Olayın özeti; savaşın içindeyiz!
.
Şanssız bir ülkeyiz, tartışması yok bunun.. Ne zaman çok önemli bir ülke meselesi gündemde olsa, ne zaman bir olayda “sözün bittiği yer”e gelinse, kötü bir tesadüf sonunda bir başka felaket ortaya çıkıyor.
Hatay’daki olay gerçekleştiği sırada da ülke “PKK’nın geri çekilmesi” sürecinde olup bitenlere, “silahlı geri çekilme”nin anlamsızlığına kilitlenmişti, savaştan farksız kayıplar verdiren “kendi terör sorunumuz”un çözülmesi için neler yapılacağı soruluyordu. Şimdi “bizimle tamamen alakasız bir savaş”a müdahale etmemiz nedeniyle başımıza açılan yeni bir terör sorunu ve çok sayıda vatandaşımızın bu yüzden kaybıyla karşı karşıyayız.
Suriye neden ‘bizim meselemiz’ oluyor?
Yabancı basın Hatay’daki bombalı saldırıyı “Suriye’deki savaş Türkiye’ye sıçradı” şeklinde veriyor. “ABD’nin iteklemesiyle, onun istediği noktaya” gelindi sonunda.. ABD, Mısırlı akademisyen Nadye Mustafa’nın birkaç gün önce açıkladığı gibi “her petrol kuyusu başında bir devletçik” kurmak üzere bölge ülkeleriyle top gibi oynarken Türkiye’yi unutacak değil herhalde..
Yazımı yazdığım sırada patlamada hayatını kaybedenlerin sayısının “46’ya çıktığı” bildiriliyordu.. Dün hayatını kaybedenlerden bazılarının toprağa verildiği saatlerde Ankara’da “Analar Ağlamasın” panelinde konuşan Başbakan Erdoğan “Suriye Ak Parti’nin değil, Türkiye’nin, milletimizin meselesi.. Düşürülen uçak Ak Parti’nin değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin uçağı” dedi. Keşke aynı konuşmada “başımızda dev gibi bir PKK terörü sorunu” dururken ve bunu çözmenin hiç de kolay olmadığı görülürken, henüz nasıl çözüleceği halka açıklanamamışken “Suriye meselesi neden Türk devletinin, milletinin sorunu oluyor” onu da açıklasaydı.
“Suriye’de uçağımızın düşürülme ve pilotlarımızı kaybetme nedeninin” de yine bu ülkenin iç savaşına herkesten önce bizim müdahale etmemiz olduğu bilinmiyor mu? Bu savaşa karışmanın “Türkiye için felaket yaratacağını” birçok siyaset bilimci, uzman tarihçi söylemedi mi? Bu uyarıları hiç dinlemedikten sonra şimdi “birlik olmalıyız, suçlama günü değildir” demek kayıplarımızı geri getirebilir veya bir yarar sağlayabilir mi?
Eğer biz “bu savaşa karışmamış olsaydık” sınır illerimizde son iki yıldır bu kayıplar yaşanacak mıydı? Esad Suriye’nin kuzey illerini PKK’ya teslim ederek onların daha fazla güçlenmesini sağlayacak, başımıza bir de “Kuzey Suriye’ye yayılmış PKK” sorunu çıkacak mıydı?
BBC söylüyor!
Dün BBC Türkiye’nin haberinde Reyhanlı halkının büyük tepkisi anlatılıyordu. Halk yanlış Suriye politikasına tepki halinde “cesetleri kendi ellerimizle çıkardık, görsünler memleketi ne hale getirdiler” diyormuş. Bazıları (medya adına ne acıdır ki) gazetecileri görünce “Konuşmayın bunlara, nasılsa gerçekleri yazmayacaklar” diyormuş. Haberde “balkonlarda Türk bayrakları olmasa görenler Reyhanlı’nın savaş içinde bir ülkenin toprakları olduğunu düşünebilir” deniyor.
Hatay benim doğduğum yer, kendi şehrimin vatandaşları savaş kayıpları yaşarken, 46 kişi hayatını kaybeder, yüzlerce kişi yaralanırken bunlara nasıl dayanabilirim, acım sizlerden kat kat daha fazla.
Gerçeği saklasınlar mı?
Elbette “üstümüze vazife olmayan bir savaşa karıştığımız için” ortaya çıkan böyle büyük bir felakette sorumlu tutulacak olan öncelikle Dışişleri Bakanı’dır. Bakan Davutoğlu ise konuşmasında “bazı çevreler ‘suçlular mülteciler’ diyor. Muhalefet ise faillere bakmak yerine Türkiye’nin Suriye politikasını gündeme getiriyor. Mültecilere kapımızı kapatamazdık” demiş.
Bakan Davutoğlu’nun Reyhanlı’ya gidip oradaki durumu kendisinin görmesi gerekiyor sanırım. Böyle bir olaydan sonra halkın mültecilere tepkisini önlemek çok zordur. Kaldı ki Reyhanlı’da yaşayanlar gazetecilere“Biz Suriyelilere ev sahipliği yaptık onlar geldi bize rakip iş açtı, karılarımıza yan gözle baktı, onların yüzünden kasabada huzur kalmadı” diyor. Hani mülteciler ayrı kamplarda tutuluyordu, tüm ülkeye yayılıp kendi vatandaşlarımızın huzurunu bozmalarına izin vermek doğru politika mıdır?
Ayrıca “MİT’in saldırı hazırlığını ve bu saldırının Hatay dahil 3 sınır kapısında olacağını önceden haber aldığı ve TSK’yı uyardığı” bilgisi asker tarafından doğrulanmış. Madem durum budur, Reyhanlı neden korunmadı? Şimdi bakanların basın toplantısı yaparak ihtimaller sıralaması, “maksat Hatay’daki huzuru bozmak” demesi neye yarar?
Diyarbakır’da da patlama!
Davutoğlu “Tecavüzden kaçan kadın” örneği vermiş, biz kendi kadınlarımızın tecavüze uğramasına , kendi insanlarımızın öldürülmesine çözüm bulamamışken diğer ülkeleri mi düşüneceğiz? Dün Diyarbakır’da da patlama oldu ve iki çocuk yaralandı, birinin kolu koptu. Ortada “yanlış” bir şeyler olmasa neden ülke bu kadar “saldırıya açık” hale gelsin?
Sonuç şu ki ülke hızla Ortadoğu batağına çekiliyor, hükümet zaman kaybetmeden doğru yolu b ulmak zorundadır. Bunu da “Obama ile” yapamayacağımız kesindir bence.. Hatta o ne derse tersini yapmalıyız!