Küçük Nermin hasta olmasa bari!
.
23 Nisan Salı günü yazamadım, tatil günümdü, buna rağmen zaman bulsam yine de yazmak istiyordum ama olmadı maalesef.. Ama aynen çocukluğumda annemin her “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nda beni uyandırırken söylediği gibi “Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” diyerek uyandım.. Nur içinde yatsınlar, bize bugünleri armağan eden Atatürk ve silah arkadaşlarına dualar ettim..
Hâlâ takdir edemeyenler
Sonra “onların ‘en ileri medeniyet’i ülkeye kazandırmak üzere kurduğu” bu Cumhuriyet’in ne sıkıntılarla karşılaştığını, hala badirelerden kurtulamadığını ve büyük kesimlerin “dünyada mezhep kavgalarına düşmemiş, bölünme tehlikeleri yaşamamış” tek Müslüman çoğunluklu ülke olmamızı onların kurduğu “laik-demokratik rejime” borçlu olduğumuzu hala takdir edemediklerini düşündüm.
Kurdukları TBMM’nin devamlı kavga halinde olduğunu, hiçbir ülke sorununu birlikte halledemediklerini, “milli irade”nin o TBMM’deki bütün partiler demek olduğunun hala anlaşılmadığını görselerdi kim bilir ne hissederlerdi diye düşündüm..
Ağlayan Başbakan..
Son haberlere baktım; “Başbakan Erdoğan Anıtkabir’deki törene ‘hala devam eden soğuk algınlığı’ nedeniyle katılamamış” haberini gördüm.. Her toplantıya katılabiliyor, konuşmaları aralıksız sürebiliyorsa “TBMM’nin kuruluş yıldönümüne” de ülkenin Başbakanı olarak katılmalıydı derken bu kez “23 Nisan nedeniyle çocuklarla yaptığı görüşme”nin haberine ilişti gözüm..
Her 23 Nisan’da olduğu gibi “Başbakan koltuğu”na oturan küçük öğrenci Nermin ağlayınca ona sarılarak teselli etmiş Erdoğan.. Anıtkabir’deki törene katılamayacak kadar hasta olmasına rağmen bu toplantıya katılıp çocuğa sarılması garip göründü.. Demek ki fazla hasta değil, eğer öyleyse umalım da Nermin hastalanıp derslerinden geri kalmasın!!
Okula gidemeyen özgür
Başbakan Erdoğan geçici Başbakan Nermin’e “Dünyada öyle çocuklar var ki sizin imkanlarınıza sahip değiller. Elbiseleri, ayakkabıları, evleri hatta gidecekleri okulları bile yok. Dünyadaki o çocukları anımsamanızı rica ederim. Bugün biz yoksul ülkelerden farklı konumdaysak bu bizim gayretimizin neticesi” demiş.
Ekonomi’de iyi durumda olduğumuz hep tekrarlanıyor ama “yoksulluğu bitirmiş” bir ülke olmadığımız, milyonlarca işsiz- parasız insanımızın olduğu, çöpten kağıt- pazar yerlerinden artık yiyecek toplayarak yaşayan ailelerin, kıyafeti ve ayakkabısı olmayan öğrencilerin olduğu da yadsınamaz, unutulamaz. Son olarak bunu “hep aynı tişörtü giydiği için arkadaşlarının alay etmesi nedeniyle 1.5 aydır okula gitmeyen 9 yaşındaki Özgür” haberiyle görmedik mi?
Gerçekleri halktan saklamadan..
Dedesi ve ninesiyle “4 yıldır onların yaptığı naylon branda barakada yaşayan” Özgür ve kim bilir daha onun gibi kaç çocuk, kaç yaşlı vatandaşımız aç ve açıkta.. Haber duyulunca yardımsever insanlar ve “Aile Bakanlığı” yardım etmiş ama ne kadar yeter o yardım? Ya diğerleri, onlara kim yardım edecek?
Eğer gerçekleri saklayarak ve çözüm aranmadan yürümeye devam edilecekse vay hallerine o yoksulların! O “tek tişörtlü çocuklar”ın.. Bu yetmezmiş gibi hiç düşünmeden, uyarıları dinlemeden bir de “okullarda önlük yerine serbest kıyafet” getirilince çocuklar için tam felaket oldu.
Hükümetler diğer partilerle kavga yerine elbirliğiyle bu ülkenin çocuğunu-yaşlısını- gencini korumak, her tür çözümü üretmek zorundadır. O “23 Nisan’da çocukların oturtulduğu koltuk” bu anlamı taşır.
“Koltuğa geçtin, şimdi astığın astık, kestiğin kestik” anlamını değil!
Gencebay’ın şarkısı!
Orhan Gencebay’ı Pazartesi akşamı Siyaset Meydanı’nda zevkle izledim.. Bazı akillerin neredeyse yeni anayasayı kendileri yazacakmış gibi kendi, ideolojilerini şehvetle anlatmalarına karşılık (ki aralarında Ermeni soykırım iddiasıyla ilgili olarak özür dileyen, bu noktada Başbakan’la da ters düşen çok isim de var, Erdoğan “özür dileyecek bir olay yok” demişti) Gencebay “siyasetle ilgisi olmadığını, yaptığı işin tamamen bir gönül-duygu işi olduğunu, ülkede barış hakim olsun diye dolaştığını” anlattı.
“Milletin iradesi Parlamento’dadır, terör sorununu çözecek olan Meclis’tir. Onlar görevini yaparsa akillere iş düşmez. Halkımızın sağduyusu da her sorunu çözer” diyen, bunu da en nazik şekilde “Meclis’teki canlarımız” ifadesiyle dile getiren Gencebay tarihten müziğe her konudaki bilgisiyle doğrusu takdire şayandı.. Ülke sorunlarını çözmesi gereken Parlamento varken 63 kişilik grubu halkın karşısına çıkarma konusu da zaten tepkilerin nedeniydi..
‘Gelin birlik olalım’
Keşke terör sorununun çözümü onun iyi niyetle söyledikleri kadar kolay olsaydı.. Dün VATAN’da çıkan Ruşen Çakır röportajında “geri çekilmeye hazır olduklarını ama Sonbahar’dan önce olmayacağını” söyleyen PKK’lı Duran Kalkan daha birkaç gün önce “geri çekilme söz konusu değil” demişti.. Şimdi de “Çözüm için Türkiye’nin mevcut durumunda köklü siyasi değişiklikler olması gerektiğini, yeni anayasanın buna göre yapılması gerektiğini, Hükümet’ten somut adımlar beklediklerini” söylüyor..
Hükümet’ten beklenen “somut adımlar” nedir, bunların PKK’ya açıklanması ama halkın bilmemesi normal midir örneğin? PKK nereye, hangi ülkeye çekilecek, bir daha “bağımsız devlet” talebiyle teröre dönmeyeceğine nasıl inandıracak?
Orhan Gencebay’ın yıllar önce yazdığı “Gelin Birlik Olalım” o kadar güzel bir şarkı ki, keşke bu güzel ülkeyi terörle, kavgayla, hayatları karartmadan o şarkıyı herkes örnek alabilseydi.
“Mehmetçik değil miydi Lazı, Çerkezi, Kürdü..” diyen..
“Gelin birlik olalım yarın çok geç olmadan.. Nefreti yok edelim.. Barışta buluşalım, mutlu Türkiye için” diyen o şarkıyı..
Keşke bu kadar yalın ve sade olsaydı sorun.. Orhan Gencebay’ı gönülden kutluyorum.