ODTÜ azapta gerek!
.
“Dünyanın en iyi 60 üniversitesi” arasına girerek uluslar arası ve “torpilsiz” başarısıyla Türkiye’yi onurlandıran Orta Doğu Teknik Üniversitesi “YÖK tarafından kadro verilmediği için” sıkıntıdaymış.. Öğrencilerinin yaptığı protestolar nedeniyle (ki kuruluşundan bu yana her zaman yapılmıştır, her üniversitede de olabilir) yönetim kadrosuna varana kadar hesap sorulan ODTÜ’nün Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar “Ek kadro istemiyoruz, mevcut kadromuza atama yapamıyoruz, kullanım izni verilmiyor” diyerek duruma tepki göstermiş.
Ödül yerine ceza..
Hani “Gölge etme başka ihsan istemem” sözü tam da bu durumlar için söylenmiş. Bu ülkede başarıya, gurur veren, onurlandıranlara ödül filan verilmiyor, bekleyen de yok zaten.. Ödül hak edenlerin en ağır cezalara çarptırıldığı, hiçbir şey hak etmeyenlerin ise “kusursuz şekilde ödüllendirildiği” bir ülke olduğumuz son yıllarda iyice ortaya çıkmıştır. Yine de kafamızı kuma gömerek görmezden gelemeyiz.
Dünyanın en iyi 60 üniversitesi arasına giren üniversiteye bunun reva görülmesi sineye çekilecek bir olay değildir. Rektör Ahmet Acar “ilk, orta, lise, üniversite, yüksek lisans ve doktora yapan biri 25 yıl okuyor, sonra biz onları 2200 TL maaşla çalışmaya ikna ediyoruz ama kadro alamıyoruz” diyerek “olacak iş mi bu” sorusunu detaylı şekilde sormuş oluyor.
Dil bilene para yok!
Dil bilmeyen, basınla ilgisi olmayan “bir partili”nin ayda 21 bin TL ile “basın ataşesi” olarak İsviçre’ye ( tercüman gerektiği için ona da 11 bin), eşinin 15 bin TL ile aynı elçiliğe gönderildiği yerde, konusunda uzmanlaşmak için “en iyi üniversitelerde 25 yıl eğitim” alan, “ana dili gibi, ders verecek kadar lisan konuşan”lara 2200 TL’lik kadro verilmiyorsa bu fecaat haksızlığa susulur mu, siz söyleyin.
Tamamen siyasete bağımlı hale gelmiş olan YÖK’ün yaptığı “şeytan azapta gerek” tarzı bir intikam almak olabilir mi acaba?
Have are you?
Ben söylemedim, hemen atlamayın üstüne, “dil bilmediği halde İsviçre Bern Büyükelçiliğine atanan” Hacı Mehmet Gani söylemiş.. TÖMER Dil Eğitim Merkezi’nde 9 ay İngilizce kursuna gittiğini ve mezun olduğunu anlattığı ve hakkındaki iddialara cevap verdiği açıklamada “Eğer bu kurslar 9 ayda sadece ‘have are you’ hitabını öğretiyorsa söyleyecek başka söze gerek yoktur” demiş.
Şimdi bırakın Türkiye’deki kursu, ABD’de, İngiltere’de 9 ay kursa gitse ve o süreçte yabancılarla konuşmaya çalışsa dahi bir basın ataşesinin bilmesi gereken lisan düzeyinin “yüzde birini” öğrenemez, bunun tartışması yoktur ama “How are you” olması gereken soruyu “have are you” olarak vermesi zaten ne öğrendiğini açıkça gösteriyor. İnsanı güldürmesinler..
Açıklamasının altına gelen yorumlardan bazıları şöyle;
- Hacı sorsaydı google bile doğrusunu söylerdi. Bununla da kalmaz İngilizcede “have are you” diye bir sözün olmadığını kulağına fısıldardı. Ah Hacı ah, yaktın bizi, TÖMER’de sana böyle mi İngilizce öğrettiler yani?
-KPDS’den B aldım, 30 küsür lira dil tazminatı alıyorum. Keşke TÖMER’e gideymişim zamanında.
-“Nasılsınız”ın İngilizce karşılığına “have are you” diyorsa Sultanahmet’teki seyyar satıcıdan daha az İngilizce biliyor demektir.
-9 aylık kursla bir ülkeyi yurt dışında temsil edecek kadar mükemmel İngilizce öğrenen bu kişi yakında “evrenin sırlarını” da çözer.
- Bern İngilizcesi.. “Have are you”..
- “Have are you çok yakışmış bu açıklamaya.. Ben hakkımı helal etmiyorum, haram olsun diyorum.”
Vatandaşın ne düşündüğünü merak ediyorlarsa yorumların tamamını okusunlar bence!
‘İleri demokrasi’ budur işte!
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başbakan’a “geçici yayın yasağı” yetkisinin verilmesini Anayasa’ya aykırı bulmamış. Sebep ise “hızlı ve seri karar alınmasını gerektiren bir özellik arz etmesi” imiş.
Bu durumda “milli güvenliğin gerekli kıldığı savaş, terör, doğal afet benzeri haller”de ve “kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu” dönemlerde Başbakan veya onun görevlendireceği bir bakan istediği gibi gazete ve TV’lere “geçici yayın yasağı” getirebilecek.
Kırmızı kar yağınca..
Ana Muhalefet Partisi haklı olarak bu tanımların soyut olduğunu, istendiği şekilde yorumlanıp, kullanılabileceğini belirterek Anayasa Mahkemesi’ne iptal istemiyle başvurmuş. İki üye (ki bunlar büyük ihtimalle son 10 yıl içinde değiştirilemeyen, bağımsız kalabilen üyelerdir) dışındakiler iptal istemini “ibarelerin içerik ve kapsamının tek tek belirlenmesi mümkün değildir” diyerek ret etmiş.
Meğer “kriz sona erince geçici yayın yasağı kalkabilecek” miş. Mesela şu anda da keyfe göre “terörle ilgili bir kriz var, bu konunun yazılıp konuşulmasına yayın yasağı getirdik” denebilir.. Sınırsız bir zaman dilimi için.. Tabloya bakalım; yargı siyasete göbekten bağlı, kırıntıları kalan basın özgürlüğü Hükümet’in avucunda ve Türkiye’ye “ileri demokrasi” geldiği iddia ediliyor.
Referandum öncesinde “yargı bağımsızlığı gelecek” diyen Demokrat Yargı Derneği Başkanı referandumun hemen ertesinde hatasını kitap yazarak anlatmıştı. Şimdi “ileri demokrasi geldi” diyenler ise bir de “başkanlık sistemi” gelirse çok kitap yazacaklar. Söylemedi demeyin!