış insanlar demir parmaklıklar arkasında yıllarını geçirirken “ağır suçlular” serbest bırakılırsa o suçların mağdurlarına da intihar etmek kalıyor. Zaten Van Vali Yardımcısı da ölüm tehdidi alan öğretmene koruma vermezken “ölüm haktır” dememiş miydi?
Kendisi de ceza filan almadı, gencecik öğretmen öldürüldüğüyle kaldı, hak yerini buldu (!) demek ki.. Böyle valilerin, böyle hakimlerin olduğu yerde felaket haberlerine şaşmayacaksınız artık. Tam aksine kanıksayacaksınız..
Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde evli bir adam, bunların adını neden gizliyorlarsa Ümit A. imiş, 14 yaşında (çocuk sayılıyor henüz) kızla ilişkiye giriyor. Mağdur çocuğun şikayeti üzerine yakalanıyor ama efendim mahkeme “reşit olmayan mağdure ile cinsel ilişki” suçundan kendisine 5 aycık hapis cezası veriyor. İndirimlerle bırakılacaktır şüphesiz..
Bunu duyan tecavüz mağduru çocuk ise ilaç içerek intihar ediyor. O öğretmenin ve bu çocuğun ölümünün sorumlusu kim? Haydi bu bilmeceyi milletçe çözelim!
Hukuksuzluğun sonucu bu işte; ya ölüyor, ya öldürüyor insanlar!