Provokatörler sivil polis!
.
Türkiye’nin neredeyse bütün büyük şehirlerine yayılan Gezi Parkı eylemlerinde “normal şartlar olduğunda sakince eylem yapan vatandaş göstericiler” dışında sanki protestocular kırıp döküyormuş havası yaratmak için özel olarak gelmiş eli sopalı ve polise de-vatandaşa da arkadan saldıran saldırgan grupların bulunduğuna ben de TV konuşmalarım ve yazılarımda değinmiş, “bunların kim olduğunun Emniyet tarafından ortaya çıkarılması” gerektiğini söylemiştim. Taksim’de gösterilere katılanlar arasında bulunan vatandaşlar “bunların sivil polis ve AKP’li gençler” olduğunu, ellerinde bunu kanıtlayacak videoların da bulunduğunu bildiriyorlardı.
Dün VATAN internet sitesinde bu konuda verilen “İzmir Emniyet Müdürü Ali Bilkay’ın açıklaması” haberinde aynı iddia “bazı kesimler bunların AKP’li gençler, bazıları polis tarafından örgütlenmiş kişiler olduğunu ileri sürüyor” şeklinde verilmişti.. Demek ki gösteriye katılıp da bunu gördüğünü ve videoya çektiğini söyleyenler haksız değil. AKP’li gençler konusunda kesin bir bilgi yok ama bu provokatörlerin “sivil polisler” olduğu dün İzmir Emniyet Müdürü tarafından açıklandı.
Ne demek giymemiş?
Müdür İlkay “İzmir’deki Gezi Protestolarına katılanlara müdahale eden eli sopalı, sivil giysili kişilerin sivil polis olduğunu, onlara özel yelek dağıtıldığını ama giymemiş olabileceklerini” açıklamış. Olacak şey değil, bir yandan göstericilere, gençlere arkadan sopayla saldırıp iki tarafı da kışkırtan, diğer tarafta kırıp döken bu polisler için “yeleği giymemiş olabilirler” ne demek?
Polisler de kasklarındaki “tanınmalarını sağlayacak numaraları” bantla veya boyayla kapatıyorlarmış, böylece göstericilere saldıranlar tanınmayacak. Belediyelerin kameraları da kapatılacak, oldu, bitti.
Aynı şiddete devam ettiler!
Bu mesele, “şiddete başvuran polisler soruşturuluyor” dendikten sonra bile polisin her ilde aynı şiddetle, biber gazı ve her yöntemle “ağır yaralayacak şekilde”, acımasızca göstericilere saldırması, böylece olayların daha da artmasına neden olması o illerin valilerinin, emniyet müdürlerinin ve tabii İçişleri Bakanı’nın, sonuçta da Hükümet’in hatasıdır.
İçişleri Bakanı Güler Meclis’te yaptığı açıklamada “Polisin günlerdir görev yapmakta olduğunu hatırlatırım... İşyerlerine, araçlara verilen zararın da görülmesi lazım.. Bırakalım Meclis’i işgal mi etsinler” diyerek “ekonomi ve turizme verilen zarar”dan da söz etmiş. Polisin görevi halka saldırıp hastanelik etmek, yangına körükle giderek olayları arttırmak, eli sopalı özel timlerle kırıp döküp kışkırtıcılık yapmak mıdır? İşyerlerine, araçlara zarar verenin de bu sivil polisler olduğunu göstericilerin kendisi çok önceden anlatmaya başlamıştı zaten..
Bakanlar bisikletle gidiyor!
Ekonomi ve turizme verilen zarara gelince, bundan önce Türk Hükümeti’nin dünya gözünde düştüğü durumu düşünmek lazım, bütün ülke medyaları Gezi Parkı Direnişi adını verdikleri olayı birinci haber olarak gösteriyor..
Daha ilk günden onbinlerce polisi biber gazı ve tazyikli sularla barışçıl şekilde gösteri yapan halkın karşısına sürmeselerdi, Gezi Parkı direnişinin ilk günü ağlar kesilmesin diye onlara sarılanlara tekmelerle saldırıp hastanelik etmeselerdi, Hükümet bu konuda yapılan uyarıları dinleseydi bunların hiçbiri olmayabilirdi. Korkuyorlarsa o orduları Meclis’in etrafında tutarak kendilerini koruyabilirlerdi. “Demokratik, baskı ve ayırımcılık yapmayan, halkına saygılı yönetimler”in olduğu ülkelerde bakanlar işlerine bisikletle gidiyor, halkın arasında, koruma polisi olmadan dolaşıyor.
İçişleri Bakanı “kimliğini gizleyerek saldırıda bulunan sivil polisler” olayını da açıklamak ve bu polisleri görevden almak zorundadır, “polisin tamamını çekmek” dışında tek yapacakları bu!
Gençleri saklandıkları yerden bile çıkararak toplu şekilde saldıran, evlerin penceresine yaklaşıp içeriye gaz sıkan polise hala “görev yapıyor” diyorlarsa, göreve devam!
NOT; Antakya’da 22 yaşında, henüz hayatının baharında başından vurulan (silah veya sopa, fark etmez) Abdullah Cömert’i öldüren kim veya kimler acaba, onu da sorgulayalım.
Güldüren protesto mesajları!
Hani ortada gülecek durum kalmadı ama gencecik çocukların taşıdığı pankartların bazıları gülünmeyecek gibi değil. Taksim’de polise gösterilen “Dur bi dakka, konuşcaz” pankartı.. “Rabbime sordum, ‘diren Gezi’ dedi” pankartı.. NTV’nin sahibinin son bir yıl içinde aldığı restoranların önünde gösteri yapanların elindeki “yandaş pirzola istemiyoruz”, “diren antrikot” yazan pankartlar.. Elbette bu sevimli eylem yöntemi kesinlikle ileri gitmemeli, göstericiler buna çok dikkat etmelidir. Ama bu kadarı öyle yaratıcı ki “pes” dedirtiyor doğrusu!
Protestocular kim?
TV veya gazetelerde ülke çapına yayılmış protestolar konusunda konuşan bazı isimler göstericilerin “AKP’ye muhalif” veya “onlara oy vermemiş” kesim olduğunu ya da “laik kesimin tepkisi” olduğunu söyleyerek çok ciddi bir yanlışa imza atıyorlar. Başbakan Erdoğan ’ın (13-14 yaşındaki çocukların, yaşlı vatandaşların, işçinin, memurun, her mesleğin ve hatta spor klüpleri taraftarlarının katıldığı) direniş konusunda “bunlar hep CHP’nin veya ideolojik grupların işi” demekteki ısrarından farksız bu yanlış yorumlar.
O göstericiler etiket yapıştırılamayacak kadar “her kesimden, her görüşten, her yaştan” ve demokrasinin, haklarının kaybolduğuna, baskıların hızla arttığına inanan, sürekli olarak ülkedeki hukuksuzluk ve hakaretleri gören vatandaşı içeriyor. Bunu hala anlamayanlar dün internet sitelerinde yer alan “33 yaşındaki Bülent Peker’in Başbakan’a mektubu” haberini okusunlar. Bu güne kadar hep AKP’ye oy verdiğini, AKP’li yerel yönetimlere danışmanlık yaptığını anlatan ve “şimdi ne oldu da bir avuç provokatör, darbeci, çapulcu olduk” diye soran Peker niçin bu göstericilerin arasına girmiş ve onlarla aynı tepkiyi paylaşmış. Belki görmelerine yardımcı olur!