Üç maymunlar dönemi!
.
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’i “darbeye ikna” ile görevlendirildiği ama “Özel’in karşı çıktığı” iddia edilen Balyoz sanığı emekli Korgeneral Doğan Temel Genelkurmay’a “Özel’in tanıklık etmesi” ve olayın doğru olup olmadığını açıklaması için başvurmuş..
Başvuru şöyle; “Orgeneral Necdet Özel’e böyle bir olayın konuşması, ikna gayreti, hatta küçük bir imanın yapılıp yapılmadığının acilen sorulması ve cevabın Yargıtay temyiz dilekçesine eklenmesi..”
Cevap şöyle; “Devam eden yargılama ile ilgili beyanda bulunmayacağı, mahkeme çağırırsa bilgi vereceği..”
Tek cümle..
Hiç şüphe yok ki bu kadar haksız ve hukuksuz şekilde tutuklanan, sahte delillerle mahkum edilen yüzlerce insan bu dönemde “dava süreçlerinde bildiklerini bile açıklamayarak komuta ettikleri TSK mensuplarına yapılanlarda rol oynayan” Özkök, Yalman, Özel gibi komutanlarını tanıma fırsatı da buldular.. Nitekim hayatının büyük kısmını terörle mücadeleye adamış olan emekli Tümgeneral Osman Özbek kitabında fotoğraflarının altına “Silivri ve Hasdal’daki tutsak askerler komutanlarını arıyorlar” yazmış. “Konuşmayan”, konuştuğu zaman da yuvarlak cümlelerle konuyu geçiştiren, bu nedenle hayatı mahvolanları düşünmeyen komutanlarını..
Oysa örneğin Özel’den istenen tek bir cümle; “böyle bir konuşma veya iması oldu” ya da tek kelime; “olmadı”.. Bunun için “mahkemenin çağırmasına” ne gerek var? Üstelik “dava sürüyor” dedikleri dava Yargıtay’da.. Zaten bittiğinde artık geri dönüşü yok, bir tek AİHM kalıyor ki o da daha çok yılın kaybı demektir.
‘Özel yetkili keyifler
Ve öte yanda; eğer Balyoz seminerinde suç anlamında bir “amaç dışı eylem” olmuşsa o anda görevini yaparak soruşturma açtırmayan Özkök ve Yalman’ın, 27 Nisan muhtırasını veren Büyükanıt’ın, 28 Şubat suç ise o dönem Genelkurmay Başkanı olan Karadayı ’nın serbest olması, yüzlerce kişi hapisteyken olaylarla hiç ilgileri yok havasında dolaşmaları..
Vicdanları rahat mı acaba, rüyalarında hapisteki silah arkadaşlarını görmüyorlar mı?
Ergenekon deseniz (hele de haham Tuncay Güney’in “Ergenekon bir projeydi, bitti” konuşmasından sonra), İlker Başbuğ’dan başlayarak haksız ve hukuksuzca içerde tutulan, yılları çalınan insanlarla ilgili ayrı bir traji komedi var ortada.. Daha kaç yılları çalınacak “özel yetkili” keyiflere kalmış!
Vasiyet!
Başbakan Erdoğan Dünya Kadınlar Günü’nde Siirt’te yaptığı konuşmada “vasiyetinden” söz etmiş. Sağlık sorunu bulunduğu için insanın aklına kötü şeyler geliyor “vasiyet” lafını duyunca, bir endişesi mi var acaba diyor.. Zira hiç alışılmış, duyulmuş bir durum da değil, dünya geneline, tarihe baktığınızda da siyasetçiler bir konunun vasiyet olması yerine “halk ülke adına daha doğru olduğuna inandığı için” yapılmasını isterler, kısacası bu söz her bakımdan şaşırtıcı.
Gelelim vasiyetin ne olduğuna; Başbakan yine sık sık yaptığı gibi “en az 3 çocuk” isteğini tekrarlamış, hatta bir kadın dinleyicinin “en az 5” demesi üzerine daha da memnun olmuş. Ama aynı konuşmada “kadınların şiddete karşı direnmesini, kendini korumasını, polise başvurmasını” önermiş. Ki Dünya Kadınlar Günü’nde Türkiye’de tüm gösteriler, tüm tepkiler “kadına şiddetin artması”na yönelik oldu.
Çocuklar sahipsiz!
Kadınların polise gitmesini bırakın, “güvenlik butonu” verilerek sözüm ona korunması sağlanan kadınlar bile sokak ortasında ya da sığındığı ana baba evinde ayrıldıkları cani adamlar tarafından öldürülüyor. Ve Türkiye’de şiddet sadece kadınlara değil asıl “tümüyle korunmasız, sahipsiz durumda olan çocuklar”a yöneliktir.
“Aile içi çocuk tecavüzleri-ensest” artmasına rağmen yıllardır Bakanlık “aileye müdahale” saydığından mı nedir bu konuyu ağzına bile almıyor. Çocuklar aile içi ve dışında tacize, tecavüze uğruyor, “aile içi tecavüz”ün çözümü ağza alınmadığı gibi, “bir çocuğa tecavüz eden 25-30 kişi anında serbest” bırakılıyor, ceza diye bir şey yok, adeta teşvik var.. 13-14 yaşında babası, dedesi sayılacak adamlarla evlendirilen çocuklar ayrı bir konu.. Sığınma evlerinde analarıyla birlikte yaşayanlar ayrı.. Yoksulluktan okul çantası, ayakkabısı alamayanlar, eğitim alamayanlar ayrı..
Çok çocuğu önleyin!
Yüz binlerce çocuk bu sıkıntıları yaşarken, onları kurtarmak yerine hala “3-5 çocuğa teşvik” kesinlikle yanlıştır, eğer konu “Güneydoğu’daki 20-30 çocuk doğumu” ile ilgili söyleniyorsa o zaman “çok çocuk doğumunu önlemek” için çözüm bulmak gerekir.
Mesela “3 çocuktan fazlası”na vergi artırımı gibi.. Sonuçta hızlı nüfus artışının yükünü devlet, millet karşılıyor! Kendi kendimize konuşuyoruz işte, duyan mı var?