Sınır’da kritik durum!
.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz Türkiye’nin NATO’dan istediği Patriot füzeleri ile ilgili açıklama yapmış ve füzelerin “Ülkemizin Suriye sınırında çıkan kritik durum göz önüne alınarak” istendiğini söylemiş. Suriye sınırındaki kritik duruma “büyük ölçüde kendimizin sebep olduğu” bir yana bu füzelerin gelmesi ve yerleştirilmesi için NATO’nun uygun bulduğu zamanı beklemek zorundayız.
SURİYE ORDUSU HAZIRLIKTA
Oysa dün sınır iyice karıştı ve öyle görünüyor ki Türkiye bu karmaşadan ve ona paralel terörden hiç de kolay kurtulamayacak. “Umarız kullanmak zorunda kalmayız” deniyor ama bu işlere bir kere bulaşıldı mı ummakla da olmuyor.
Beşar Esad muhalifi “Özgür Suriye Ordusu” Türkiye’yi mesken tuttuktan, toplantılarını “Türkler’in katılımı ve desteği” ile bizim illerimizde yaptıktan, Türkiye’den Suriye’ye geçerek sınır boyunca savaştıktan sonra Esad da (PKK’nın kolu olan) PYD’ye Suriye’nin Kuzey illerini bırakmış, PKK’ya da destek verdiğini açıklamıştı.. Şimdi Ceylanpınar’ın karşısında olan Resulayn kasabasını da muhaliflerin ele geçirmesi onu telaşlandırdığı için o illeri geri almak üzere harekete geçmiş ve dün Esad’ın ordusu Mardin’in Nusaybin ilçesinin karşısında bulunan Kamışlı’ya binlerce asker, tank, top tüfekle yığınak yapmış.
Bu da yetmiyor gibi Resulayn’ı geri almak üzere Esad güçlerinin “Özgür Suriye Ordusu” ile yeniden çatışmaya başlayacağı haberi duyulunca Ceylanpınar halkının yeniden savaş korkusu ve paniğine kapıldığı bildiriliyor. Anlayacağımız şu anda iki sınır ilçemiz “savaşın sınırında ve hatta neredeyse içinde” bulunmakta ve daha önce Ceylanpınar’a düşen ve vatandaşlarımızın yaralanmasına, ölmesine neden olan top mermileri nedeniyle halkın paniği hiç de haksız sayılmaz.
DAVUTOĞLU’NUN SORUMLULUĞU
Bu durumda Patriot füzelerinin neden acilen istendiğini anlamak mümkün de ben hala neden bu duruma gelmemize izin verildiğini, hatta adım adım bu güne ilerlendiğini anlamakta çok zorlanıyorum. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Filistin’de ölenlere onların yakınlarıyla ağlarken sınırda yaşayan kendi bebeklerimizin, çocuklarımızın, ailelerin hayatını da aynı hassasiyetle düşünmesi ve bu tablonun yaratılmasını baştan önlemesi gerekmez miydi?
Bunu yapacağına yanlış başladığı politikayı aynı çizgide israrla sürdürdü.
SURİYELİ HAKİM HATAY’DA
Düşünelim, Beşar Esad için tutuklama kararı çıkarılacağını söyleyen Suriyeli hakim kendi ülkesini terk ederek Hatay’a yerleşmiş ve çalışmalarını orada açılan ofisten yapıyormuş.. Esad’ı kışkırtmak için daha fazla ne yapılabilir acaba? Bunlara ilave olarak BDP’li milletvekillerinin savaş tehdidi altındaki Ceylanpınar’a gitmesi ve orada “PKK-Öcalan” sloganları atılmasıyla polis ve göstericiler arasında çatışmalar çıktı dün ve ilçe karıştı. Yani sınırımızda aynı savaş havasına bizim de daha kolay girmemiz için içerden de faaliyet var. Bu durumda söylenecek ne kaldı?
Tamam, “Esad’a karşı” olabiliriz, yaptıklarına kızabiliriz ama diplomatik yollar yerine aktif olarak ve gerek olayın PKK ile ilişkisi, gerekse sınırda yapılan savaşlar nedeniyle “kendimizi tehlikeye sokarak” onun savaştığı ordulara destek vermemiz ve tehlikeyi görmemize rağmen inatla sürdürmemiz şart değildi.
Ben artık örneğin Suriye’de baştan beri izlediğimiz dış politikanın “Esad kendi halkını eziyor” nedeninden çok “mezhep ayırımı nedeniyle verilen destekler”e bağlı olduğuna inanıyorum. Birlikte hareket ettiğimiz ülkeler ve gruplara bakınca da bu görülüyor. Bence yeterince endişe duymayan ve doğru yolda olduğumuzu sananların “savaş içindeki ülkelerde yaşanan olayları” bantlardan izlemeleri lazım. Ceylanpınar halkının çektiklerini ve paniğini izleseler bile yeter!
‘İçimden Geçen Zaman’!
Uğur Mumcu’nun eşi, TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun yazdığı ‘İçimden Geçen Zaman’, neredeyse nefesimi tutarak okuduğum bir kitap oldu.. Uğur Mumcu 2008 yılında kaybettiğim annem Siret Ünaldı’nın Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi’nden öğrencisiydi.. 1993’te bir suikast sonucu hayatını kaybettiğinde o herkesten çok üzülmüş, daha sonraki yıllarda da ne zaman adı anılsa gözleri buğulanarak “ Uğur benim talebemdi” demişti. Bu nedenle “onun öldüğü gün”ü ve sonrasında olanları adeta polisiye bir roman heyecanı ve akıcılığında anlatan kitabı okurken Uğur Mumcu’yu “benzerine az rastlanacak yetenek ve zekada” bir meslektaştan çok sanki “akraba” kadar yakın hissettim.
Bu nedenle de özellikle ilk sayfalarda detaylı olarak anlatılan suikast, Güldal Mumcu’nun her anı tüm duygularıyla yansıtması, daha sonraki cesur ve dik duruşu beni fazlasıyla etkiledi.. Mumcu bu kitapta eşini kaybettikten sonra “onun katillerini ortaya çıkarmak için” yine onun yazdığı kitaplardan ve daha önceki konuşmalarından yola çıkarak yaptığı tüm araştırmaları anlatırken, tanıdığımız birçok siyasetçiyle ilgili olaylara, yakın tarihin gizli kalmış çeşitli konularına giriyor.
Büyük bir ilgiyle okuyacağınıza ve bilmediğiniz çok şeyi öğreneceğinize eminim.