Suriye’de taraf olmak Meclis kararı olmalıydı!
.
Dün önemli haberlerden biri Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit’in Konsey üyeleri tarafından Hatay’da yapılan incelemelerin sonucunu açıklamasıydı.. Hatay’daki gelişmeleri ve kendilerine gelen şikayetleri yerinde görüp incelemek üzere Antakya’ya giden Basın Konseyi Yüksek Kurul üyeleri orada düzenledikleri basın toplantısında “Özgür Suriye Ordusu” adı altında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a karşı savaşan muhaliflere ‘Sağlık Bakanlığı’na ait ambulanslarla silah taşındığını’ gösteren fotoğrafların ellerinde olduğunu söylüyor.
GECE TÜRKİYE, GÜNDÜZ SURİYE..
Hatay’da bulunan kampta kalan Özgür Suriye Ordusu mensuplarının gece kampta kalıp gündüz savaşmak için Suriye tarafına geçtiklerine dair duyum aldıklarını belirten Yüksek Kurul Üyesi Tufan Türenç; “Oynanan çok büyük bir oyun olduğunu, bu oyunun hem Hatay’ı hem de Türkiye’yi kapsadığını, Suriye halkının mevcut rejimin korunması için çabaladığını çünkü rejimin sona ermesinin Müslüman Kardeşler’in ülkeye şeriat getirmesi demek olduğunu ve ‘Suriye politikasını gözden geçirmediği’ takdirde Türkiye’nin başının çok ağrıyacağını” söylüyor.
Suriye’de neler olduğu, rejiminin ne olacağı bizi belli bir noktaya kadar ilgilendirir.. Zaten daha ilk anda ABD’nin gazıyla öne atılarak, sanki onca dünya ülkesi arasında sadece biz Suriye’de olaylara yön vermek zorundaymışız gibi başımıza dert açacak adımlar attık. Kendi vatandaşlarımız PKK’nın mevcut halinde yeterince terör tehlikesiyle karşı karşıya değilmiş gibi kendi işimize yoğunlaşacakken “Suriye, Suriye” diye tutturduk. Açıktan açığa Esad muhaliflerinin yanına geçerek Esad’ın da PKK’ya Kuzey illerini teslim etmesini ve böylece kat kat güçlenerek Türkiye’de eylemlerini arttırmasını sağladık.
Hatay’da bulunan muhalifler “gece kamplarda kalıp gündüz Suriye’ye geçerek savaştıklarını” kendi ağızlarıyla anlattılar, “Türkiye’nin onlara silah sağladığı ve hatta eğitilmelerine yardımcı olduğu” defalarca haber oldu.
UYARILARI DİNLEMEDİK
Birçok uzman “Türkiye’nin Suriye savaşına karışmasının kendisi için felaket doğuracağını” söyleyerek bizi uyardı ama hiçbir yararı olmadı, aynı şekilde devam ettik, ediyoruz. Bu yaptığımız büyük hatayla “2’nci Dünya Savaşı’na girmekten akıllıca kaçınmış olan” ülkemizi neredeyse savaşın eşiğine getiriyoruz.
Basın Konseyi’nin inceleyerek gördükleri, açıklama ve uyarıları son derece yerindedir ve önemlidir. Eğer Esad muhalifi güçlerin “Suriye’de savaşıp Türkiye’yi üs tutmasına” destek verilmesi düşünülmüşse, Sağlık Bakanlığı’na ait ambulanslarla silahlar gizlice taşınacağına bu mutlaka TBMM’de tartışılmalı, karar öyle alınmalıydı.
Türk askerlerinin şehit olmasına, tehlikenin şehirlere kadar sıçramasına neden olan PKK terörünü arttıracak adımların sadece Hükümet kararıyla atılması, yapılanların halktan gizlenmesi doğru değildir. Geri dönüşü ne kadar mümkündür bilemeyiz ama Hükümet’in Suriye politikasını hemen değiştirmesi ve Hatay’daki muhaliflere yardımı da kesmesi gerekiyor. “Afyon’daki cephanelikte gece sayılan silahlar acaba onlara mı gidiyordu” diye gerçekten merak ediyor insan şimdi!
İşte hayran olunacak siyasetçi tipi!
Babam da sözünü sakınmayan ve “particilik” yerine ve önüne “ülke çıkarını, vatandaşların geleceğini” koyan bir siyasetçi olduğu için bu konu hep dikkatimi çeker. Parti liderinin sözünden çıkamayan, o ne diyorsa kabul eden ve görüşlerini açıklamaktan da “aman bir daha seçilemem” diye korkan kişi siyasetçi değil “memur” sayılır bana göre..
Ve bu devletin, bu milletin parasını “bir veya birkaç dönem” milletvekilliğini liderinin kararıyla kazanması da hiçbir anlam ifade etmez. Aslında böylelerinin o maaşları ve sağlık imkanlarını ömür boyu alacak olması da ayrıca haksızlıktır.
‘TARTIŞILMAZ DEĞİLİM’
TBMM Başkanı Cemil Çiçek memur değil “siyasetçi” olduğunu “görüşlerini özgürce ve gerektiği gibi” açıklayarak gösteriyor. Son konuşmasına bayıldım.. “Teröre karşı milli mutabakat” önerisi ile ilgili olarak; “Türkiye’nin alışkanlığı konuya değil, konuşana bakarlar. Ben tartışılırım, tartışılmaz değilim ama yürek yakan olaylar olmaya devam ediyor. Beni tartışmakla ne geçecek elinize” demiş.
Öncelikle Başbakan Erdoğan’ın terörle ilgili bir “milli mutabakat” istemediği, tüm kararları kendisinin vermesini tercih ettiği TBMM’yi toplayarak muhalefet partileriyle bile konuyu tartışmaya karşı çıkmasından belli ve Çiçek bu çıkışıyla “aynı fikirde olmadığını” göstermiş oluyor. Sonra “Ben tartışılırım” diyerek eleştirilere açık olduğunu, bunları tepkiyle karşılamayacağını, gücünü kullanarak eleştirenlere zarar vermeyeceğini anlatarak “demokrasiye saygılı” bir siyasetçi olduğunu anlatıyor.
Ve bir de Afyon Valisi’nin 25 şehitten hemen sonra Genelkurmay Başkanı’na plaket vermesi için “Hoş olmadığında herkes hemfikir. Valiler plaket yağcılığını bıraksın” diyor ki bu sözler de yine Başbakan Erdoğan’ın “Vali ile Genelkurmay Başkanı’nı eleştirenlere” kızmasının tam aksi bir tutum..
Son yıllarda özlenen siyasetçi örneği değil mi sizce de?