Madımak olayında iktidar kimdi?
.
Sivas’taki Madımak Oteli’nin 1993’te yapılan bir toplantı sırasında yobazlar tarafından yakılmasıyla, aralarında Alevi aydınların, çocukların, gençlerin bulunduğu 37 kişi hayatını kaybetmişti. Tarihimizin en yüz kızartıcı, en utanç verici olaylarından biridir.
Son haftalarda Soner Yalçın’ın kusursuz şekilde hazırladığı “Menekşe’den Önce” belgeseliyle Sivas Katliamı tekrar gündeme geldi ki bu filmi hala görmediyseniz en kısa zamanda MUTLAKA görmelisiniz. Yalnızca o günü değil, bugünü, geleceği, tüm zamanları daha iyi değerlendirmek açısından şart. Gelelim soruya..
Birçok olayda veya her olayda olduğu gibi, Kurtuluş Savaşı veya Cumhuriyetin ilk günlerindeki olayların sorumluluğu bile “bugünkü rakip partiye” atıldığı gibi Madımak olayı için de birkaç kez “Madımak oldu, iktidar yine CHP” sözleri duyuluyor son zamanlarda. Ben mi yanlış biliyorum dedim ve tekrar inceledim. Başbakan DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, İçişleri Bakanı DYP’li, hükümet DYP-SHP koalisyonu..
Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’nün geç kalmasının da rolü var, o hemen devreye girebilse olay önlenebilirdi ama tek sorumlu değil, hepsi için geçerli.. Sorumlu İçişleri Bakanı’nın “acemilik dönemi” denmiş, sorumlu Sivas Valisi yıllar sonra bile “çok üzülüyorum, örgütlü olaydı” demiş. Sorumlu Emniyet ise.. Belgeselde görüyorsunuz, otel perdeleri ateşe verilirken polis (aynen Gezi olaylarında gençlere saldıranlara yaptığı gibi) seyrediyor. Askerin de izlediği biliniyor. Dönemin Başbakan’ının daha sonra söylediği “halktan kimsenin burnu kanamadı” sözleri de.. Yani “iktidarda ‘tek parti’ varmış ve bütün sorumluluk onunmuş gibi” konuşmak haksızlık. Hele de yüzlerce suçsuz insan sahte belgelerle mahkum edilirken Madımak olayının katilleri “zaman aşımı” gibi akıl almaz bir nedenle kurtarılmışsa. Hiç değilse konuşurken adil olmak lazım!
Bir döner bıçağı masalı..
Efendim, Taksim’de bir büfeden döner bıçağı çalan bir kişi (tesadüf bu ya) Gezi Parkı’na girmiş. Sözüm ona “kavga edeceği kişileri” arıyormuş. Polis kovalamış, olay sürmüş filan.. Ne hikaye ama.. Türkiye tarihinde daha önce bu “döner bıçağıyla parka dalma” benzeri bir olay hiç duyulmadı, “bir büfeden döner bıçağı kapma” gibi bir olay da görülmüş şey değil..
Ama göstericileri döner bıçağıyla kovalayan ve hiçbir ceza almayan vahşileri görmüştük.. Adeta “El Kaide’den” fırlamış katiller gibi kadınları, gençleri kovalamış ve o sıralarda polis tarafından neredeyse sırtları sıvazlanmıştı. Bu kez polis nasıl olmuşsa kızmış, kovalamış.. Hadi ya, sıktı artık bu çocuk kandırmaca olaylar.. Bundan sonra ortada “döner bıçakları” olacak imajımı verilmek isteniyor nedir.
Üzerinize afiyet artık “sahnede” gördüğüm hiçbir olaya inanmıyor ve “kulis”i düşünüyorum fark ettiğiniz gibi.. Size de öneririm!
İsimleri yıpratmadan seçin seçecekseniz!
Aylardır bitmek bilmedi Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün “CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı” olup olmayacağı konusu.. Kemal Kılıçdaroğlu’na sorulduğunda kah “Önce Parti’ye girmesi lazım” dedi, kah “elbette çok memnun oluruz” dedi, bu yönde açıklamalar yaptı.
Sarıgül ona teşekkür etti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin “Sarıgül’ün başarısından söz ederek adaylığının beklendiğini” ima edince duruma kesin gözüyle bakılmaya başlandı. Ama Keskin bu sözleri arasında “bağlayıcı kararın Genel Başkan’a ait olduğunu” da söyledi. Ki Ankara Büyükşehir’e aday olacağı söylenen Muharrem İnce de “Aday olunmaz, adayı Genel Başkan belirler” demişti.
Hala halk seçemiyor!
İşte bu nedenle Türkiye demokrasiden söz edemez. Her partide “milletvekillerini de, belediye başkan adaylarını da” genel başkanlar seçiyor. Oysa milleti temsil edecek, onların sorunlarını çözecek insanlara halkın kendisinin karar vermesi toplum hakkı değil midir? Sonra da güya seçim yapıldı, halk seçti deniyor. Halk kimi seçti, önceden liderin seçtiğini.. Daha kaç seçim böyle “antidemokratik yöntemlerle” ile gidecekse. Her neyse, bu durumda bile CHP hemen her konuda ve bu konuda kararsız ya da “kendi içinde her kafadan bir ses çıkan” görüntüden kurtulamıyor. Seçimler yaklaşırken böyle bir lüksleri yok oysa, derhal bu havayı değiştirmeleri şart. Son olarak Kemal Kılıçdaroğlu kendisine sorulduğunda yine “önce partiye kaydolması gerekir.. Benim gündemimde olan bir konu değil” gibi bir cevap verdi. Daha ne kadar süre “gündeminizde değil” sorusu gelir arkadan. Madem ki “genel başkan karar verecek”tir, o zaman artık vermelidir. “Kaydolsun” diyeceğine, davet etmeli, rozetini kendisi takmalıdır. Sarıgül’ün de, partisinin de adı daha fazla yıpranmadan.. Kasıtlı olarak yıpratılmadan!