Olaylar yayılırsa gaz yetmez!
.
Nerede bir gösteri veya karışıklık olsa polisin hemen “biber gazına, gaz bombasına, tazyikli suya” sarılması ve öğrencisinden yaşlı kadınlara kadar önüne geleni gazlaması alışkanlık haline geldi.
ODTÜ ’de veya herhangi bir üniversitede öğrenci gösterisi olsa hemen biber gazı, hem de öyle sıkılıyor ki dersliklerde bulunanlar hastanelik oluyor.. Silivri ’de Ergenekon duruşmasına “hukuksuzluğa tepki vermek, yıllardır hapis tutulan değerli insanlara destek olmak için” giden halkın üzerine sıkılıyor, insanlar yere düşüp baygınlık geçiriyor..
Ceza ve yasak!
Her gösteride veya kargaşada aynı şey.. Hopa ’da öğretmen Metin Lokumcu üzerine sıkılan gazdan zehirlenerek öldü biliyorsunuz. Bu olay üzerine Türk Tabipler Birliği (pardon “Türk” kısmını kullanmayacak mıydık?) araştırma yaptı, sonuç şöyleydi; “Metin Lokumcu kimyasal gazdan akciğer hasarı sonunda hayatını kaybetmiştir.. Gaz kullanımında sorumluluğu olanlar cezalandırılmalı, biber gazı kullanımı yasaklanmalıdır”..
Kim dinler, medeni bir ülkede hemen gereken yapılırdı, burada kimse tınmadı tabii, tam gaz “gaza devam”.. Dün Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde karşıt görüşlü iki öğrenci grubu arasında çıkan olaylarda yine biber gazı kullanıldı, dersliklerde bulunduğu halde gazdan etkilenen öğrenciler hastaneye kaldırıldı.. Ya aralarında kalp veya akciğer sorunu olanlar varsa? Ya aralarında Metin Lokumcu gibi bünyesi bu gazı kaldıramayacak olanlar varsa? Yine sorumlular arazi mi olacak, korunacaklar mı? Nasıl bir ülke oldu burası?
Söylenemeyen sorun ve çözüm!
Yıllardır “Kürt sorunu” adı altında gizlenen, BDP ve öncesinde aynı çizgideki partilerin PKK terörünü destekleyerek sürdürdükleri politikanın; “yeni bir anayasa ile özerk bölge verilmesi, anayasadan ‘Türk ve Türklük, hatta Türkiye Cumhuriyeti”ni kapsayan maddelerin değiştirilmesi, özerk yönetimin devlet idaresine ortak olması ve Öcalan’ın serbest bırakılması” olduğu artık ortaya çıktı..
Yani “bir türlü söylenemeyen sorun” ve “bir türlü söylenemeyen çözüm” artık biliniyor.. Ama bu çözümü halka kabul ettirmenin de öyle “akil insanlar” ekibiyle filan olmayacağı da daha en başta, üniversitelerde çıkan olaylarla anlaşılıyor..
Akiller gül mü koyacak?
19 Mayıs Üniversitesi’nde olayların nedeni; bir grubun “Türksüz anayasa ve Türksüz Anadolu istemiyoruz” sloganıyla imza kampanyası başlatması, karşıt görüşteki bir grubun ise bunu engellemeye çalışmasıymış.. Böyle olaylar çıktığında akil insanlar ne yapacak? Dicle Üniversitesi ’nde Hizbullah ile PKK yanlıları arasında bıçaklar çekildi, araya girip “bıçakların yerine gül” mü koyacaklar?
Böylesine ciddi bir sorunun çözümü aranacaksa bunu “TBMM’deki tüm partiler ortak şekilde” aramalı, bulmalı, toplumu aydınlatma-anlatma görevi de Hükümet’e ait olmalıydı.. Umalım da bu çatışmalar yayılmasın, iyice şiddete dönüşmesin.. Durdurmak için gaz yetmez zira!
Seçimler yaklaşıyor, hangi TV anlatacak?
Yerel seçimler, referandum, milletvekili seçimleri arka arkaya gelecek.. Ama bakıyorsunuz “siyasi gücün etkisi altına girmemiş, baskılanmamış, konuları özgürce tartışabilecek” tek bir kanal yok. Mevcut kanallarda malum kişiler yıllardır papağan gibi aynı sözleri “sen söyle ben dinleyim, ben söyleyim sen dinle” yöntemiyle tekrarlayıp duruyorlar. Nadiren bir- iki istisna çıkıyorsa o da gecenin yarısından, herkes uyuduktan sonra yayınlanıyor.
Oysa ülke sorunları çok önemli, mesela “başkanlık sistemi” başlı başına haftalar boyu ekranlardan anlatmayı gerektiriyor. İş adamı olmayan veya iktidardan çekinmeyen tek bir babayiğit, bir cesur yürek çıkmayacak mı “bağımsız ve özgür bir kanal” yaratacak?
Medya özgürlüğü bu ülkede tümüyle mi tarihe karışacak, medya üzerindeki siyasi operasyonlar sonsuza kadar mı başarılı olacak, merak ediyor insan. Ne korkuymuş be, helal olsun!