Ne içtiği değil, ne söylediği önemli!
.
Sözüm ona “demokratik ve laik” yani kimsenin bir başkasının yediğine, içtiğine, dinine,inancına karışılmaması gereken ülkede son yıllarda adet olmuştu, “seçim önceleri” bu kuralların kaldırılması.. Rekabet ve propaganda da tüm “siyasi etik” sınırları kaldırıldığı ve neredeyse birbirlerine bir “küfürün” eksik kaldığı konuşmaları dinlediğimiz gibi bir de “mezhebine, etnik kökenine” kadar her türlü ayırımcılığı dinliyorduk siyasetçilerden..
Milletin oyu için sanki “dürüstlük, çalmamak, adil yargıyı sağlamak, özgürlüklerin sağlanması, cinayet-tecavüz gibi ağır suçların önlenmesi” ve diğer sorunların çözümü değil de “rakiplerin inancı-kökeni ya da yediği, içtiği” önemliymiş gibi bu konular halkın önüne sürülmekteydi. Bakıldı ki bu yöntem işledi, şimdi artık hemen seçim geliyor olmasa da devamlı suçlama, yargılama sürüyor.
Partiler konuları Meclis’te değil, adeta sokak kavgasıyla tartışıyorlar.
Kim bu alçaklar?
Başbakan “Kerbela’dan ders çıkarılmadığını, katliamların sürdüğünü, son 30-35 yıldır büyük katliamlara şahit olduklarını” söyledikten sonra Suriye’deki olayları örnek göstermiş. O kadar uzağa gitmeye gerek yok oysa, biz kendi ülkemizde de “bir defada 15-20 askerimizin arkadan vurularak, baskınlarla, mayınlarla şehit edildiği” katliamlara şahit olduk. Önce kendimize bakmalıyız.
Başbakan o noktaya da gelmiş; “Bu ülkeye şehitlerimiz sayesinde alçaklar uğramadı. Allah’ın izniyle şehitlerimizin fedakarlığıyla hiçbir zaman da uğramayacaklar” demiş. Doğrudur ve gazilerimiz de bu cümlelerin içine girmelidir öncelikle, her ne kadar hakları teslim edilmiyor ve azarlanıyorlarsa da aslında şehitten pek farkları yoktur..
Peki kim bu Başbakan’ın sözünü ettiği “alçaklar”? Teröristlerden söz ediyorsa bir yandan onların lideriyle açık pazarlık sürerken diğer yanda “onların sayesinde uğramayacaklar” çelişkisi nedir? Ki “onların” sözcüğüyle “yeni şehitler” in mi kastedildiği de anlaşılmıyor.
Sonra “CHP’lilerin ne içtiği” sorununa gelmiş sıra.. Ülke en zor dönemini yaşıyor, yarının ne olacağı belli değil ama CHP’lilerin ne içtiği her şeyden önemli.
Sulu rakı!
Anket severler ülkesinde bir anket de bunun için yapılmış olmalı “sulu rakı” içtiklerine karar verilmiş. Öyle bile olsa kime ne, Meclis’te içmiyor ya?
Suudi Arabistan’da Kral ailesi dahil sayısız kişinin içki içtiği, halkın büyük kesiminin evlerinde şarap yaptığı, İran ’da da bunun olduğu defalarca haberlerle, kitaplarla anlatılmadı mı? Hesabını herkes kendi verecek, yargılamak kimin hakkı?
Siyaset yapan insanların ne içtiği değil, “ne söylediği, ne yaptığı” önem taşır. Kaldı ki bu ülkede daha şimdiden, başkanlık sistemi gelmeden muhalefet partileri de yok sayılmakta, her uyarıları-tepkileri halka şikayet edilmektedir.
Kan tacirleri
Mesela MHP ve CHP ’nin İmralı görüşmeleri ile ilgili kaygılarını bildirmeleri “onların çözüm kaygısı olmadığı” şeklinde yansıtılıyor. “Savaş baronları”, “kan tacirleri” gibi ağır laflarla suçlanarak, halk provoke ediliyor. “Gerçek bir milliyetçi korkularla yaşamaz” demiş Başbakan..
Bir yandan İmralı’da Öcalan’la pazarlık için arabuluculuk yapan BDP de dahil edilmiş bu hakaretleri yiyen muhalefet partilerinin içine.. Bu ne perhiz, ne lahana turşusu o zaman? Kim kime sövüyor?
Çözüm denilen süreçte kendilerinden herşeyin gizlendiği partiler suçlu, “her şeyin konuşulduğu” ve PKK’nın ortağı durumundaki parti de suçlu..
PKK tek muhatap!
Bu durumda Hükümet’in tek muhatabı PKK demek ki, çıkan sonuç bu..Devamlı tekrarlanan ve lakin ne olduğu söylenemeyen “çözüm” görüşmelerinde Hükümet hiçbir partiyi katmadan sadece PKK ile karşı karşı karşıya.. Ve o PKK, Öcalan: “Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum, Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var. Çekildiğimiz anda gerilayı daha da büyüteceğiz” diyor.
“İstediklerimiz olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı çıkar” diye tehdit ediyor. “AKP aciz kaldığı için bizimle anlaşma yoluna gitti” diyor. “Kürdistan, özerk yönetim” diyor..
PKK her istediğini söylerken, adı üstünde “karşı görüş” ünü bildirme hakkı olan “muhalefet” partilerine “kan taciri, savaş baronu” demek nasıl yorumlanmalıdır, söyleyenler bir kez daha düşünmeli.
Malum “Habur” konusu ve daha önceki “açılım”da da muhalefet partilerine aynı çıkışlar yapılıyordu ama sonunda onların haklı olduğu görülmüştü!